SAFTER TANIK
Suriye İç Savaşı
26 Ocak 2011
Mısır’da tırmanan gösteri ve eylemler, öteden beri rejime içten içe öfke duyan ve kinlenen muhalefeti cesaretlendirdi.
Beşşar Esed yönetimini protesto etme amacı ile başlayan münferit gösteriler, 15 Mart’ta Dera’da toplu gösteriye, Haziran’da da Suriye Ordusu’na mensup 120 askerinin,Türkiye sınırına 20 km mesafedeki Cisr eş Şuğur kasabasında öldürülmesi ile bir iç savaşa dönüştü.
İç savaş; Suriye Ordusu’nun, muhalif şehirleri kuşatarak başlattığı operasyon ve silahlı direniş ile ülke çapına yayıldı.
İç Savaşın Arka Planı
Stratejik Bir Konumda
Suriyesözcüğü; Yunanca kökenli bir sözcük, Doğu Akdeniz kıyılarını tanımlamak için kullanılmış, “üç kıtanın buluştuğu” yer anlamında, bugünün Hatay-Suriye-Lübnan-Filistin-İsrail ve Ürdün’ü kapsayan bir alanı ifade ediyor.
Suriye; Anadolu’nun, Arap Yarımadası ve Mısır’a, Mısır’ın; Anadolu’ya, Irak ve İran’ın; Akdeniz’e geçiş yolu üzerinde. Bu nedenle stratejik bir konumda, bunun için de tarih boyuncaAnadolu-Mısır-Mezopotamya ve İran’da kurulan devletlerin çatışma alanı içinde yer almış.
İlk olarak; M.Ö. 13. yüzyılının başında, Hitit ile Mısır arasındaki egemenlik savaşına sahne olmuş.
Kenan-İbrani-Arami-Babil-Asur-Pers-Makedon-Ermeni-Roma-Bizans egemenliğine girmiş.
Başkenti olan Şam, Emevi İmparatorluğu’na başkentlik yapmış.
Abbasi-Selçuklu egemenliğine girmiş, Haçlıların yağma ve talanına maruz kalmış,-Eyyubi-Moğol ve Timur yönetimini yaşamış.
Osmanlılar ile Memluklular arasındaki egemenlik savaşına neden olmuş,400 yıl boyunca daOsmanlı yönetiminde kalmış.
Büyük Suriye Devleti Düşüncesi
İngiltere; I. Dünya Savaşı esnasında, Arap halkını Osmanlı Devleti’ne karşı isyan ettirebilmek için bir takım çalışmalar içine girmiş. Özellikle Mekke Emiri Şerif Hüseyin ile gizli bir anlaşma yaparak, Araplara bağımsızlık vaadinde bulunmuş.Araplara bağımsızlık sözünü verirken, Fransa ve Rusya ile yaptığı Sykes-Picot antlaşması ile de Şam-Halep-Hama ve Humus bölgelerini Fransızlara bırakmış.
1917 Bolşevik Devrimi sonucu; Rusya’nın, gizliSykes-Picot Antlaşması’nı ifşa etmesi,Arapların aldatıldığını fark etmesine neden olmuş, İngiltere de zor durumda kalmış. A.B.D.’nin yapılan gizli antlaşmaları tanımadığını ilan etmesi ise bu güvensizliği bir ölçüde de olsa gidermiş.
1918’de İngiliz Kuvvetleri; Arap birlikleri ile Şam’a girerken, burada askeri bir yönetim kurmuş, başına daMekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu Prens Faysal’ı getirmiş.
Ülke egemenliğinin kendisine bırakıldığını sanan Prens Faysal, 1919 Paris Konferansı ileİngiltere ve Fransa’nın, Suriye’nin bağımsızlığı konusunda hiç oralı olmadığını anlamış, ülkeye döner dönmez de Suriye Genel Kongresi’ni toplayarak “Büyük Suriye Devleti’nin” bağımsızlığı ile krallığını ilan etmiş.
İngiltere ve Fransa, buna 1920 San Remo Konferansı ile cevap vermiş, Suriye-Lübnan Fransız manda yönetimine bırakılırken, Filistin-Ürdün- Irak’ta İngiliz manda yönetimine bırakılmış.
