MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, parlamentoda düzenlediği bası toplantısında, siyasetin işlevleri arasında topluma kimlik, din, dil ya da tarih dayatmasının olamayacağını, ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bunun aksine davrandığını iddia etti.
MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri, parlamentoda düzenlediği bası toplantısında, siyasetin işlevleri arasında topluma kimlik, din, dil ya da tarih dayatmasının olamayacağını, ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bunun aksine davrandığını iddia etti.
Erdoğan’ın, “Kardeşim, sen illa (Türk milleti) diye dayatırsan, öbürü der ki (hayır Kürt milleti.) Öbürü çıkar (hayır Laz milleti) der. Niye bunu böyle diyorsun? (Millet) hepsini kavrar” ifadelerini kullandığını belirten Yeniçeri, “Türk milletine aidiyet duyanları ya da kendisini başka bir etnik gruptan sayanları Başbakan’ın bölücü ve düşman ilan etmesi skandaldır” diye konuştu.
Yeniçeri, şunları söyledi:
Dün idrak ettiğimiz Cumhuriyet Bayramının 91. Yıldönümünü bir kez daha kutluyorum. Yine dün Asya’yı Avrupa’ya deniz altından bağlayan MARMARAY hattının düzenlenen törenle hizmete açılmasının da ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Yüz elli yıllık rüya olan bu projede emeği geçen bütün Cumhuriyet hükümetlerine ve yöneticilerine teşekkür ediyorum.
Bu vesileyle İstanbul trafiğinde vatandaşların yaşadığı çileye karşı AKP iktidarını, daha duyarlı davranması için çağrıda bulunuyorum…
Siyaset ya da Kimlik Dayatmak!
Siyasetin işlevleri arasında topluma kimlik, din, dil ya da tarih dayatmak yoktur. Siyasilerin görevleri arasında halka, kendisini nasıl tanımlayacağını, hangi inanca sahip olması lazım geldiğini, nasıl konuşacağını ya da tarihi nasıl anlaması gerektiğini dayatmak yoktur. Türk milleti kimliğini, inancını ve vatanını dünya üzerindeki çok az millete nasip olacak büyük bedeller karşılığında tarihten almıştır. Türk milleti herhangi bir siyasetçinin ya da iktidarın telkin, tavsiye ya da baskısıyla eba ecdat ya da kimlik değiştirecek kadar küçük bir millet değildir.
Toplumlar her iktidara göre, tarih, inanç ve kimlik değiştirmezler. Aksine iktidarlar toplumların inançlarına, kimliklerine ve tarihlerine saygılı olurlar.
Dünya var oldu olalı hiçbir kimsenin atasını ya da babasını değiştirme imkânına sahip olmadığı biliniyor. Türk milletine yeni ata, kimlik ya da tarih biçmeye kalkanlara bu gerçeği bir kez daha buradan hatırlatmış olalım.
Türk Tarihini ve Türk Milletini küçümseyenleri de akıllarını başlarına devşirmeleri konusunda bir kez daha uyarıyorum!
‘Türk Milleti Demeyiniz’ Sözü Hakarettir!
Şu sözler Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlığını yapan Tayyip Erdoğan’a aittir: “Kardeşim sen ‘illa Türk milleti’ olarak diye dayatırsan, öbürü der ki ‘Hayır Kürt milleti.’ Öbürü çıkar ‘Hayır Laz Milleti’ der. Niye bunu böyle diyorsun? Millet hepsini kavrar”.
Bu sözleri şu anayasal yemini yaparak milletvekilliği sıfatını kazanan, sorumluluk mevkiindeki birisi söylüyor: “Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma;… Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim”.
Ettiği anayasal yemin yürürlükte iken bu sözleri edenlerin, etik değerler, yasa ve anayasa karşısında düşecekleri durumu şimdilik bir kenara bırakıyoruz. Tayyip Erdoğan’ın kendisini hangi milletten saydığı, kendisini nasıl ifade ettiği, hangi değere hangi anlamı yüklediği de kendi bileceği bir iştir! Bunu da öbür yana bırakıyoruz!
Ancak “Türk Milleti”ne aidiyet duyanları ya da kendisini başka bir etnik guruptan sayanları Başbakanın, “bölücü” ve “düşman” ilan etmesi skandaldır.
