YAMUK ÜÇGENİN KENARLARI
Babür Hüseyin ÖZBEK
Sıkıntılı, sinirli, soluk bir yüz. Üç sene önceye göre hüküm sürdüğü iktidar heyecanında sanki bir gerileme, bir durgunluk var. İmralı-iktidar (Ankara-AKP) ve Kandil; “Yamuk Üçgenin Kenarları”, sivrilikler, rahatsız edici belirsizliklerle dolu. Yarınlarda ne olur, kimler nasıl hesap sorar endişesi var. “63’ler”; daha sonra gelecek yeni anayasanın kabulünde, başkanlık sistemi ve genel seçimlerde de faydalı olur mu, olursa ne kadar olur, belirsiz.
Silivri duruşmaları ve Devlet Bahçeli’nin 20 Nisan 2013 İzmir-Gündoğan Meydanı’ndaki (umulanın üzerinde yarınlar vadeden) “bayrak mitingi” RTE için kötü haberler taşıyor. Yüzündeki solukluk, bedeninden de başka rahatsızlıkların geleceğini işaret ediyor sanki. “Zihin ile dil arasındaki kayış koptu” sözü bir aldatmaca. Ama halk ile AKP arasındaki bağın, suni-yapmacık olduğu, 63’ler aracılığı ile bağlanmaya çalışılan kayışın ise tarih önünde kopacağı, sistemin conta yakacağı kesin. Güdümlü, adrese teslim kamuoyu yoklamaları, kayışta yanma, koku ve uyumsuzluk işaretleri veriliyor. Abdullah Gül ve Necdet Özer’in suni desteklerine rağmen kayış kasıyor, yağsız; sistem zorlanıyor. Asırlardır düzenli işleyen devlet mekanizmasını başarıyla ha bozdunuz, ha bozacaksınız! Yarının başkan adayını gözünüzün önüne getirmeye çalıştım; çünkü dış görünüş de önemli, ne de olsa 76 milyon adına kararları o veriyor.
Saçları kısa kesilmiş. Sol ortadan ayırmış, arkaya doğru seyrekleşiyor, tepesi çıplak. Favorilerinin uzunluğu ve ense saç kesimi nizami, kısa asker tıraşının birebir aynı. Düz, ortada kalın, ancak sarı ile kirli beyaz karışımı seyrek bıyıkları var. Orta boylu, 59 yaşında (1954), 170 boylarında, atletik yapılı. Koyu renk takım elbiseler giymeyi tercih ediyor. Önümdeki resimde, bazılarının sol yakasında alt alta iki rozet var. Bunlar partiyi mi, yoksa özel başka değerleri mi simgeliyor, anlaşılmıyor.
13 yaşında kıyı kaptanı olan babasının burada iş bulmasıyla, Rize’den İstanbul’a göç etmişler. Bütün ilim ve irfanını Marmara-İktisat Fakültesi’nden önce İstanbul İmam Hatip Okulu’ndan almış. Esen siyasi rüzgârlar, kullandığı araçlar, dini çevresi, tarikatlar onu önce bir dev Megapole (İst.) Büyükşehir Belediye Başkanı, sonra da başbakan yapmış.
Kontrollü hareket etmeye çok ama çok gayret gösterdiği belli. Mutlaka diksiyon (konuşma) dersi almış olmalı. Değer ölçülerinin, ideallerinin omurgasında din var; dine ait her şey onu ilgilendiriyor. Çevresi, danışmanları, milletvekilleri ve bakanları da onun çizgisinde. Sanki hık demiş burnundan düşmüşler.
Sokakta yürürken başka, mecliste oturduğu yerden kürsüye yürürken başka bir havada, “küçük dünyaları ben yarattım” der gibi. Sağ elini ölçülü sallayarak selam vermesi bir başka özelliği.
İki konu konuşulurken çok sinirleniyor; yüzünün rengi değişiyor, hareketlerinde bir yavaşlama, donukluk hissediliyor. Bunlardan ilki Silivri ve Ergenekon’daki askerler, ikincisi Devlet Bahçeli’nin adı.
JOHN KERRY’NİN TÜRKİYE SEVDASI
Bana tarihin en büyük ve kanlı asker, general ve amiral katliamının yapıldığı 1936-38’lerdeki “Büyük Temizlik” adlı Yossef Visarionovic Cugaşvili STALİN’in “Moskova Duruşmaları” ile “Troçkist Terör”ü temizliyorum diye yaptığı katliamı hatırlatıyor.
