BAHARAT ADALARI’NDA
KÜRESEL SÜREÇ VE ILIMLI İSLAM PROJESİ -4-
Endonezya’nın Malezya’yı Tanıması
Şubat 1967’de; Halk Danışma Meclisi kararı sonucu geçici devlet başkanı olan Suharto, ülkesinin Kuzey Borneo ile ilgili toprak talebinden vazgeçtiğini, Malezya’nın toprak bütünlüğüve Brunei Sultanlığınıresmen tanıdığını ilan etmiş.
30 Eylül Hareketi’ne destek verdiği gerekçesi ileÇin Halk Cumhuriyeti ile olan ilişkileri askıya almış, Japonya ve Güney Kore’ye yönelmiş, SSCB ve Eski Doğu Bloku Ülkeleri ile bozulan ilişkileri düzeltmek için de bunlara olan borçları bir ödeme planına bağlamış.
Endonezya’nın Birleşmiş Milletlere Dönüşü
Suharto’nun izlediği dış politika Batı tarafından takdirle karşılanmış, Endonezya’nınBirleşmiş Milletlere dönüşükabul edilmiş.
Çokuluslu Banka ve Şirketler İle Toplantı
Kasım 1967
Suharto; Cenevre’de,aralarında bankacılık-sanayi ve madencilik sektörlerinde faaliyet gösteren dev şirketlerin temsilcilerinin bulunduğu bir toplantıda, yeni keşfedilecek doğal kaynakların işletilmesini yabancı sermayeye bırakacağını söylemiş.
Suharto’nun Devlet Başkanı Olması
Mart 1968
Halk Danışma Meclisi kararı ile 5 yıl için devlet başkanlığı görevine getirilmiş.
Yeni Düzen
Suharto; devletin temel kuruluş ilkelerine (Pancasila) bağlı kalmış, İslamcı kesimin “Tek Tanrı” eleştirisine açıklık getirerek, “Tek Tanrı’dan kastedilmek istenen şeyin İslam olduğunu” karara bağlamış.
Askerler ile Güç Paylaşımı
Askerlerin öncülüğünde, asker ve teknokratlardan oluşan karma bir yönetim oluşturmuş.
Başta işçi sendikaları olmak üzere tüm mesleki kuruluşlar ile öğrenci derneklerinin başına kendine sadık kişileri getirmiş, yandaşlara mevki- makam ya da maddi imkânlar sağlarken, karşıtlarını ise devletin temel kuruluş ilkelerine aykırı hareket ettiği gerekçesi ile cezalandırmış.
Totaliter Oligarşik Demokrasi
Suharto; 1971 yasama meclisi seçimi ve 1973 başkanlık seçimi için bir partiye ihtiyaç duymuş, selefi Sukarno olduğu gerekçesi ile Endonezya Milliyetçi Partisi (PNI) yerine, küçük bir parti olmasına karşılık içinde çeşitli mesleki grup temsilcilerinin yer aldığı Golkar Partisi’ni tercih etmiş.
Golkar Partisi;O’nun istihbarat subayı olan Ali Murtopo tarafından yeniden dizayn edilmiş, çeşitli mesleki grup temsilcilerinin yer aldığı güçlü bir partiye dönüştürülmüş.
Bir Şey Yapamıyorsan, Senden Önceki Yönetimi Suçla.
Suharto; ülkenin içinde bulunduğu kötü durumdan siyasileri sorumlu tutmuş, siyasilere yönelik yoğun bir karalama propagandasına girişmiş, halkı yanına almaya ve rakiplerini de çeşitli bahaneler ile bir, bir tasfiye etmeye çalışmış.
Yönetimde etkinliği bulunan eski savunma bakanı, Halk Danışma Meclisi Başkanı GeneralNasution’un; önce bu görevden ayrılmasını, daha sonra da ordudan emekli edilmesini sağlamış.
A.B.D. Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın İmdadına Yetişmesi
Endonezya’da iç savaş ve kuraklık nedeniyle baş gösteren pirinç sıkıntısı halkı adeta açlığa mahkûm etmiş.A.B.D.Uluslararası Kalkınma Ajansı adlı sivil toplum kuruluşunun yaptığı pirinç yardımı ise hem halkın, hem de Suharto iktidarının çaresizliğine derman olmuş.
A.B.D.’nin Bölgesel Stratejik Ortağı Haline Gelmesi
1969’da Endonezya, komünizmin yayılmasını engellemede kilit bir konuma gelmiş. Bu nedenle de A.B.D. tarafından bölgesel stratejik ortak ülke olarak ilan edilmiş.
Neden?
Her iki ülke liderinin de olmazsa, olmazları vardı.
