SURİYE… SURİYE .. BİRKAÇ TARİHİ AYRINTI
Ali Bademci
Suriye ‘nin jeopolitik olarak Anadolu fayının bir parçası olduğunu bu sebeble bu coğrafyanın Bizanslılar’dan Müslüman Arap ve Türkler’e geçtiğini biliyoruz. Son Halife Ali zamânında İslâm’da ilk büyük karışıklık ve tefrika da burada başlamış ve tartışmalar zamanımıza kadar sürmüştür. Hatta Araplar adına bu coğrafyaya hâkim olan Emeviler’in Ali’yi hile ile halifelikten alaşağı ederek şehâdetine sebeb olduklarını İslâm tarihleri gayed doğru ve açık olarak yazmaktadır. Emeviler’den itibaren İslâm’daki karışıklık, inkıraz ve erozyonun yüce dini Arap Irkçılığının kontrolüne ittiği gerçeği de gözlerimiz önünde durmaktadır. Muaviye’den sonra Yezid’in Sünnî İslâm adına Ehl-i Beyt’e savaş açtığı ve İslâm’ı Arap geleneklerinin ve sapıklıklarının hurafeleri ile doldurduğunu kimse inkâr etmiyor. İşte bu maddî ve manevî cinâyetlerin coğrafyası maalesef Suriye’dir. Namussuz, hayâsız Emevi iktidarına yine Sünnî bir hanedan olan Abbasiler; Ebu Müslim Horasani komutasındaki ordular ve Türkistan askerleri ile 8.asır ortalarında son verdiler. Türkler’in önce paralı asker, sonra kitle halinde İslâmiyet ile müşerref olan bir millet olarak Abbasiler’e müdâhil olmaları din tarihçilerinin; ” İslam’ın Arap Irkçılığına uyuncak olmasını engellediği ve Kelimetullah’ın cihanşümullüğünü tasdiklediği “ görüşü pek doğrudur. Fakat ne yazık ki İslâmiyeti hunharca cinayetlere boğan Arap kültürü çok geçmeden kahraman Ebu Müslim’in kellesini almıştır.
11.asır başı Türkler’in sâdece İslâm çemberine duhulü değil aynı zamanda idâresine de müdâhil oldukları gerek bizim milli tarihimiz gerekse İslâm tarihi açısından pek önemlidir. Bu dönemde Oğuz Selçukiler Bağdad Abbasi Halifeliğine ortak olmuşlar ve İslâmi hareketin Araplar marifetiyle durması, yozlaşması, fırkalara ayrılması ve başta “Halife” ünvanı taşıyanların cinayete kurban gitmesi veya Bağdad’da olduğu gibi “Peygamber” ahfadı olmaktan çıkmasına karşı durmuşlardır.
Bildiğimiz gibi Selçuki Tuğrul ve Çağrı Beğler Bağdad’ın kısmî ıslâhından sonra Alparslan ve Melikşah zamanında kutsal bir görev olarak Türk maneviyâtı Suriye’ye yönelmiş, Anadolu ve Suriye Selçuk hakimiyeti, Ihşidler ve Tulunoğllları marifetiyle Mısır merkezli Türk hakimiyeti ile birleşmiştir. Dinler tarihi uzmanı Prof. Y. Ziya Yörükan, Selçuklu hâkimiyeti altındaki Abbasiler devrinde bugünkü Suriye’de huzuru sağlamak ırk ve mezhep çatışmalarına son vermek için 2,5 milyon Oğuz Türkü’nün buraya görevlendirildiğini yazmaktadır. Gerçekten Büyük Selçuklular ve ona bağlı Anadolu ve Suriye Selçukluları zamanında Suriye bir din coğrafyası olarak rahat nefes almıştır. Konumuz olmamakla beraber Irak için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Türk Moğolları İlhanlılar devrinde artık miadını doldurmuş Abbasi Halifeliği ve bilâhare bölücü ve müfrit Şiânın merkezi Hasan Sabbah Alamut’u ve bununla beraber Suriye’de bağlı kaleleleri çökertilmiş, İslâm’da huzur sağlanmıştır. Emir Timur ve Türkmen Beylikleri zamanında da Anadolu ve Suriye coğrafyasında dini huzur vardır. Osmanlı’yı zaten söylemeye gerek görmüyorum ki şu anda yılların İslâm dünyasındaki “Osmanlı Huzuru”, huzuru baltayanların aklıselim torunları tarafından bile ısrarla aranmaktadır.
Cihan Harbi sonunda Suriye’deki Yıldırım Orduları’mız nasıl çekildi? Faih Rıfkı ve Halide Edip hikâye etmiş ve tarih de kaydetmiştir ki burada Şerif Hüseyin gibi bir İngiliz köpeğinin Emevi kalıntısı,Türkler gibi Sünnî; ancak Şafiî olan Arapları tarafından Halep ve Şam’da Mustafa Kemal Ve Türk Ordusu “Çürük domates ve yumurta ile” protesto edilmiş, İngilizler ve Fransızlar’a alkış tutulmuştur. Sanıyorum gözden kaçan bu incelik sebebiyle Suriye Sünniler’i tek cephede toplanamıyor. Büyük toprak sahibi Arapça konuşan Hanefi Türkmen Halepliler’in ne derece iştiraki var bilmiyorum ama 1940’larda 8000 kişi Hatay’dan tecrid edilen “Osmanlı’ya çok bağlı Türkmen”ler 100 bini aşkın nüfusları ile “Şam Dağlılar” mahellesinde hâlâ kimliksiz duruyorlar.. Bayır Bucak Türkmenleri’nin şiddetli savaş taraftarı olmadığını tahmin ediyorum. Bu sebeble bizim devletten ilgi görmeyen Türkmenler’in de kardeşleri olarak hallerinden haberdar değiliz.
Bakınız ben ortaöğrenimi Antakya’da tamamladım. Sünnî Araplar’ın Şafiî; Sünni Türkler’in ise Hanefi olduklarını, ”Alevi” diye adlandırılan kardeşlerimizin “Nusayri” gibi Arap Milliyetçiliğini çağrıştıran ve Esad’ın kucağına atan görüşlerden de haberdar değildik. Ancak kendisi Alevi olan baba Hafız Esad Şam’a bizim köylerden “Arap” yapmak için Türkmen toplardı (1968-70). Fakat bu Türkmenler’den “Araplaşan” olmadığı gibi gidenler hep “Ülkücü” olarak döndü. Ben o zamanlardan taccüb etmişimdir, bu AlevÎ Esed, neden Alevî kardeşlerimizi değil de sünnî çocukları Şam’a dâvet edip eğitmek ister? Düşünerek sebebini bulabiliriz: En saf insanlar onlardır da ondan. Hatay’da Sünnî Araplar’dan ziyâde Sünni Türkler’in Alevilerle muhabbeti vardır. Neden acaba? Çünkü Alevi Araplar Şerif Hüseyincilik yerine Mustafa Kemalci oldular.. İşte Suriye’de göz ardındakiler. İnşallah yüce katdakiler bunları müdriktir. Hayırlı Cumaalar..