Tabi, ne alaka! Diyecekisiniz ama inceleyin, “Büyük Temizlik”le bugünkü Silivri-Ergenekon arasında, aynı değilse bile benzerlikler bulacaksınız. Üşenmeyin, bakıp, inceleyip, karşılaştırın. İkisinin de küçük farklarla, tutum ve davranışları aynı. Eğer öldürme, vurma, kırma olmuyorsa bu çağa, bugüne, uymadığı için olmuyor. Yoksa her konuda “kılını-tüyünü” konuşuyor da Silivri gündeme geldi mi neden konuşmuyor Sayın RTE?
Sistem düzgün çalışmıyor; ABD (Pentagon), Pensilvanya-Fethullah Gülen, Kandil, İmralı ve de merkezde Ankara. İşin özünde Ankara var ama Ankara sanki dış müdahalelerle sarsılıyor. İktidar kendi kendine propaganda ile, Türk halkına güçlü olduğunu anlatmaya çalışıyor. İyi de bu müdahale niye?, Kandil ve Pentagon’un ortak tavrını, açık desteğini niye aşamıyorsunuz? ABD Dışişleri Bakanı John Kerry son aylarda, haftada birkaç gün mutlaka Ankara’da. Bu kadar muhabbet, sıkı-fıkılık niye? Bu “Yamuk Üçgenin Kenarları” bize batıyor. Ülkeyi zora sokuyor, siz iktidar ayrı notalarda, ayrı frekansta yayın yapıyorsunuz.
Kendinizi de çok üzüyorsunuz. Kalın bağırsak polipi teşhisi sonucunda ameliyat oldunuz. Ancak test sonuçlarının kanser olmadığınızı gösterdiği açıklandı, “temiz çıktı” deniyor. Ama siz hep sinirlisiniz, yüzünüz o günden beri soluk; danışmanlarınız gene halka “hakkınızda” yanlış bilgi vermiyorlardır inşallah!
***
Ya elinizdeki dürbün Türkiye’nin gerçeklerini, Güneydoğu’yu göstermiyor, KCK, PKK, Pentagon sanki bantlanmış, karartılmış. “Yamuk Üçgenin Kenarları” sisli, bulanık… Birilerinin Anadolu’yu terk edeceğini söylediniz; halkı buna şartlandırırken o katil sürüsünün elindeki silahlar Türk askerini, Türk halkını katletmedi mi? Binlerce ocakları söndürmedi mi? Hiçbir şey olmamış gibi ellerini kollarını sallayarak çekip gidebilirler mi, gidecekler mi?
Cezasını çekmemeli, yaptığı yanında kâr mı kalmalı? Bu ülkede adalet, asker, polis, hükümet… gibi kurumlar iflas mı etti, 63’lükler böyle mi meseleyi çözecekler? Dünyanın her yerinde, her ülkesinde silahlı örgüt kurup, devlete baş kaldırmak suçtur. Görüldüğü yerde yakalanır, tutuklanır ve cezalandırılırlar.
“16 YILDIZLI FORS”LA SAHALARA İNEN DESTEK
Seçilerek gelmiş, ancak benim cumhurbaşkanım olmayan Gül, ömrünü verdiği bugünkü iktidar politikalarına %100 destek için o “16 Yıldızlı Fors”unu da kullanarak sahaya indi.
18 Nisan 2013’te Muş’ta, ertesi gün de Bingöl’de halka hitap ederken bir yanına Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ı, diğer yanına da BDP milletvekili Sırrı Sakık’ı aldı. Sağ eli havada kahraman edası ile “…Bugün memleketimizde çok güzel şeyler olmasından çok büyük mutluluk duyuyorum. Bugün kardeşlik rüzgarlarının çok güçlü estiğini görüyorum…Çok daha güzel aydınlık günler…” gibi, yapmacık, içeriği olmayan cümleler kurdu.
Hafızalarınızı yoklayın; 4 yıl önce gene, “ Çok güzel şeyler olacak” demişti. Geçen zamanda her şey kötü gitti, Güneydoğu Anadolu’da Kürt Otonomi’si kurulma aşamasına geldi. PKK ve liderleri Ankara’da T.C.Başbakan’ı ile eşit şartlarda konuşacak kadar başarı sağladı. Biz, T.C. olarak bir savaş kaybetmedik, ama “Kürt Harekâtı” başarı sağladı, kendini kabul ettirdi; Ankara ile eş – eşit duruma geldi. “Bölmek – bölünmek istemiyoruz” derken, sözcüleri ileride Türkiye’yi bölecek federasyonu dillendiriyorlar. Hakikaten ne iyi şeyler oldu değil mi Sayın Gül? Siz anlatın halk dinliyor, kimsede bir şeyler görmüyor…
İktidarlar, cumhurbaşkanları, o makamlara hep gelip gidecekler ama onları tarih nasıl anacak, haklarında neler yazacak. Lütfen sadece 8 sene kaldığınız Cidde’deki Arap Tarihi’ne değil, Türk Tarihi’ne de bir göz gezdirin, bazı ana kalın çizgileri görürseniz, görebilirseniz, tutumunuz değişecektir.