Kral Faysal, Fransız manda yönetimini tanımadığını ilan etmiş. Bunun üzerine Şam’a giren Fransız Kuvvetleri, Kral Faysal’ı tahtından indirirken, ülkede askeri bir yönetim kurmuş.
Sürekli Bölünme-Parçalanma ve Yeniden Yapılanma
İngiltere; “Böl ve Yönet Politikası” ile kendisine bağlı Filistin, Ürdün ve Irak devletini kurarken, Şiilerin çoğunlukta olduğu Irak’ta yönetimi Sünnilere dayandırmış.
Fransa da aynı politikayı izleyerek, önce Lübnan’ı Suriye’den ayırmış,kendisine bağlı Lazkiye merkezli Nusayri Devleti ile Şam ve Halep merkezli Sünni devletleri kurmuş, Cebel Druz Bölgesi’ndekiDürzilere ise otonomi vermiş. Bu da uzun süre devam eden, Dürzi-Sünni çatışmasına yol açmış.
1922’de,Şam ve Halep merkezli devletleri birleştirerek Suriye Federasyonu’na,1925’te deSuriye Devleti’ne dönüştürmüş.
1938’de, ayrı bir yönetime sahip olanAntakya, Türkiye’ye iltihak etmiş.
1941’de, Lazkiye merkezli Nusayri Devleti ileCebel Druz Bölgesi’ndeki Dürzi Otonom Bölgesi’ni Suriye Devleti’ne katmış.
Sürekli bölünmüş-parçalanmış ve yeniden yapılandırılmış, adeta siyasi bir test laboratuvarı olarak kullanılmış.
BağımsızlığınıA.B.D. ve S.S.C.B’ne Borçlu
Fransa; II. Dünya Savaşı öncesinde, Suriye’yeüç yıl içinde bağımsızlığını vereceğini söylemiş, ancak savaştan sonra verdiği bu sözü unutmuş.
1946’da, “A.B.D. ve S.S.C.B’nin” Fransa’ya yaptığı baskı sonucu bağımsız bir ülke olmuş.
1948’de İsrail’in kurulması ile yüzbinlerce “Filistinli “Suriye’ye göç etmek zorunda kalmış.
Bir Zamanlar Sabah Erken Kalkanın Darbe Yaptığı Bir Ülke
1949’da,ilk askeri darbeyi yaşamış. Bu aynı zamanda, Arap ülkeleriiçindeyaşanan ilk askeri darbe olmuş.
Albay Adip Şişakli başkanlığındaki hükümet, işe toprak reformu ile başlamış.
Toprak reformu; adeta Türkmenleri hedef almış, toprağını kaybeden Türkmenler büyük şehirlere göç etmek zorunda kalmış.
1958’de, Mısır ve Yemen ile birleşerekoluşan Birleşik Arap Cumhuriyeti içinde yer almış.
1961’de, Cemal Abdülnasır’ın; Yemen ve Suriye’deki istikrarsızlığı bahane ederek birlikten çekilmesi ile Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden ayrılmış.
1963’te Baas Partisi (Arap Sosyalist Diriliş Partisi), düzenlediği askeri bir darbe ile Nasır yanlısı hükümeti devirmiş.
1966’da,Baas Partisi’nin (Arap Sosyalist Diriliş Partisi) sağ ile sol kanadı arasındaki çatışma doruğa çıkmış. Sağ kanadın temsilcilerinden Mişel Eflak Irak’a, Selahattin Bitar da Fransa’ya kaçmış. Ancak; her ikisi de daha sonra öldürülmüş.
1967 Arap-İsrail Savaşı’nda, Golan Tepeleri’ni kaybetmiş.
1970’te, Savunma Bakanı olan Hafız Esed, askeri kansız bir darbe ile yönetimi ele geçirmiş.
Despot ve Otokratik Bir Yönetim İle Yeniden Yapılanma
Hafız Esed; iktidar olur, olmaz Baas Partisi (Arap Sosyalist Diriliş Partisi) üzerinde reddedilemez, genel kabul gören bir otorite tesis etmiş.
Laik temele dayalı modern bir devlet ile coğrafya ve Arap dili temeline dayalı bir milleti inşa etmeye çalışmış. Bunun için işbölümüne dayalı kurumsal bir sosyal yapıyı tesis etmiş, “Büyük Suriye”idealini hedef göstermiş.