Eline silah alıp önce “Marksist/Leninist”, sonra da “Bağımsız Birleşik Kürdistan” için katliam yapanların etnik ırkçılığıyla “Türk Milleti” kavramına aynı anlamın verilmesi, Türk tarihine haksızlık, Türk milletine yapılmış zulümdür.
Tayyip Erdoğan bu açıklamasıyla bölücülüğe meşruiyet kazandırırken Türk Milletini de “günah keçisi” ilan etmektedir.
Bu noktada özellikle belirtilmesi gereken husus şudur: Türk ya da Türk Milleti kavramı her hangi bir milletin ya da etnisitenin karşıtı değildir. Daha açıkçası Kürt ile Türk karşı karşıya getirilecek kavramlar değildir. Birbirlerinin alternatifi hiç değildir. Türkü Kürdün ya da Kürdü Türkün karşıtı olarak görmek ve göstermekgerçekleri çarpıtmaktır. Türkü Kürdün, Kürdü Türkün alternatifi gibi görmek ya da göstermek gerçekbölücülüktür. Başbakan Erdoğan yan yana konulması gereken kavramları karşı karşıya koymak suretiyle siyasi rant için toplumsal huzuru sabote ediyor, fitne ateşine benzin döküyor.
Siyasi Kürtçüler Kandil’de Siyasi Türkçüler Nerede?
Başbakan Erdoğan, “Siyasi Kürtçülüğe de, siyasi Türkçülüğe de karşı olduğunu” belirterek, kendisinin etnik kimliğini ifade edenleri “milletin tümünün düşmanı” ilan etmektedir. “Her iki anlayış da bizim düşmanımızdır” diyor.
Tayyip Erdoğan, Siyasi Kürtçülük nedir? Siyasi Kürtçülüğü kimler yapıyor? Türkiye’de kırk bini aşkın vatandaşı kim öldürdü ya da öldürülmesine kimler sebep oldu? Bunları açıklamıyor. Öyle anlaşılıyor ki Tayyip Erdoğan bunu siyasi Kürtçülük olarak ifade ediyor.
Kaldı ki, düşman olduğunu söylediği siyasi Kürtçülüğün elebaşlarıyla müzakere yaptıran da bizzat kendisidir. Hiç de onlara “düşman” gibi görünmüyor.
Siyasi Kürtçülüğün karşısına da kendince bir “Siyasi Türkçülük” koyuyor ve her ikisini de düşman ilan ediyor.
Türkiye’de bugün elinde silah dağlarda kan döken, kan içen, Siyasi Türkçü var mı?
Buradan soruyoruz… Siyasi Kürtçüler Kandil’de Siyasi Türkçüler nerede?
Bunu bu ülkenin Başbakanlık mevkiinde bulunun kişinin açıklaması gerekmektedir.
AKP zihniyetinin “siyasi Kürtçülere” değil ama “Türk Milleti”ne düşmanlık yaptığını icraatları net bir şekilde anlatıyor.
AKP iktidarı Türk milletine; “Türküm, Doğruyum, Çalışkanım” demeyeceksin, “Ne Mutlu Türküm Diyene!” sözünü unutacaksın, Türkiye Cumhuriyeti’nin simgelerinin tabelalardan indirilmesini normal karşılayacaksınız, Milli Bayramların folklorik malzemeye dönüştürülmesine ses çıkarmayacaksın diyor. Gelinen aşamada da “Türk Milleti” demeyiniz, başkaları da başka bir milletten söz eder deniliyor.
Bütün bunları bu ülkenin Başbakanı söylüyor: İşin garip yanı şudur ki, Tayyip Erdoğan’ın başında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti devletini “biz bir milletiz her şeye müsaidiz” diyen Mustafa Sabri ya da İngiliz Muhibbi Cemiyetinin üyeleri değil “ben bir Türküm dinim, cinsim uludur” diyen Kuvayı Milliye mensupları kurmuştur.
Aslını İnkâr Eden Haramzadedir!
