Bugünün akili Ahmet Taşgetiren 2005’te o zaman yazdığı Yeni Şafak gazetesinden olaylı bir şekilde ayrılmıştı.
Ahmet Taşgetiren’in Yeni şafak’tan ayrılmasını gazeteler şöyle verdi:
“Ahmet Taşgetiren ve Selahattin Sadıkoğlu Yeni Şafak’tan Ayrıldı
Cuma, Ağustos 19, 2005
Yeni Şafak Gazetesi başyazarı Ahmet Taşgetiren ve Genel Yayın Yönetmeni Selahattin Sadıkoğlu’nun istifa ettikleri iddia edildi
Değişik haber kaynaklarına göre gazete yönetimi Ahmet Taşgetiren’in son dönemde Ak Parti hakkında yayınlanan yazılarını sert buluyordu. Taşgetiren ise bu yazılarında kullandığı dili yumuşatmasının kendisinden istendiğini bir internet sitesindeki beyanatında ifade ediyordu. Taşgetiren bu isteği rededince bugünkü yazısı yayınlanmadı ve Taşgetiren’e izne ayrılması söylendi. Selahattin Sadıkoğlu ise gazeteye yapılan müdahalelerden rahatsız olduğu için ayrıldığı iddiasında bulunuldu. Daha önce de Hüsnü Mahalli’nin gazeteden ayrılması bir çok soru işaretine neden olmuştu.”
TAŞGETİREN’İ İSTİFA ETTİREN YAZI
Yeni Şafak başyazarı Ahmet Taşgetiren’in yazısı yayınlanmadığı için istifa ettiği ortaya çıktı. İşte o yazı…
Oldu mu şimdi?
AHMET TAŞGETİREN
Acı duyuyorum, Başbakan, aydın – danışman koalisyonu içinde harcandığı için…
Acı duyuyorum, Türkiye’nin bu en sancılı meselesinde Tayyip Erdoğan’ın ifa edeceği doğru misyonun canına okunduğu için.
Acı duyuyorum,
sorun, Türkiye – PKK denklemine sürüklendiği için…
-Acı duyuyorum, Başbakan, aydın – danışman koalisyonu içinde harcandığı için…
-Acı duyuyorum, Türkiye’nin bu en sancılı meselesinde Tayyip Erdoğan’ın ifa edeceği doğru misyonun canına okunduğu için…
-Acı duyuyorum, sorun, böyle istenmese bile, en riskli alana, yani Türkiye – PKK denklemine sürüklendiği, yani en olmayacak şey, PKK, “Kürt meselesi”nin temsili konumuna oturduğu için…
Bakın bakalım sayın Başbakan’ın halet-i ruhiyesi nicedir?
Şimdi gürül gürül “Kürt sorunu dediğimiz için iyi ettik” diyor mu, yoksa, memleketin başka taraflarına verilen mesajlar sebebiyle savunma durumuna geçmek
zorunda mı kaldı? Bu muydu beklenen? TÜSİAD da destekliyormuş, falanca yazar da, Amerika – Avrupa da “Aferin” diyormuş.
İyi… Onların da sırtında yumurta küfesi var, Başbakan Erdoğan gibi!!! mi? Pek öyle görünmüyor…
Bakın denkleme:
Başbakan “Kürt sorunu” dedi. Bir adım.
PKK bugün Brüksel’de “Ateş kes”i açıklayacakmış. İkinci adım. Hürriyet’ten Ahmet Hakan’ın verdiği bilgiye göre PKK adına yapılanın “silah bırakma” gibi bir boyutu yok ve “Ateşkes”in “bazı ön koşullara bağlanma ihtimali yüksek.”
“Ön koşul”dan ne anlamak gerekiyor? Herhalde,
yeni gelişmelere göre yeniden değerlendirme hakkını ellerinde bulundurmak kastediliyor.
Bu arada üçüncü bir adım söz konusu:
PKK’nın “Ateşkes”ine paralel bir gelişme, Diyarbakır’da yaşanıyor. DEHAP, kendini feshedip Demokratik Toplum Hareketi (DTP)’ne katılma kararı veriyor. Kararı açıklayan bildiri, huzurumuza yine “temsili” konumda PKK’yı ve Öcalan’ı çıkarıyor. Bildiride altı çizilen hususlar şunlar:
-DEHAP sorunun gündemleşmesine katkıda bulunmuş… Demek ki sorunun gündemleşmesi önemli hedeflerden biri. (Başbakan’ın “sorun”a ad koyması, gündemleşmenin en zirve noktalarından biri olmalı.)
-DEHAP “tarafların adlandırılması” sonucunu elde etmiş… Demek ki “taraflar” var ve bunların adlandırılması önemli bir hedefti ve bu gerçekleşmiş oluyor.