Aile içinde bile şüphe uyandıran, toplumun her kesiminde varlığı kabul edilen El Muhaberat Teşkilatı’nı,halkın yönetim ve kontrolünde bir araç olarak kullanmış.
İsrail Savaşı Başarısızlığı
1973’te, Mısır ile birlikte İsrail’e karşı başlattığı saldırı başarısızlıkla sonuçlandı.
Ürdün ve Filistin ile Bir Birlik Oluşturma Çabası
1978’de, Mısır’ın; A.B.D. arabulucuğunda, İsrail ile masaya oturarak Camp David Sözleşmesi’ni imzalaması sonucu yalnızlaştırıldığını fark etmiş.
İsrail’e karşı Ürdün ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile bir birlik oluşturmaya çalışmış.
Kendine bağlı El Saika örgütünü kurması,Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) alternatif Marksist-Leninist örgütleri desteklemesi, Yaser Arafat ile arasının açılmasına neden olmuş.
Iran-Irak Savaşı’nda İran’ın Yanında Yer Alması
1980’deIran-Irak arasında patlak veren ve 8 yıl süren savaşta, İran’ın yanında yer almış. Bu, Nusayrilerin öne çıktığı Suriye BAAS Partisi ile Sünnilerin öne çıktığı Irak Baas Partisi arasında, geçmişte de var olan gerginliği kopma noktasına getirmiş.
Irak; boru hattı ile Suriye üzerinden Akdeniz’e sevk ettiği petrolün akışını durdurmuş, ardından Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin mali yardımından yoksun kalmış.
S.S.C.B. ile “Dostluk ve İşbirliği Antlaşması”
1975’te, Mısır’ın; S.S.C.B. ile ilişkisini kesmesi sonucuS.S.C.B’nin bölgedeki tek güvenilir müttefiki haline gelmiş.
1980’de, S.S.C.B. ile “Dostluk ve İşbirliği Antlaşması’nı” imzalamış. Bu antlaşma ile de S.S.C.B, Suriye’ye gelişmiş silahlar vermeyi taahhüt etmiş.
Lübnan Müdahalesi
1975’te Lübnan’da baş gösteren iç savaşa, 1976’dan itibaren önce örtülü daha sonra da açık olarak müdahil olmuş.İsrail’e karşı olan savaşını,dolaylı olarak buraya taşımış.
Hama Katliamı
1982
1970’te Hafız Esed’in iktidara gelmesi ile Nusayrilerin yönetimde öneçıkması, Sünni çoğunluk tarafından hoş karşılanmamış.
Nusayriler ile Sünni çoğunluk arasında, tarihi bir derinliğe dayanan bu ayrılık, bazı Sünni önderlerin öne çıkarılması ile de giderilememiş.
1976’dan itibaren, artan kin ve öfke ilebu tepkiler;Müslüman Kardeşler Teşkilatı tarafından sivil ve askeri yöneticilere karşı girişilen silahlı ve bombalı eylemlere dönüşmüş. 1982’de Hama’nın kurtarılmış şehir ilan edilmesi ile de doruğa ulaşmış.
Hama; Hafız Esed’in kardeşi Rıfat Esed’e bağlı özel birlikler tarafından kuşatmaya alınmış, şehrin bombalanarak yerle bir edilmesi sonucu, kimine göre; 10,000, kimine göre de; 40.000 kişi hayatını kaybetmiş.
Hama’nın; 2011 iç savaşında, öne çıkması dabu olay ile ilgilidir.
Mali ve Ekonomik Sıkıntılar
Suriye; 1986’dan itibaren,Irak petrol boru hattının atıl kalması, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin mali yardımı kesmesi, Hama katliamıve Lübnan’a olan askeri müdahaleningetirdiği yüklü fatura nedeni ile ciddi bir mali ve ekonomik sıkıntı içine girdi.
Türkiye’nin Arap Dünyası’na Açılan Kapısı
1919’da,Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu Kral Faysal; Mustafa Kemal ile bir araya gelerek, karşılıklı destek ve dayanışmayı içeren gizli bir antlaşma yapmış.
Suriye, bağımsızlığını kazanması ardından Hatay’ın; Türkiye’ye ilhakını tanımadığını bildirmiş, bunu uluslararası gündeme taşıyarak Türkiye üzerinde bir baskı oluşturmaya çalışmış.