Suharto’nun komünistlere karşı başlattığı operasyon, Endonezya’nınhem Bağlantısız Ülkeler Hareketi, hem de SSCB-Çin Halk Cumhuriyeti ve Eski Doğu Bloku Ülkeleri ile olan sıcak ilişkilerini sonlandırmış, ülkeyi yalnızlığa mahkûm etmişti.
Yalnız kalan ve ekonomik sıkıntıları had safhaya çıkmış bir ülkede, Suharto’nun tüm otoritesine rağmen daha fazla iktidarda kalması mümkün değildi.
Ülkeyi bu çıkmaz sokaktan çıkarmak zorundaydı, A.B.D. dışında da başka bir alternatifi yoktu.
A.B.D. ise Endonezya’yı, Asya’nın geri kalanına olduğu kadar, İslam Dünya’sı, özellikle de Orta Doğu için örnek bir ülke yapmak istiyordu.Ülke petrol ve doğal kaynaklar yönünden zengindi,uygulanacak bir kalkınma modeli ile de A.B.D.’ne bağlı kalması sağlanabilirdi.
Bu düşünceler ışığında ortaya çıkan, 1990’lı yıllarda da “Ilımlı İslam” adını alacak olan, ekonomide liberalizmi öne çıkaran “Endonez-İslam Sentezi” modeli Suharto tarafından benimsenmiş.
Kontrollü Ekonomiden Serbest Ekonomiye Geçiş
Ön Çalışmalar
Suharto; kontrollü ekonomiden serbest ekonomiye geçiş ile ilgili ön çalışmalarda, Amerikalı danışmanlar eşliğinde,Amerika’da eğitim ve öğretim görmüş Endonezyalı ekonomi uzmanlarını görevlendirmiş.
Bunlar serbest ekonominin altyapısını oluşturacak, kalkınma hedefini gerçekleştirecek, enflasyonu düşürecek, milli para birimi olan Rupi’nin değerini koruyacak, borç döngüsünü sağlayacak, bütçe ve cari açıkları giderecek plan ve programlar hazırlamış. Bu plan ve programlar ile de ülkenin safha, safha kontrollü ekonomiden serbest ekonomiye geçişi hedeflenmiş.
Hazırlanan plan ve programlar dâhilinde; kambiyo mevzuatında değişikliğe gidilmiş, yeni keşfedilecek madenler ile ilgili olaraktropikal ormanlardaçokuluslu şirketlere arama ve işletme ruhsatı verilmiş, hammadde kaynaklı üretime yönelik yabancı sermaye yatırımı teşvik edilmiş.
Ücretler sabit tutulmuş, sübvansiyonlarda indirime gidilmiş, Japonya ve 9 Batılı Ülkeden sağlanan düşük faizli krediler ilebütçe ve cari açıklar kapatılmış. Bu daenflasyonun hızla düşüşüne neden olmuş.
Baskı-Rüşvet-Yolsuzluk ile Sadaka ve İstismarın Kaynağı Olan Vakıflar
Yoksullara yardım amacı ileSuharto ailesi, yandaşı veya askerlerin yönetim ve kontrolünde kurulan vakıflar, yabancıları yerli ortak almaya zorlayan, yerli ve yabancı müteşebbisleri baskı altında tutan, rüşvet ile yolsuzluğun kaynağı bir mekanizmaya dönüşmüş.
Çin kökenli Endonezyalı Müteşebbislerin Öne Çıkışı
Suharto; kültürel anlamda,Çin kökenli Endonezyalılara karşı menfi bir tutum ve davranış sergilemiş ise de bunların sahibi olduğu Astra Grup ve Salim Grubu gibi holdingleri destekleyerek öne çıkarmış.
Neden?
Ülkede tasarruf ve sermaye birikimi kıttı. Hem borçların döndürülmesi, hem de yatırımlar için şiddetle bir dış kaynağa ihtiyaç duyuluyordu. Bunu da uluslararası ilişkileri güçlü olan Çin kökenli Endonezyalılar sağlamış. Öne çıkmalarının temel nedeni de buna dayanıyor. Ancak;Çin kökenli Endonezyalıların sahip oldukları holdingler kendi haline bırakılmamış, Suharto aile çevresi örtülüortaklığı ve yardım vakıfları vasıtası ile kontrol edilmeye çalışılmış.
Japon Şirketlerin Ülkede Dikkati Çekmesi
Ülkeye; ilk olarak, Japon ticari ve sanayi yatırım şirketleri gelmiş.
Yatırımları büyük olmasa da iç tüketime yönelik olması ve yaygın bir alanda faaliyet göstermesi nedeni ile halkın dikkatini çekmiş.
