BM’de Çin temsilcileri ile Doğu Türkistan, İç Moğolistan ve Tibet temsilcilerinin karşı karşıya geldiği toplantıda Çinlilerin diplomatik nezaketsizliği ve Rabia Kadir’in tarihi konuşması damgasını vurdu.
Hırvatistan’ın eski dışişleri bakanı Paul Seferoviç’in başkanlığında yapılan toplantıya Çin Halk Cumhuriyeti işgali altındaki Doğu Türkistan, İç Moğolistan ve Tibet’in diasporada faaliyet gösteren temsilcileri iştirak etti.
Temsilciler, Çin yönetimince ülkelerinde yapılan baskı, zulüm ve insan hakları ihlâllerini örnekler vererek dile getirdi. Bu arada Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabia Kadir’in konuşması toplantıya damgasını vurdu.Söz alan Çinli diplomatlar ise Çin’de Doğu Türkistan, İç Moğolistan ve Tibet adında devletlerin bulunmadığını, söz konusu bölgelerin tarihten beri Çin toprağı olduğunu savundu.
Tartışmalar üzerine Çinli temsilciler medya temsilcilerinin görüntü ve ses almak için masalarına bıraktığı mikrofonları hışımla aşağıya atarak diplomatik skandala sebep oldu. Çinlilerin tavrı nezaketsizlik olarak değerlendirildi.
Çinli diplomat Vang Li’nin Doğu Türkistan adında bir devletin mevcut olmadığını iddia etmesi üzerine söz alan Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabia Kadir şu ifadeleri kullandı:
“Tarihte imparatorluk kuran Çarlık Rusyası, İngiltere gibi bütün devletler sömürgeleştirdikleri toprakları işgal yolu ile elde ettiklerini itiraf ederler fakat Çinliler bunu kabul etmezler.
İşgal ettikleri topraklara Çinlilerin geleneksel milli ayakkabısı olan eski bir hey gömerler. Birkaç sene sonra ise; oradan hey çıktı, buradan taş çıktı, diğer yerden Çince bir yazı çıktı demagojisi ile bu toprakların tarihten beri Çin toprağı olduğunu iddia ederler.
Biz buraya toprağı değil, insan hakları konusunu görüşmeye geldik.
Doğu Türkistan sizlerin ileri sürdüğünüz gibi, Tang devri, Şang devri ve Pang devri safsatasını uyduranların değildir.
Tarihi, tarihçiler yazar.
Sizler tarihçi değil, diplomatsınız.
Tarihi de yazamazsınız.
Çin Komünist Partisi benim ülkemin tarihini yazamaz.
Doğu Türkistan toprakları siz Çinlilerin toprağı değildir.
Bu toprakların geçmişi Çinlilere ait değildir.
Bugün Doğu Türkistan’da insanlarımızı neden kırıyorsunuz?
Tibet halkını, sizin verdiğiniz özerkliğin uygulanmasını istediği için öldürüyorsunuz! Onlar sizden “Özerk Bölge Hak ve Hukukunu” talep ediyorlar.
Buna rağmen, siz bunları bölücülükle suçluyorsunuz.
Biz Uygurları ve İç Moğolistan’da yaşayan Moğolları doğal ve insani haklarımızı talep ettiğimiz için bölücülükle suçluyorsunuz!
Bizim dilimizi konuşmayı, öğrenmeyi ve geliştirmeyi yasaklıyorsunuz. Bizleri asimile ederek yok etmek istiyorsunuz ve bu topraklara tek başınıza ebedi olarak sahip olmak istiyorsunuz. Bu uygulamalarınız dahi bu toprakların size ait olmadığının bir delili değil mi?
Tarihte komşu milletler birbirlerinin topraklarını çeşitli nedenlerle işgal edegelmiştir. Topraklar sürekli el değiştirmiştir.
Biz Türkler de tarihte Çin’i kaç kez işgal ettik ve yönettik.
Bugün bizim ülkemizi siz yönetiyorsunuz.
İşgal edilen toprak hiçbir zaman işgalcinin toprağı olmaz.
Çin Halk Cumhuriyeti kurulana kadar Çin milleti Cunggu adı ile bir devlet kurmuş değildir. Buna gücünüz yoktu.
Siz bizim topraklarımızı 1949’da işgal ettiniz. O zamana kadar bizim topraklarımızı işgal etme gücüne sahip değildiniz.
Çin’i tarihte Türkler, Moğollar ve Mançular yıllarca idare etmiştir.
Sizlerin yine de bizim ülkemizi işgal etmeye gücünüz yoktu.
Stalin’in yardımı ile bu istilayı gerçekleştirebildiniz.”
Uygur Temsilciler ile Çinli diplomatlar arasında vuku bulan bu sert tartışma ve söz düellosu Birleşmiş Milletler tarihinde ilk kez yaşandı ve katılımcılar tarafından ilgi ile takip edildi.