Sorun; Türk asıllı Irak Başbakanı Nuri Sait Paşa’nın, arabulucu olması ile çözümlenebilmiş. Suriye, bundan böyle “Hatay üzerinde bir hak ileri sürmeyeceği” sözünü vermiş.
İkinci sorun, 1949 toprak reformu sırasında yaşanmış.
Türkiye; Türkmenlerinarazilerine el konarak göçe zorlanmasını, “bir asimilasyon politikası olarak değerlendirmiş”ve bundan rahatsızlık duymuş.
Türkiye; 1947’de, Filistin Meselesi BM’e geldiğinde, Araplar ile birlikte hareket ederek İsrail aleyhinde oy kullanmış, ancak 1949’da İsrail’i tanıyan ilk ülke olmuş. Bu da Araplar tarafından bir vefasızlık olarak değerlendirilmiş.
Türkiye’ninOrtadoğu’da Aktif Rol Alması
1952’de NATO’ya girmemiz ile birlikte A.B.D. ve İngiltere, Türkiye’den; S.S.C.B.’nin, Ortadoğu’ya sarkmamasıiçinOrtadoğu ülkeleri ile paktlar yapmasını istemiş.
Bunu, Türkiye için de hayırlı görenBaşbakan Adnan Menderes, bir ittifak arayışı içine girmiş, 1954’teIrak Başbakanı Nuri Sait Paşa ile görüşerek düşüncesini açıklamış.
Irak Başbakanı Nuri Sait Paşa“ İsrail’i ilk tanıyan ülke olma sıfatı ile Arapların, Türkiye’ye sıcak bakmadığını” söylemiş. Bununla birlikte 1955’te, Türkiye ve Irak’ın içinde yer aldığı Bağdat Paktı kurulmuş.
Irak’tan sonra Suriye’yi de ittifaka dâhil etmek isteyen Başbakan Adnan Menderes, Şam’ı ziyaret ederek ittifak teklifinde bulunmuş. Suriye’nin önde gelen kişileri ise”S.S.C.B.’nin, İsrail ve Batı kadar kendilerine bir tehlike teşkil etmediğini”söyleyerek teklifi reddetmiş.
Gerginleşen İlişkiler
BaşbakanAdnan Menderes’inteklifini, Batı’nın bir tehditti olarak algılayan Suriye; Türkiye’ye karşı Mısır ile bir ittifak arayışına girmiş, S.S.C.B. ile de temasa geçmiş.
İplerin Kopma Noktasına Gelmesi
1957’de, Suriye’nin; 1946’dan bu yana, Hatay konusunu ikinci kez gündeme taşıması, Türkiye ile gerginleşen ilişkilerini kopma noktasına getirmiş.
Türkiye; Suriye’yi bir ültimatomile uyarırken, sınıra da askeri yığınak yapmaya başlamış.
Türkiye’nin, askeri bir harekâta girişmesinden çekinen Suriye; Mısır’dan askeri destek, S.S.C.B.’nden de Türkiye’yebaskı yapmasını istemiş.
Nikita Kruşçev; BM’de yaptığı sert bir konuşmada, “Türkiye’nin Suriye’ye karşı askeri bir harekâta girişmesi halinde, karşısında kendisini bulacağını” söylemiş.
Bunun sonucu olarak; Türkiye’nin Bulgar ve Sovyet sınırında, askeri bir hareketlilik gözlenmiş.
DörtlüOluşum
Suriye; Mısır ile ittifaka giderken, İngiltere Ürdün ve Suudi Arabistan ile ittifak antlaşması yapmış. Böylelikle Ortadoğu’da İsrail ve Bağdat Paktı ile birlikte dörtlü bir yapı oluşmuş.
Sorunun Çözümü
Sorun; Suudi Arabistan’ın, arabulucu olması ile çözümlenmiş. Akabinde Türkiye, Suriye sınırına yığdığı askeri birlikleri geri çekmiş.
Başkasının İpiyle Kuyuya İnilmez
Türkiye’nin, Arap Dünyası’na yönelik aktif dış politikası fiyasko ile neticelenmiş. İngiltere; Başbakan Adnan Menderes’i,“Suriye’nin S.S.C.B.’ne yakınlaşmasına” neden olmakla suçlamış.