1971 Yasama Meclisi Seçimleri ile 1973 Devlet Başkanlığı Seçimi
Golkar Partisi; 1971’de yapılan yasama meclisi seçimlerinde, oyların % 62’sini alarak her iki mecliste de ezici bir çoğunluk sağlamış.
1973’te Golkar Partisi’nden aday gösterilen Suharto, Halk Danışma Meclisi üyelerinin çoğunluğunun oyunu alarak,2. kez devlet başkanlığıgörevine getirilmiş.
Muhalefet Partilerinin Etkisiz Hale Gelmesi
Muhalefet partileri; karşı darbe sonrasında, Golkar Partisi’nin örgütlenmesi ile 2. bir yara almış, kurumsal tabanını kaybetmiş.
1973 devlet başkanlığı seçimi ardından Endonezya Demokrat Partisi (PDI) ve Birleşik Kalkınma Partisi (PPP) dışındaki partilerin yasaklanması ile de tamamen etkisiz hale gelmiş.
15-16 Ocak 1974 Öğrenci Ayaklanması
Öğrenci gösterileri,Japon Başbakanı Kakuei Tanaka’nın Cakarta ziyareti sırasında başlamış. Yoksulluk-Yolsuzluk protestosu ile başlayan gösteriler, provakasyonlar sonucu Çin kökenli Endonezyalılar ve Japon şirketlerine yönelik saldırılarla bir ayaklanmaya dönüşmüş.
İki gün süren olaylar sırasında; yüzlerce işyeri ve otomobil yakılmış, 11 kişi de hayatını kaybetmiş.
Olaylardan kapatılan Endonezya Milliyetçi Partisi (PNI), Masyumi ilegörevden alınması düşünülen Genelkurmay Başkan Yardımcısı Sumitrosorumlu tutulmuş.
Bir darbe teşebbüsü olarak değerlendirilen bu olaylar sonucunda; Sumitro istifa etmek zorunda kalmış, ülke çapında muhalif aydın ve siyasilerin tutuklanmasına geçilmiş.
15-16 Ocak 1974 Öğrenci Ayaklanmasının Etkileri
Öğrenci ayaklanması; hem Suharto, hem de A.B.D. üzerinde ciddi endişelere yol açmış.
Öğrenci ayaklanmasının bir halk ayaklanmasına dönüşmesinden çekinen“Suharto ve A.B.D.”istihdam ve gelir artırıcı büyük ölçekli altyapı projelerinin uygulamaya konması ihtiyacını hissetmiş.
Çin Alfabesi ve Çin Dilinin Yasaklanması
Suharto; halkta, Çin kökenli Endonezyalılara karşı oluşan tepkiyi azaltmak ve dil birliğini güçlendirmek amacı ile Çin alfabesinin kullanımı ve Çincenin kamusal alanda konuşulmasını yasaklamış.
A.B.D.’nin Endonezya Ekonomisine El Atması
Büyük Altyapı Projelerinin Uygulamaya Konması
Ülkenin altyapı ihtiyacıAmerikalı uzmanlarca belirlenmiş, Cava Adası merkezli bir altyapı planlaması yapılmış. Suharto’ya “Modern Cava Kralı” denmesinin bir nedeni de bu.
Altyapı planlamasında ülkenin 20 yıllık ihtiyacı dikkate alınmış, projelerin büyüklüğü ve yüksek maliyetli oluşu ise muhalefet tarafından eleştiriye uğramış.
Proje Finansmanı
Yatırımlar yabancı müteahhitler vasıtasıyla gerçekleştirilmiş, projeyi gerçekleştiren müteahhit aynı zamanda krediyi de bulmuş. Bu bazen Asya Kalkınma Bankası, bazen de uluslararası banka kaynaklı bir kredi olmuş.
Ülke Borçlanması
Kullanılan krediler ülkenin borcuna yazılmış, projenin büyüklüğü- yüksek maliyetli oluşu, ülkeye büyük bir borç yükü getirmesi ise o zamanlar için fazlaca bir önem taşımamış.
Proje uygulamasına bazen nezaretçi, bazen de araç gereçleri ile fiilen asker de katılmış.
Yeni okullar, hastaneler, yollar, petrol boru hatları, limanlar, elektrik ve haberleşme tesisleri yapılmış.
Özellikle eğitim-öğretim ve sağlık alanında önemli adımlar atılmış.
Küresel Sermayenin Endonezya’ya Girişi
Askerlerin güvenlik ve nezaretinde, yeni keşfedilecek bakır-nikel-boksit gibi madenler için tropikal ormanlarda çokuluslu dev şirketlere arama ve işletme hakkı verilmiş.