Başbakan Erdoğan’a göre “Millet” yerine “Türk milleti” kavramını kullanmak bir dayatmadır. Bu özü doğru, yönü yanlış olan bir değerlendirmedir. Anadolu’dan Türk egemenliğini silmek isteyenlere karşı Türk Milleti egemenliğini emperyalist güçlere dayatmıştır, bu doğrudur, diğer tarafı yanlıştır.
AKP zihniyeti, önünde Türk kelimesi olan her şeye -kelimelerde bile- düşman olduğunu açıkça söylemiş oluyor. Başbakan Erdoğan’a göre bölücülüğün, ayrımcılığın kaynağı “Türk” kavramıdır.
Mantığı hasarlı olan bu zihniyet her yön ve anlamda bölücüdür. Birincisi millet ile etnisite gerçeğini birbirine karıştırmaktadır. İkincisi kültürel, kavrayıcı ve kapsayıcı tarihi ırkçılık/kavmiyetçiliğe indirgeyerek haksızlık etmektedir. Üçüncüsü, Türk milletinin karşısına etnik unsurları çıkarmakta daha açık tabirle söylenirse parçayı bütüne irca etmek suretiyle düşmanlık tohumları ekmektedir.
Erdoğan’ın mantığı şöyle bir manzara ortaya çıkarır: “Türk Milleti” derseniz birileri de çıkar “Kürt Milleti” der; Türk dili derseniz birileri de çıkar Gürcü dili der; Türk sanat müziği derseniz birileri de çıkar Laz Sanat Müziği der; Türk Atasözü derseniz bir başkası da çıkar Çerkez Atasözü der, Türkü derseniz birileri de çıkar Arabi der.
Yine birileri “Müslümanım” derse diğerleri kalkıp ben de Hristiyan’ım diyebilir… Birileri “Sünni’yim” derse birileri de kalkıp “Aleviyim” der…O halde herkes kimliğini, dilini, tarihini mezhebini saklasın mı? Böyle mantık olur mu? AKP zihniyeti adeta millete Kripto Müslümanlık, Kripto Türklük öneriyor!
AKP ile birlikte böylece konjonktürel kimlik ve endeksli milliyet dönemi başlamış oluyor.
Bütün bu sözlerden sonra Tayyip Erdoğan bir de çıkıp “rüşveti kelam” türünden “Ben Türk’üm. Hiç gocunmadım ki. Bakıyorsun Türklükle üstünlük taslıyor” diyor.
Herkesle her şey olmak böyle bir şey olsa gerek!
Başbakan Erdoğan’a göre en iyisi “Türk Milleti” demeyelim onun yerine “millet” diyelim o hepsini kavrar, diyor. Biz de hadi “Millet” diyelim, hem de Türksüz olsun ama bunun Fransız’ı var, Alman’ı, Yunan’ı,İtalyan’ı, Arap’ı, Gürcü’sü var. Millet dediğinizde hangisini kast ettiğinizi kim, nasıl anlayacak? Sonra niye insanlar Tayyip Erdoğan’ın hatırına asıllarını inkâr etsinler ki? Hadi diyelim ki Türk atasözü olmasın damillet atasözü olsun o söz “Aslını inkâr eden haramzadedir” demiyor mu?
Bulunan Bahaneye Bakınız!
Milliyet, tarih ve devlet algısı özürlü olan AKP iktidarının Türk ve Atatürk alerjisi vardır. Bu alerjinin sonucunda “Andımız” kaldırıldı. “Minareyi çalan kılıfını hazırlar” sözüne haklılık kazandırır gibi Tayyip Erdoğan, “andımız”ın kaldırılma gerekçesini şöyle açıklıyor: “Andın içeriği problemliydi ama şekli içeriğinden çok daha problemliydi. Altı yaşındaki, 7 yaşındaki çocukların sıraya dizilip, ‘hazır ol’ komutuyla bir askeri disiplin görüntüsünde, aynı ağızdan bir metni okumaları açıkçası soğuk savaş dönemi kapalı rejimleri hatırlatan bir manzaraydı”.
Adama madem içeriği problemliydi içeriğini, şekli problemliydi şeklini değiştirmek daha doğru olmaz mıydı? Sorusunu sorarlar.