“Yeni Ortadoğu’nun mimarı Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu 1960 Darbesi sonrasında idam edilirken, Türk kökenli Irak Başbakanı Nuri Sait Paşa da 1958’de düzenlenen askeri darbe sırasında öldürüldü.”.
Hafız Esed’in Suya Karşılık Terör Kozu
Suriye’nin; Türkiye ile ilişkileri, 1975’te biten Keban Barajı ve devam eden GAP Projesi nedeni ile tekrar bozuldu.
1970’li yılların ikinci yarısında, Türkiye; Suriye’yi, “Aşırı sol örgütlere destek vermekle” suçlarken, Suriye’de; Türkiye’yi, “Müslüman Kardeşler Teşkilatı’na destek vermekle”suçlamış.
Bu dönemde,Türkiye’nin; Müslüman Kardeşler Teşkilatı’na ne ölçüde destek verdiğini bilmediğimiz gibi, S.S.C.B.’nin bir taşeronu olarak hareket eden Suriye’nin de Malatya-Kahramanmaraş-Sivas-Çorum olaylarında ne kadar rolü olduğunu bilmiyoruz.
Her ne hikmetse! İşin kolayına kaçılarak bunun faturası Ülkücülere kesildi. Kimisi de “derin devlet” dedi. Kimse, o günün etnik ve mezhep tabanına dayalı, taşeron Marksist-Leninist-Maoist örgütlerin, El Muhaberat bağlantısı üzerinde durmadı, durmaya da ihtiyaç hissetmedi.
Gizli servisler savaşı, işte böyle bir şey!
Türkiye’nin derin devleti var mı?
Konumuz dışında olmakla birlikte buna cevap vermeye çalışayım. Derin devlet, süper ligde oynayan takımların bir ürünü, bu ligde yer almayan takımların derin devleti olmaz!
Hafız Esed’in Terör Kozunun Boşa Çıkarılması
Suriye; 1980’li yıllarda, topraklarını PKK militanlarına açtı. Burası adeta PKK militanlarının eğitildiği ve Türkiye’ye karşı girişilen eylemlerin planlandığı bir harekât merkezi oldu. Bu sonsuza kadar böyle devam edemezdi, nitekim de öyle oldu.
Eylül 1998
Türkiye; İsrail ile askeri ilişkilerini geliştirerek, Suriye’ye bu konuda bir mesaj verdi. Suriye’nin buna cevabı ise Yunanistan ile “Askeri İşbirliği Antlaşması”imzalamak oldu. Bunun yeterli olmadığını gören Türkiye; bir yandan Fırat ve Dicle’nin debisini düşürerek Suriye’ye giden suyu azalttı, bir yandan da bir nota vererek askeri müdahale tehdidinde bulundu.
Bu durum karşısında; iyice sıkışan, uluslararası alanda dabir destekbulamayan Hafız Esed,PKK lideri Abdullah Öcalan’ı ülkeden çıkarmak zorunda kaldı.
Adana Antlaşması
Ekim 1998
Türkiye ile Suriyearasında, Adana Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile de taraflar, “terörle mücadelede işbirliği yapma” sözünü verdi.
Türkiye’nin Arabuluculuğu
A.B.D.“11 Eylül olayları” sonrasında,yaptığı bir açıklama ile Suriye’yi “teröre destek veren ülkeler” arasında yer almakla suçladı. Bu nedenle2003 Irak harekâtı sırasında, Suriye’yi cezalandırmayı düşündü ise de daha sonra bundan vazgeçti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın; Arap Dünyası’na yönelik, aktif bir dış politika izleyerek Suriye’ye destek vermesi, A.B.D. ile Suriye arasında bir nevi arabulucu görevini üstlenmesi, hem Beşşar Esed yönetimi hem de Suriye halkı üzerinde müsbet bir etki yaptı.
2005’te eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin öldürülmesi,2006’da İsrail’in Lübnan’a girmesi ile Türkiye’nin arabuluculuğu sorgulanmaya başlandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; hem İsrail’e karşı olan eleştiri dozunu arttırarak, hem de Gazze’de ezilen, horlanan Filistin halkına sahip çıkarak, Araplar nezdinde itibar kazanmaya veTürkiye’yi bölgeden dışlama amacını taşıyan politikaları boşa çıkarmaya çalıştı.