Freeport Batı Yeni Gine’de bakır, bir Amerikan-Avrupa konsorsiyumu nikel, Alcoa boksit, bir Amerikan-Fransız-Japon şirketi de Sumatra tropikal ormanlarında arama ve işletme hakkı almış.
Zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip Açe halkı, yabancıların petrol ve doğal gaz aramalarına karşı çıkmış, büyük bakır rezervibulunan Batı Yeni Gine’de ayaklanma baş göstermiş. Buna rağmen hükümetin ekonomik politikalarında bir değişiklik olmamış, petrol- doğal gaz-bakır-nikel-boksit-kauçuk-kahve gibi temel ihraç ürünleri üzerindeki devlet tekeli gevşetilmiş.
Ülkenin temel hammadde kaynaklarına dayalı üretim sektörlerinde yatırım yapmak isteyen yabancılara imtiyazlar tanınmış.
Ülkeye büyük petrol şirketleri, bankalar ile General Motors, İmperial Chemical Industries, British American Tobacco, Siemens, US Stee, Nike, Adidas, Ralph Lauren. Wal-Mart, The Gab gibi dev şirketler gelmeye başlamış.
Doğu Timor’un İlhakı
1975
Bir Portekiz sömürgesi olan vezengin petrol-doğal gaz rezervleri bulunan Doğu Timor’da, 1974 Karanfil Devrimi sonrasında Portekiz’in askerlerini çekmesi ile bir iç savaş baş göstermiş.
Önce antikomünistlere destek veren A.B.D. ve Avustralya, bunun yeterli olmadığını görünce de Endonezya’yı teşvikten öte adeta bir müdahaleye zorlamış. Bunun sonucu olarak; Endonezya, Doğu Timor’u bağımsızlığını kazandıktan 9 gün sonra ilhak ederek ülkesinin 27. vilayeti haline getirmiş. Bu da yıllarca sürecek olan Doğu Timor sorununun başlangıcı olmuş.
Özelleştirmenin GündemKonusu Olması
Yine 1975’te, ülkenin en büyük kamu iktisadi kuruluşu olan ve petrol-doğalgaz ürünleri arama-üretim ile dağıtımı konusunda faaliyet gösteren “Pertamina”, kötü yönetim-adam kayırma-yolsuzluk nedeni ile A.B.D. ve Kanada bankalarına olan borçlarını ödeyemez hale gelmiş.
Pertamina’nın kurtarılması amacı ile hazineden aktarılan fonlar sonucu devletin dış borcu iki katına çıkmış. Bu da KİT’lerin özelleştirilmesi konusunu gündeme getirmiş.
Baskı ve Korku ile Halkın Sindirilmesi
Suharto; güvenilir tabanını oluşturan askerin başından hiç ayrılmamış, kurduğu güçlü istihbarat teşkilatı ve özel harekât timleri ile muhaliflerine göz açtırmamış, en ufak bir başkaldırıyı şiddetle cezalandırmış, Açe-Batı Gine-Doğu Timor’da çok sayıda insanın ölümüne varan askeri operasyonlara girişmiş.
Aile Planlaması ve Doğum Kontrolü
Suharto; hızlı nüfus artışını önlemek, eğitimli ve sağlıklı bir nesil yetiştirmek için doğum kontrolünü teşvik etmiş. Ancak; bu çabası kırsal kesimdeki nüfus yoğunluğu nedeniyle boşa çıkmış.
Suharto’nun Yükselişi
Endonezya; 1980’in başından itibaren, ücretlerin sabitlenmesi-Rupi’nin değerinin düşük tutulması-döviz girdisinin teşvik edilmesi esasınadayalı,ülke hammadde kaynaklarına yönelik üretim-ihracat modeli ile % 9’lara varan hızlı bir büyüme sürecine girmiş.
Bu büyümede; Salim Grubu-Sinar Mas Grup-Astra Grup-Lippo Grup-Barito Pasifik Grup-Nusamba Grup gibi Çin kökenli Endonezyalıların sahibi olduğu holdingler ile çokuluslu şirketler öne çıkmış. Bunlar, ülkede adeta egemen bir güç haline gelmiş.
Suharto Ailesinin Büyüyen Ekonomiden Pay Kapma Yarışı
Yetişkin hale gelmesi ile çocukları Siti Hardiyanti “Tutut” ve Hutomo Mandala Putra “Tommy” ile kuzeni Sudwikatmono’nun, rant kapma yarışına girdiği,Suharto’nun siyasi gücünü istismar ederek komisyonlu ve rantlı işlere yöneldiği dilden dile dolaşmaya başlamış.