Bilin ki milliyetçiler sizi şu sözünüzle hatırlıyorlar:”Ne demek ‘Türküm Diyene’ lafını tutup her yere yaza yaza Türkiye aslında ilkel hale dönmüştür. ‘Bir Türk Dünyaya Bedel’ gibi laflar. Türkiye’nin o geçmişteki bütün insanları İslam kardeşliği etrafında toplayan bu bütünlüğü tehdit eder anlama gelmiştir…” demiştiniz. Bu sözler Türk Milliyetçileri’ni yaraladı. Seçtiğiniz kelimelerde, cümlenin içeriğinde şeriat kokusu var. Ve hala da o yolda devam ediyorsunuz.Tarihin sizi nereye koyacağını, nasıl değerlendireceğini aynaya bakarsanız şimdi bile görebilirsiniz Sayın Gül.
“63’LER” İKTİDARA HİZMET YOLUNDA İLERLİYORLAR
4 Nisan 2013’de Dolmabahçe Sarayı’nda kendilerine bol iltifat ve iktidar imkanları ile hizmete başlayan Akil İnsanlar Anadolu’ya dağıldılar.
Gittikleri il, ilçe ve köylerde halkın onlara sorduğu sorula verilecek açık, doyurucu cevapları yok. Biz, siz ne biliyorsak, onlarda o kadar biliyorlar. Dolmabahçe’de fazla bir şey söylenmemiş. İktidar onlara, “63’ler” e yol haritası konusunda, İmralı ile Kandil’le ne konuşuyor hangi pazarlıkları yapıyor sır vermemiş. Ki ortada, ortak bir dilde yok.
Hep konuşuyorlar, ama bir şey söylemiyorlar. Kendi siyasi fikirleri, Kürt meselesine bakış açılarına ve iktidarın estirdiği rüzgâra göre dümen tutup, pruvayı o yöne çeviriyorlar.
Barışın iyi olduğunu, silahların susması gerektiğini tekrar ediyorlar. 76 milyonluk Türkiye’de bu ülkeyi seven herkes tabii ki bunları istiyor. Ama taviz vermeden, T.C. ye yakışır şekilde.
“63’ler”, Cumhurbaşkanı, iktidarın milletvekilleri, güdümlü basın ve iktidarın kontrol edebildiği STK’lar (sosyal toplum kurumları) tutturmuşlar “halkı ikna edelim” diyorlar. Yanlış bir gidiş, beyhude havanda su dövmek gibi bir şey.
Bu süreçte ikna edilmesi gereken eli silahlı militanlar, Kandil’deki, İmralı’daki elebaşılar. Yoksa o “63’ler” in halkı ikna etmesi, etmemesi, neyi değiştirir? “ Yamuk Üçgenin Kenarları” İmralı, Kandil ve Ankara anlaşacak. Gene “Yamuk Üçgenin diğer Kenarları” basında Nazlı Ilıcak, Taha Akyol, Fehmi Koru ve paralelindekiler icraata devam.
Sen yıllarca Anadolu’da katliamlar yap, devlete başkaldır, askerine kurşun sık, mayınla imha et… sonra da hiçbir şey olmamış gibi silahlarınla veya silahsız Anadolu’yu terk et, etmeye yelten. Bunun bir bedeli olmayacak mı? Katliamları yapanlar söylendiği gibi çıkarsa bu hükümet görevlerini yapmamaktan suçlu olmayacak mı? Bu fiiller anayasa suçu değil mi? İlerde bugünkü ” Yamuk Üçgenin Kenarları” n da görev yapmış sorumlular, vicdan azabı çekmeyecek ve de hesap vermeyecekler mi?
Yüzü soluk, hareketleri eskiye göre donuk Sayın RTE iki şeyden çekiniyor: biri askerler, Silivri – Ergenekon Mağdurları, diğeri Devlet Bahçeli! Demek ki bu ülkeyi uzun vadede de olsa “ Yamuk Üçgenin Kenarları”ndan damlayan berbat salyalardan – zehirli sülyenlerden onlar kurtaracak. Şimdilik PKK’ya ve KCK’ya T.C. nezdinde meşruiyet (legalite) kazandırsalar bile milliyetçiler, Atatürk Milliyetçileri nihai zafere inanmalı…