Bunda, bir dönem de olsa başarılı oldu.
Sıcak İlişkilerin Düşmanlığa Dönüşmesi
Türkiye’nin; 1957’de olduğu gibi,A.B.D.’nin teşviki ile Arap Dünya’sında aktif bir rol alması, gerçekte ne İsrail ne de Arap Dünyası’nın önde gelen liderleri tarafından tasvip edilmedi.
Bölgede; İsrail-Suriye-Mısır-Suudi Arabistan eksenli bir yapı ile bunların hamisi olan A.B.D.-Rusya-İngiltere ve Fransa gibi devletler vardı. Türkiye, sadece bölgede varlık mücadelesi veren İran’a karşı, caydırıcı bir unsur olarak görüldü. Suriye’nin, Türkiye ile sıcak ilişkiler kurması ise artan A.B.D. baskısından kurtulma ile ilgili idi.
Kasım 2010’da; Tunus’ta başlayan Yasemin Devrimi, “Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi” konusunu gündeme taşıdı. Bu da öteden beri Türkiye’ye şüphe ile bakan Suriye’nin, Türkiye’ye karşı tutum ve davranışını değiştirmesine neden oldu.
İç savaş öncesinde, Türkiye’nin; Suriye’ye bir takım tavsiyelerde bulunması, başlayan protesto gösterilerinde muhalefete arka çıkması, muhalefete açık destek vererek taraf durumuna düşmesi tarafları düşman konumuna getirdi.
Milletleşememe
Hafız Esed; coğrafya ve Arap dili temeline dayalı bir milleti inşa etmeye çalıştı. Baas Partisi (Arap Sosyalist Diriliş Partisi) ve El Muhaberat Teşkilatı gibi iki güçlü mekanizmayı kullanmasına rağmenher zaman alt kimlikler, üst kimlikten baskın çıktı.
Bunda, toplumun azınlığını oluşturan Nusayrilerin, Baas Partisi (Arap Sosyalist Diriliş Partisi) ileOrdu ve El Muhaberat Teşkilatı’nda öne çıkmasının önemli bir rolü vardı.
Toplumda var olan güçlü cemaat-tarikat ve aşiret yapısı da buna hizmet etti.
Heterojen Bir Toplum
Suriye’de, nüfusun dini-mezhebi ve etnik açıdan coğrafi dağılımına baktığımız zaman; Sünni nüfus çoğunlukta olmasına rağmen Asi Nehri boyunca Hristiyan, Asi Nehri’nin batısından Akdeniz sahili boyuncaNusayri, Golan Tepeleri etrafında Dürzi, Kamışlı Bölgesi’nde de Kürt nüfusun yoğunlukta olduğu görülüyor. Ayrıca Lazkiye-Halep-Humus-Hama-Şam civarında da ciddi bir Türkmen nüfusu var.
Görüleceği gibi; azınlıkta olmasına karşılık, Nusayri-Dürzi-Kürt grupların bölgeleri ve milis kuvvetleri bulunuyor.
Buna; Halep’in kuzeyi-Bayır-Bucak ve Golan gibi bölgelerde, Fatih Sultan Mehmet-Sultan Abdülhamit-Nurettin Zengi ve Selim tugayları adı altında, yeni örgütlenen Suriye Türkmen Ordusu’nu da dâhil edebiliriz.
Suriye Ulusal Konseyi’nin Hedefi
Muhalefetin sözcüsü durumunda olan“Suriye Ulusal Konseyi” devrimin hedefinin “Beşşar Esed yönetimine son vererek, dini-mezhebi-etnik hakları öne çıkaran, demokratik bir sistem kurmak olduğunu” söylüyor.
Suriye’de, dini-mezhebi-etnik temele dayalı siyasi bir yapının inşası, aynı zamanda küresel sistemin de hedefi.
İç savaşın Derinleşmesi
Başlangıçta; birçok kişi, Tunus ve Mısır’da olduğu gibi, Beşşar Esed iktidarının kısa sürede devrileceğini düşündü. Bunlar, kısa bir süre sonra yanıldığını anladı. Bu hataya düşen ülkelerden biri de Türkiye oldu, durup dururken taraflardan biri haline geldi.