Bankacılığın Teşvik Edilmesi
1989
İşletme sermayesi ve sabit yatırımların dış kaynakla finanse edildiği ülkede, çokuluslu şirketler ile Çin kökenli Endonezyalıların sermaye egemenliğini bir ölçüde de olsa azaltmak ve Müslüman müteşebbisleri öne çıkarmak amacı ile tasarrufa önem verilmeye başlanmış. Bunun için de milli bankacılık sektörü teşvik edilmiş. Buna rağmen tasarruf ve sermaye birikimi yetersizliği nedeni ile güçlü bir milli bankacılık sistemi oluşturulamamış.
İşlerin Tersine Gitmeye Başlaması
Suharto’nun; Batı ile olan ilişkileri, 1990’dan itibaren bozulmaya başlamış.
Neden?
SSCB’nin dağılışı, Doğu Blokunun ortadan kalkışı dünyadaki dengeleri değiştirmiş. Tabii olarak da Endonezya’nın stratejik önemini azaltmış.
1980’lerin sonuna doğru ülkenin altyapısı eskimiş, altyapının yenilenmesi ve yeni teknoloji ile donatılması zorunlu bir hale gelmiş.Bunun yanı sıra büyüyen ekonomiye paralel olarakyeni altyapıya ihtiyaç duyulmuş. Bu da büyük bir mali kaynağı gerekli kılmış.
Sistemin kurulmasında ve işleyişinde rol oynayanlar, bu sefer ülkenin yüksek borçlanmasını ileri sürerek, kredilendirilecek projelerin doğal kaynaklarla ödenmesini istemiş.
Suharto, “olmaz” demiş.
Niçin?
Bu durum; çokuluslu şirketlerin, kontrolü dışındaki doğal kaynakların ipotek altına alınması anlamını taşıyordu.
Bundan sonra kötü haberler havada uçuşmaya, hakkında オンライン カジノ methiyeler düzenleyenler bile Suharto’yu “görevi kötüye kullanma ve zimmet ile suçlamaya” başlamış.
Buna nasıl cüret edebilmişler?
Tasarrufun olmadığı, Çin kökenli Endonezyalı azınlık ile çokuluslu şirketlerin sermaye tahakkümü olduğu bir ülkede, yönetim sende olsa ne yazar! Cüretkârlık da bundan kaynaklanıyor.
İslamcılar İle Yakınlaşma
Suharto; 1991’de,hacca giderek Hacı Muhammet Suharto adını almış.
Dayandığı askeri tabanı, eskiye oranla fazla güvenli bulmayarak, sivil kesimi de arkasına alma ihtiyacını duymuş. Yusuf Habibi-Harmoko-Kartasasmita-Ekber Tanyung gibi,halkın sevdiği siyasetçileri öne çıkarmış.
Yusuf Habibi’yi öne çıkarması,Çin kökenli Endonezyalı sermayedarlara karşı Müslüman müteşebbislere destek vermesi, ilişkisinin bozulduğu İslamcı kesim ile yakınlaşmasını sağlamış.
Finansman Sorununun Aşılması
Suharto; altyapı için gerekli teknoloji ve krediyi yüksek maliyetlide olsa bulmuş. Ancak; bunun bir kısmımodern binalar, oteller, alışveriş merkezleri gibi amaç dışı konularda kullanılmış.
Bunun sonucu olarak; ülkede, inşaat-taahhüt-turizm-perakende mağazacılık-nakliye ve bankacılık gibi sektörlerde faaliyet gösteren, yabancı şirketlerle iş yapan, genellikleCavalı seçkinlerden oluşan yerli bir sermaye kesimi oluşmuş.
1997 Asya Mali Krizi
1990’lı yıllarda Japonya, küresel sermayenin yoğun girişi ile birlikte Asya’nın finans ve yatırım merkezi olmuş.
Her biri bir dünya devi olan Japon banka ve şirketleri, para bolluğundan da güç olarak G.Kore-Çin-Tayvan-Tayland-Endonezya ve Malezya gibi Asya ülkelerinde, inanılmaz ölçüde büyük yatırımlara girişmiş.
Oyuna küresel sermayenin de dahil olması ile Japonya ve gelişmekte olan Asya ülkelerinde, menkul-emtia ve emlak fiyatları aşırı derecede yükselmiş.
Kriz, ilk olarak; Asya’nın turizm merkezi olma sevdasına düşen Tayland’da baş göstermiş.
Kriz öncesinde Bangkok’ta 40 katına çıkan emlak fiyatları, 20 kat düşerek, 48 bankanın batışına neden olmuş.