-Sistemin kendi Kürdünü yaratma gayretlerini açılımlarıyla boşa çıkarmış… Demek iki türlü Kürt var, birisi “Sistemin Kürdü”, diğeri DEHAP vs… inisiyatifinde oluşmuş Kürt…
-Kürtler arası birliğin oluşturulmasına çalışmış…
-DEHAP bildirisinde bir de Öcalan’a ilişkin misyon söz konusu ediliyor…
Bildiride Öcalan’dan “yok sayılarak görmezden gelinen, ciddi bir tecritle içiçe yaşatılan, sayın Abdullah Öcalan” diye bahsediliyor…
Ve DEHAP’ın “Öcalan’ın sorunun çözümünde muhatap olma bakış açısının kabulünde rolünü oynamaya çalıştığı” ifade ediliyor.
DEHAP, DTP’ye katılıyor, çünkü DTP, Öcalan’ın işaretleriyle oluşuyor.
Görüldüğü gibi ortada Öcalan’la, DEHAP’la belki bunları kendi stratejileri için elverişli gören dış güç odaklarıyla ortaklaşa yürütülen bir strateji var.
Şiddet de, siyaset de bu stratejinin içinde cereyan ediyor. Stratejik hedef ise, “bölgesel bir Kürt yapılanması…”
Belki hareketin geldiği son noktada, önünde, hem gücü önemli ölçüde zayıfladığı hem de dünyada zemini bittiği için “şiddet”ten “siyaset”e geçme problemi vardı.
Nasıl olacak da dağ şehre inecek, Öcalan hapisten çıkacak, siyasi aktör olarak devreye girecek ve siyasal hedefler gerçekleşecek?
İşte şimdiki hamle ona yöneliyor; denecek ki:
-“Kürt sorunu”nu kabul ettiniz, bu iyi bir adım. Bizde ateş kes sağladık.
(DTH adına dün yapılan açıklamada Başbakan’ın tavrı cesur bir adım olarak tanımlanıyor ve PKK’ye eylemsizlik çağrısı yapılıyor) Şimdi ikinci adımı bekliyoruz. “Sorun”un içini doldurun, “sorun”un çözümü için adımlar atın… Ondan sonra bakacağız, adımları yeterli görürsek, biz de belki silahları bırakmak için adım atacağız. Bu işte Öcalan’ın rolünü görmezden gelerek hiçbir iyileşme sağlanamaz. Tüm siyasi hareket, Öcalan’ın gölgesinde. Öyleyse…
DTH’nin ilk dörtlüsünden Orhan Doğan’ın Neşe Düzel’e yaptığı açıklamalar, “Aydınlarımız”da şafak attırdı. “PKK’nın Türkiye’ye açılma ve Karadeniz’e yayılma projesi vardı, silahlı mücadele propagandası ile Kürt sorununu
Türkiye’ye anlatmak istiyordu” Orhan Doğan’a göre. “Öcalan’a ve PKK’ya Kürt halkının büyük çoğunluğunun sempatisi var”dı. “Türkiye’nin bir bölümü için terörist olan, diğer bölümü için gerilla, bir bölümü için hain olan
diğer bölümü için kahraman” idi. Ve “Zamanı geldiğinde Öcalan’ın serbest bırakılacağı biliniyor…”du Orhan Doğan’a göre. (Radikal, 15 Ağustos 2005)
Başbakan’a “Kürt sorunu”nu söyletenler, tüm bunları da hesap etmiş olmalılar değil mi?
Başbakan’ın savunma söylemi içine itileceğini de hesap etmiş olmalılar.
Şimdi diyeceğiz ki, “Biz böyle anlamıyoruz Kürt sorununu!”
Onlar da diyecek ki “Öyleyse sizin Kürt sorunundan söz etmeniz içi boş bir söylemden ibaret!”
Alın bakalım. Geldik mi yeniden sıfır noktaya?
Onlar diyecek ki “Öcalan olmadan asla!”
Siz diyeceksiniz ki “Ben o zaman nasıl karşılarım Türkiye’nin geri kalanından kopan isyan seslerini?”
Alın bakalım…
DEHAP’ı ve Öcalan’ı “Tüm Kürtlerin temsilcisi” haline getirmenin vebalini bakalım kim üstlenecek?
Çok kötü harcadınız Tayyip Erdoğan’ı diyorum, baylar! Türklere ve Kürtlere kötülük ettiniz. Başka bir misyonu vardı Tayyip Erdoğan’ın ve onu mahvettiniz.”
Şimdi biz de Ahmet Taşgetiren’e soruyoruz : Şimdi akilsen 2005’te ne idin?
Ülkücü Kadro