Yanılgının dört temel nedeni vardı.
Birincisi; Beşşar Esed iktidarının, % 12’lik bir Nusayri azınlığına dayandığı görüşü idi. Oysaki Beşşar Esed iktidarı, Nusayriler dışında Dürziler ve Hristiyanlar tarafından da destekleniyordu. Bu datoplumun % 25’i demekti. Bunun dışında, laik Sünni kesim ile sistemden nemalanan Sünni ve Kürt grupların desteğine de sahipti.
İkincisi;karar almada,Beşşar Esed’in tek yetkili olarak görülmesi idi. Hafız Esed’in kardeşi Rıfat Esed’in,Baas Partisi (Arap Sosyalist Diriliş Partisi) ile El Muhaberat Teşkilatı ve özel birliklerdeki etkinliği isefazlaca dikkate alınmadı.
Üçüncüsü; Suriye’nin, Rusya ve İran için arz ettiği önemdi.
Neden?
Tartus Deniz Üssü, Rusya’nın; Akdeniz’deki tek barınma limanı. Bunun dışında, Suriye; Lübnan Hizbullah’ına yardımda, hedef tahtasında yer alan İran içinde tek geçiş güzergâhı.
Dördüncüsü ise; Suriye Devrimi’nin hedefi ile ilgili idi. Devrimin hedefi; Suriye’de bir sistem değişikliğine gitmek mi, yoksa istikrarsızlığı bölgeye yaymak mı?
Bugün her iki amaca da hizmet ettiği görülüyor.
Rusya ve İran; Suriye’deki istikrarsızlığın, asıl hedefininkendileri olduğunu düşünüyor ve burayı ileri bir savunma hattı olarak kabul ediyor. Ancak; en büyük tehdit ise Türkiye’ye yönelik, bunun ne kadar ciddiye alındığı konusunda da endişelerim var.
İç savaş; Rusya ve İran’ın iktidara, A.B.D.-Türkiye-Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin muhalefete örtülü ve açık bir destek vermesi ile yeni bir boyut kazandı ve derinleşti.
Arap Baharı Sonrasında İslamcı Partilerin Öne Çıkması
Tunus’ta Nahda Partisi’nin İktidara Gelişi
Nahda’nın; Türkçe karşılığı, yeniden doğuş demek.
Nahda Partisi’nin temeli, Nahda Hareketi’ne dayanıyor. Nahda hareketi ise;1981’de, Raşit Gannuşi ve Abdülfettah Muru tarafındanoluşturulan İslami Eğilim Hareketi’nden doğmuş. Bu hareket; şiddete başvurmaksızın,“adil gelir dağılımı-dindarlığın günlük yaşama daha fazla girmesi ve çok partili bir demokrasi” konularındaki isteklerini sık, sık dile getirmiş.
1984’te, legal ve illegal olarak bir partileşme sürecine girmiş, 1989’da ise bugünkü ismini almış.
Bir organik bağı olmamakla birlikte strateji-taktik ve örgütlenme itibariyle hem Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nı, hem de İran İslam Devrimi’ni örnek almış. Propaganda ağırlıklı bir çalışma sürdürmüş, mümkün olduğu kadar şiddetten uzak durmaya çalışmış. Ancak; zaman, zaman başvurduğu silahlı eylemler ile de dikkati üzerine çekmiş.
1989 seçimlerine katılması yasaklanmış, buna rağmen bazı üyeleri bağımsız olarak seçimlere katılmış ve ülke çapında % 10-17 civarında oy almış.
Bundan sonra,Parti; Zeynel Abidin Bin Ali iktidarı boyunca yasaklı kalmış, lideri olan Raşit Gannuşi’de İngiltere’ye sürgüne gönderilmiş.
Raşit Gannuşi;Yasemin Devrimi’ndensonra, sürgünde bulunduğu İngiltere’den ülkeye dönerek parti çalışmalarını başlatmış. Partisi, ülkede var olan siyasi partiler içinde en hızlı örgütlenenparti olurken, Ekim 2011’deyapılan Kurucu Meclis seçimlerinde de oyların % 40’ını alarak seçimlerden birinci parti olarak çıkmış.
Raşit Gannuşi’nin Ilımlı Politikası