Mali kriz; G.Kore, Endonezya ve Malezya’yı etkisi altına aldıktan sonra sistemin merkezi olan Japonya’yı vurmuş.En büyük bedeli de Japonya ödemiş. Bunun yanı sıra Rusya, Brezilya, Arjantin ve gecikme ile de olsa Türkiye’de etkileri görülmüş.
1997 Asya Mali Krizinin Endonezya’yı Vurması
Temmuz 1997’de Tayland’da başlayan ve tüm Uzak Doğu’ya yayılan Asya Mali Krizi,Endonezya’ya Ekim 1997’de gelmiş. Kar ve sermaye transferleri ile ülkeden çıkan fonlar, krizin habercisi olurken, ülke ekonomisini alt üst etmiş,zayıf bir mali yapıya sahipmilli bankacılık sisteminin de çökmesine neden olmuş.
Ekim 1997 Öncesi Ekonomik Göstergeleri
Endonezya; kriz öncesinde, 56 milyar dolarlık ihracata karşılık 46 milyar dolarlık ithalata, 215 milyar dolar GSYİH’na, 1071 dolar fert başına milli gelire, 3,8 milyar dolarlık cari fazlaya ve altın hariç 35 milyar dolarlık döviz rezervine sahipti.
Cari Fazlasını Eriten Kar Transferleri
Her ne kadar İhracat ile ithalat arasındaki fark 10 milyar dolar ise de bu fark yabancı şirketlerin kar transferleri nedeniyle 3,8 milyar dolara kadar düşmüş.
Ekim 1997 Mali Krizinin Etkileri
Endonezya para birimi olan Rupi, dolar karşısında % 379 değer kaybetmiş, borsa % 85 oranında düşmüş, döviz rezervi sıfırlanmış, toplam dış borcu da 140 milyar dolara çıkmış.
1998 GSYİH 95 milyar dolara, kişi başına geliri de 467 dolara inmiş.
16 Banka iş göremez bir hale gelirken, Asya’nın en büyük kalkınma bankası olan Peregrine de iflas etmiş.
IMF (Uluslararası Para Fonu) Dayatmaları
IMF(Uluslararası Para Fonu); akaryakıt ve gıda sübvansiyonlarının düşürülmesini, sosyal harcamaların kısılmasını, bütçe ile dış ticaret açıkların kapatılmasını, ulusal bankaların iflasına izin verilmesini, özelleştirmeye gidilerek ulusal varlıkların daha fazlasının çokuluslu şirketlere satılmasını ve faizlerin yükseltilmesini istemiş.
IMF İle Stand-By Anlaşması
Endonezya; ortaya çıkan mali ve ekonomik çöküntü sonucu IMF ile stand-by anlaşması yapmak zorunda kalmış. Bu anlaşma ile A.B.D.-A.B.-Japonya ve Avustralya, IBRD-ADB gibi kalkınma bankalarının desteğiyle Endonezya’ya 43 milyar dolarlık bir kredi vermeyi taahhüt etmiş.
Yapısal Ayar Paketinin Uygulamaya Konması
IMF ile yapılan anlaşma sonucu “Yapısal Ayar Paketi” denilen bir program uygulamaya konmuş. Bu kararlar çerçevesinde; 16 banka kapatılırken, kapatılan bankalar arasında Suharto’nun oğlunun sahibi olduğu bir banka da yer almış.
Akaryakıt ve gıda sübvansiyonları düşürülmüş, sosyal harcamalarda kısıntıya gidilmiş.
Nasıl Gelirsen, Öyle Gidersin!
Öğrenci Gösterileri ve Ayaklanmalar
Akaryakıt ve gıda sübvansiyonların düşürülmesi, sosyal harcamalarda kısıntıya gidilmesi geçim sıkıntısı çeken dar ve orta gelirli kesimin, daha da kötü bir duruma düşmesine neden olmuş.
1997 seçimlerine hile karıştığı iddiası ile başlayan öğrenci gösterileri;ülke geneline yayılmış,Çin kökenli Endonezyalı azınlığa karşı girişilen saldırılara ve Açe ile Doğu Timor’da halk ayaklanmasına dönüşmüş.
Suharto’nun İktidarı Bırakmak Zorunda Kalması
Askeri ve sivil kesimde hızla itibar kaybeden Suharto, büyük bir kargaşa çıkmasından korkan elit kesim ile Yusuf Habibi’nin ikna girişimi sonucu Mayıs 1998’de istifa etmek zorunda kalmış.
Olayın Arka Planı
Suharto; her ne kadar Endonezya’yı çokuluslu şirketlere açmış ise de kontrolü elinden kaçırmamaya özen göstermiş. 1990’lı yıllarda muteber bir kişi olma özelliğini kaybetmesi de buna dayanıyor.