Yine “Hazırol”da, sıraya dizilip andımızı okumayı soğuk savaş dönemi manzarası olarak nitelendiriyor. Aynı “hazır ol” ve sıraya dizilme törenleri İstiklal Marşı okunurken de yapılmıyor mu?
Diğer yandan AKP’nin sorunu yalnız Andımız ile ilgili de değildir. Tabelalardan silinen “TC”nin suçu neydi? “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü niye herkesi Türk kabul etme olarak algılanıyor? “Gençliğe Hitabe”ye yöneltilen eleştirinin amacı nedir? Milli Bayramları içeriksizleştirme düzenlemesi ne anlama geliyor?
AKP’nin yaptığı benzer onlarca düzenlemenin amacı açıktır. Bunu dürüstçe açıklayamıyorlar. Birbirinden tutarsız bahaneler yaratarak milli değer yıkıcılığına meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar.
Başörtüsüyle TBMM’ye Girmek!
Türk siyasi hayatının üçte ikisi üst yapı tartışmalarıyla geçmektedir. Ülkenin acil çözüm bekleyen sorunları bu üst yapı tartışmaları arasında kaynayıp gitmektedir. Türk siyaseti bir türlü şekli tartışmalardan içeriği tartışmaya fırsat bulamıyor.
Türkiye’nin gündemi suni sorunlar ve inşa edilmiş korkularla ağzına kadar doldurulmuştur. Olgular üzerinden değil ön yargılar üzerinden değerlere ve kavramlara anlam yüklemek siyasi körlüğe neden olmaktadır.
Başörtüsü uzun yıllardır gereğinden fazla siyasetin malzemesi olmuş bir konudur. Başörtüsü yüzünden siyaset eksenini, adalet anlamını, eğitim amacını kaybetmiştir. Başörtüsü zaman içinde darbelerin gerekçesi olmuş, iktidarları getirip iktidarları götürmüş, siyasi partilere seçim kazandırıp seçim kaybettirmiştir.
Yıllardır bilimi nakil, İslam’ı şekilden ibaret görenler toplumun kutuplaşmasına neden olmuşlardır. Bugün AKP’nin “Türk” ya da “Andımız”a yüklediği anlamla bazı kesimlerin “başörtüsü”ne yüklediği anlam aynıdır.
Birbirine karşıt kesimlerden birisi “Türk” kavramına “ırkçılık”; diğer kesim ise başörtüsüne “irtica” anlamı yüklemektedir. Her ikisi de hasarlı olan bu zihniyetler yüzünden dini, milli ve ahlaki değerler toplumu birleştiren değerler olacağı yerine ayıran ve kamplaştıran simgeler haline gelmiştir.
Bu saflaşma ve ayrışmaya artık bir son vermek gerekir. Siyasetin başörtüsüne, başörtüsü dışında yüklediği her anlam geçersizdir. Türkiye artık suni tartışmaları bir kenara bırakılmalıdır.
Başörtüsü sorunu bir devlet sorunu değil bir devletlu sorunuydu.
Zaman başörtüsüne uzanan eller konusunda Sütçü İmam; Bayrağa ya da vatana dokunan eller karşısında Hasan Tahsin olma zamanıdır.
Diğer yandan başörtüsü toplumun bir kesimini sisteme ve kendisine karşı yabancılaştıran, ikiyüzlü davranmalarına neden olan bir olgu haline gelmişti. İnsanlar yıllardır inançlarıyla işleri arasında sıkışmış kalmıştı. İnsanların bir yere girerken değerlerini kapıda bırakıp öyle içeri girmelerini istemek onları yabancılaştırmak anlamına gelmektedir.
Bu anlamda bayan milletvekillerinin başörtüsü ile TBMM Genel Kuruluna nasıl girip girmeyecekleri konusu kendi bilecekleri bir şeydir. Onlar, Genel Kurula nasıl girip/girmeyeceklerine kendileri karar verecektir. Bu karara da herkesin de saygı duyması gerekir. Özünde başörtüsü sorunu hanım milletvekillerinin bireysel sorunudur bunu devletin sorunu haline getirmek son derece yanlıştır.
Başörtüsü konusunda yapılan hataları tekrarlamanın ne demokrasiye ne ülkeye ne de bu hataları tekrarlayanlara yararı olacaktır.