Onlara göre; “Suharto, Endonezya’nın yeni misyon ve vizyonuna uygun bir kişi değildi”.
Ekim 1997 Mali Krizi, onlara bu fırsatı verdi. Bundan sonra; ülke, Ilımlı İslam Modeli adı altında,çok uluslu şirketler-yabancı sermaye ortaklı Çin kökenli Endonezyalı azınlık ve Asillerin sermaye tahakkümü altında bir fason üretim merkezi haline geldi.
Kendisi Yerine Oğlunun Mahkûm Olması
Suharto hakkında; “görevi kötüye kullanma, 15-25 milyar doları zimmete geçirme” suçlaması ile dava açılması istenmiş. Ancak; yaşlılık ve sağlık nedeniyle açılması istenen bu dava reddedilmiş. Aynı suçlamaya maruz kalan oğlu ise yargılanarak hapse mahkûm olmuş.
Küresel Kapitalizm ve Ilımlı İslam Modeli
Teknokrat Geçici Başkan
Mayıs 1998’de; Suharto’nun istifası ardından, istifasında rol oynayan, O’nun öne çıkardığı,Endonezya milli uçak sanayi kurucusu ve D.8 uçak projesinin mimarı ve uygulayıcısı olan, başkan yardımcısı Yusuf Habibi; Halk Danışma Meclisi oylaması ile devlet başkanlığı görevine getirilmiş.
Yusuf Habibi; ılımlılar tarafından reformist, radikaller tarafından ise Suharto’nun halefi olarak kabul edilmiş.
Ekonomik-mali-idari-sosyal-kültürel-siyasi reformlar ile işe başlamış. Devletin ekonomideki kontrol mekanizmasını gevşeten, askerin siyasi gücünü azaltan, siyasi parti kısıtlamasını kaldıran, vatandaş ve vatandaş olmayan Çin kökenli Endonezyalıların vatandaşlık hakkını tanımlayan yasalar çıkarmış.
Suharto ve ailesi hakkında; yapılan “görevi kötüye kullanma zimmet” suçlaması ile ilgili olarak bir araştırma komisyonu kurmuş, ancak bunun fazlaca da üzerine gitmemiş.
Açe ve Doğu Timor sorununu, uzlaşma ile çözmeye çalışmış, bunlara bağımsızlık hariç, özerkliğin verilebileceğini söylemiş.
Avustralya’nın baskısı ile Doğu Timor’da yapılacak bir bağımsızlık oylamasını kabul etmiş. 1999’da Doğu Timor halkının, bağımsızlık yönünde oy kullanması sonucu da bu ülkede var olan Endonezya Ulusal Ordusu birliklerini geri çekmeye başlamış.
Ilımlı İslamcı Bir Devlet Başkanı
1999’da yapılan yasama meclisi seçimleri sonrasında;Endonezya’nın ilk Diyanet İşleri Başkanı’nın oğlu,Nahdatu’l-Ulema’nın (Âlimler Dirilişi)başkanı veUlusal Uyanış Partisi’ni kurucusu olan, İsrail’e yaptığı ziyaret ile dinler arası diyaloğu savunan, El Ezher mezunu, “ilahiyatçı Abdurrahman Vahit”, Halk Danışma Meclisi’nde yapılan oylama sonucudevlet başkanı olarakseçilmiş.
Göreve başlar, başlamaz bilgi ve yardım bakanlığını kaldırarak, Suharto yanlılarının ekonomik-sosyal ve medya gücüne bir darbe vurmuş.
Kendisine destek veren ve gelecekte de genelkurmay başkanı olarak düşündüğü Agus Wirahadikusumah’ı, Cakarta Stratejik Yedek Kuvvetler Komutanlığı görevine getirmiş.
Askeri reform ile askerlerin yardım vakıflarına el atmış, yöneticilerini yolsuzlukla suçlamış.
Yandaşlarını kritik görevlere getirmiş.
Suharto ailesi hakkında; “görevi kötüye kullanma-zimmet” suçlaması ile ilgiliolarak açılandavaya aleyhte müdahil olmuş.
1965’ten beri yasak olan Marksist-Leninist yayınları serbest bırakmış, Çin alfabesi ve kamusal alanda Çince konuşma yasağını kaldırmış.
Açe ve Batı Yeni Gine’de çıkan isyanları uzlaşma ile çözmeye çalışmış, askeri müdahaleye karşı çıkmış.
Sık, sık yurtdışı ziyaretine çıkarak uluslararası siyasi alanda popülerlik kazanmaya çalışmış.
Çin alfabesi ve kamusal alanda Çince konuşma yasağını kaldırması milliyetçi, İsrail’e 6 kez yaptığı ziyaret ise İslamcı kesimde eleştiri konusu olmuş. Hac ziyareti ile de İslamcı kesimin takdirini kazanmaya çalışmış.
Yandaşı kayırması rüşvet, “Brunei Sultanının” Açe için gönderdiği yardım parasının kaybolması da yolsuzluk ile suçlanmasına, parlamento ve halk nezdinde de hızla itibar kaybetmesine neden olmuş.
İşsizlik, rüşvet ve yolsuzluk ile ilgili protesto gösterilerini darbe olarak değerlendirmiş.
Halk Danışma Meclisi; bir muhtıra ile“istifa etmesini” istemiş. O’da “ölümü pahasına da olsa, Cumhurbaşkanlığı görevinden istifa etmeyeceğini ” söylemiş, taraftarlarını kendisine destek olmaya çağırmış. Bu söylem, gergin ortamı daha da gerginleştirmiş, taraftarı olan Nahdatu’l-Ulema (Âlimler Dirilişi)mensuplarının sokağa inmesi ilede karşıt gruplar arasında kanlı çatışmalar baş göstermiş.
23 Temmuz 2001
Askerin; Cakarta’da, tank ve silahlı birlikler ile sergilediği duruş ve Halk Danışma Meclisi’nin kararı ile görevden azledilmiş.
25 Temmuz 2001
Ülkeden ayrılarak, A.B.D.’ne yerleşmiş.
Bir Kadın Devlet Başkanı
Abdurrahman Vahit’in görevden alınması sonrasında, Endonezya Demokratik Mücadele Partisi’nden (PDI-P) aday gösterilen, Sukarno’nun kızı Sukarnoputri, Halk Danışma Meclisi tarafından devlet başkanı olarak seçilmiş.
Sukarno’nun kızı olma vedürüstlükdışında, önemli bir özelliğiolmayan Sukarnoputri, askerler ile siyasetçiler arasındaki artan gerginliği gidermiş ise de, sevenlerinin beklentilerine bir cevap verememiş, onları hayal kırıklığına uğratmış.
Aynı dönemde; Türkiye’de Tansu Çiller’in, Pakistan’da Benazir Butto’nun, Bangladeş’de Khaleda gibi kadın liderlerin öne çıkması ise ilginç bir durum.
Düşünen General
2004 yasama meclisi seçimleri sonrasında; Endonezya Demokrat Partisi’nden (PDI) aday gösterilen Susilo B.Yudhoyono, Halk Danışma Meclisi tarafından devlet başkanı olarak seçilmiş.
Susilo B. Yudhoyono kimdir?
1976’da; Georgia’daki Fort Benning’e, askeri eğitim almak üzere gönderilen subaylar arasında yer alan bir isim.
A.B.D. ve Panama’da,özel ve psikolojik savaş eğitimi almış.
Suharto döneminde; orduda hızla yükselmiş, en kritik görevlere getirilmiş.
Başkan olmadan önce ileri sürdüğü ilginç fikirleri ile dikkati çekmiş,“Düşünen General” sıfatı ile tanınmış.
Bunun dışında, A.B.D. ve çokuluslu şirketlere yakın bir emekli asker.
Yoksullara eğitim-sağlık-nakdi ve ayni yardımlar ile öne çıkmış.
Dünyadaki tropikal ormanların korunması içinbaşlatılan kampanyanın öncüsü olmuş.
Toplumun her kesimi ile barışık olmaya gayret etmiş, dinler arası diyaloğu savunmuş, ekonomik-sosyal-kültürel-siyasi reformlar ile ülkenin küresel sisteme entegrasyonunu sağlamış.
A.B.D. ile olan askeri ve ekonomik ilişkileri, en üst seviyeye çıkaranSusilo B. Yudhoyono; üst, üste kazandığı iki seçimle de ülkenin halen devlet başkanıdır.
Sonuç Olarak
Cava adası, önemli bir gelişme göstermiş. Sanayi tesislerinin, modern ve çarpık kentleşmenin bir arada olduğu, nüfus yoğunluğu ile hava kirliliğinin had safhaya çıktığı bir bölge olmuş.
Sumatra’da ormanlar tahrip olmuş, adalarda doğal çevre bozulmuş.
Yabancılara taşeron hizmeti veren ,seçkinlerden oluşan bir zengin sınıf türemiş.
Sözün kısası; Baharat Adaları’nda, yeni bir şey yok!
Yağma-talan-zenginlik, sadakaya muhtaç bir halk.