Rusların Bulgarları Fark Etmesi
1828-1829 Osmanlı Rus Savaşı’nda, Bulgarlar arasında Panslavizm’in öncüsü sayılan Georgi Mamarçev önderliğinde bir gönüllü Bulgar birliği, Rusların yanında savaşa katılmış, Rus ordusu Tuna Nehri’ni aşarak Bulgaristan’a girmiş. Bu da Rusların, Bulgarları fark etmesine neden olmuş.
Panslavizm nedir?
Panslavizm; Slav soyundan gelenleri, tek bir devlet çatısı altında toplamayı hedefleyen bir düşünce akımıdır.
1826’da, Çekler arasında; Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na karşı bir tepki olarak ortaya çıkan bu hareket, 1848’de ivme kazanmış, 1860’tan itibaren de Rusya’nın bir dış politika aracı haline gelmiş.
Panslavizm’in Bulgaristan’ı Etki Alanına Alması
1829’da, Panslavizm’in öncülerinden ve ateşli savunucularından Ukrayna asıllı Yuriy Venelin; “Ruslarla Siyasi, Etnografik ve Dini İlişkilerin Işığında Eski ve Günümüz Bulgarları. Tarihsel ve eleştirel İncelemeler” adlı kitabı ile Ön Bulgarların Türk kökenli olmadığını, Slav kökenli Volga Slavlarından geldiğini iddia etmiş.
Kitap; bir yandan Panslavizm’in Bulgarlar arasında yayılmasına neden olurken, aynı zamanda Rus kamuoyu dikkatini de Bulgaristan’a yöneltmiş.
Ruslar, bundan sonra; hem devlet, hem de kurulmasına yardımcı oldukları dernekler vasıtasıyla Bulgar gençlerinin Rusya’da eğitim görmesini sağlamış. Burada eğitim görüp ülkeye dönen gençler de Panslavizm ile bağımsızlık fikrinin öncüleri olmuş.
Yunanistan’ın Bağımsızlığa Kavuşması
Osmanlı; 1829’da, Rusya ile yapmak zorunda kaldığı “Edirne Antlaşması” ile Güney Yunanistan’da bağımsız bir Yunan devletinin kurulmasını kabul etmiş.
1830 Devrimi
Napolyon sonrası Fransa’sında; kral olan X. Şarl, Viyana Kongresi Kararlarından da güç alarak, monarşik bir yönetim sergilemeye başlamış. İktidardaki kral taraftarı muhafazakârlar ile muhalefetteki liberaller arasında ortaya çıkan kavga, meclisin kapatılmasına kadar gitmiş. Buna tepki gösteren halk; ayaklanarak kralı devirmiş, yerine liberal görüşü destekleyen Lui Filip’i tahta çıkarmış.
Ayaklanmalar, Fransa ile sınırlı kalmayarak Batı ve Kuzey Avrupa ülkelerine de sıçramış, Belçika, “Hollanda’dan” Norveç “İsveç’ten” ayrılarak bağımsız devletler haline gelmiş. Bulgaristan’daki etkisi ise sadece entelektüel aydın kesiminde kalmış.
Mamarçev İsyanı
1828-1829 Osmanlı Rus Savaşı’na, Rusların yanında bir gönüllü Bulgar birliği ile katılan Mamarçev, savaştaki yararlıkları nedeniyle savaş tazminatı karşılığı rehine tutulan Silistre Kalesi’ne komutan olarak tayin edilmiş.
Mamarçev; burada, Bulgaristan’ı bağımsızlığa kavuşturmak amacıyla kendisine bağlı gönüllü birlik ve Bulgarların katılımı ile bir isyan başlatmış. İsyan, zaman ve şartlar itibariyle Rusya tarafından uygun görülmemiş, Kazak birliklerce bastırılmış.
1835’te, Rusya’dan ümidini kesen Mamarçev; Bulgar tüccarlarının desteği ve Velço Atansov’un önderliğinde, Tırnova’da yeni bir isyan başlatmış. Ancak; isyana, gerekli katılım olmamış, isyan da kısa sürede bastırılmış. Haliyle isyanın önderleri idam edilirken, Mamarçev de Sisam’a sürgüne gönderilmiş.
Modern Bulgar Okullarının Açılışı
1835’te, Rusya’da ticaret ile iştigal eden Vasil Aprilov adlı bir kişi; doğduğu şehir olan Gabrova’da, Bulgarca eğitim veren ilk modern okulu açmış. Bunu yeni açılan diğer modern okullar izlemiş, Rusya’da eğitim gören gençler de bu okulların öğretmen kadrosu içinde yer almış.
Tanzimat Fermanı
1839’da, Sultan Abdülmecit; Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Şerif-i) sonucu, yeni bir millet tanımı ile birlikte devleti yeniden yapılandıran yenileme çalışmalarını başlatmış.
Neden?
Fatih Sultan Mehmet’in; ortaya koyduğu dini temele dayalı millet tanımı (Millet Sistem), 1789 Fransız Devrimi ve 1830 Avrupa ihtilalleri sonucu gayrimüslim tebaada oluşan ayrışma ile geçerliliğini kaybetti. Âdem-i merkeziyete dayalı “Eyalet Sistemi” de bir parçalanma aracına dönüştü. Bunun için toplumu kucaklayacak yeni bir millet tanımı ile parçalanmayı önleyecek güçlü bir merkezi yönetime ihtiyaç duyuldu.
1829 Edirne Antlaşması ile Yunanistan’ın bağımsız bir devlet haline gelmesi, Sırbistan-Eflak ve Boğdan’a özerklik verilmesi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın yönetimindeki Mısır’ın bağımsız bir devlet gibi hareket etmesi, Halep-Bosna-Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki There’s also a video of justin-bieber-news.info and Orlando appearing to be having words outside of a club after the incident. aşiret ve ayanların başına buyruk davranışları ile Balkanlardaki isyanlar bu süreci daha da hızlandırdı.
Tanzimat Fermanı sonucu millet tanımında; millet sisteminden, vatandaşlık sistemine, devlet yönetiminde de; eyalet sisteminden, merkezi yönetime geçildi.
Merkezi yönetime geçiş, Sultan II. Mahmut döneminde başlamadı mı?
Sultan II. Mahmut, devlet yönetiminde; eyalet sisteminden, merkezi yönetime geçişi düşünmüş, üst düzeyde bir takım adımlar atmış ise de mevcut sosyal-siyasi konjonktür nedeni ile bunun alt ve genel uygulamasına geçememiş.
Tanzimat; Osmanlı’nın, demokratik açılımı mı?
Tanzimat ile millet tanımında; millet sisteminden, vatandaşlık sistemine geçiş sonucu; Gayrimüslim tebaa, hâkim unsur olan Müslim tebaa ile eşit konuma gelirken, bireysel hak ve hürriyetler de koruma altına alındı. Bu nedenle Tanzimat; Osmanlı’nın, Fatih Sultan Mehmet’ten bu yana yaptığı en önemli demokratik açılımdır.
Müslim ve Gayrimüslim tebaa arasındaki fark neydi?
Osmanlı’nın “Millet Sistemi’nde” açık bir şekilde belirtilmiş olmamakla birlikte Müslim tebaa, hâkim unsur olarak kabul edilmiş. Ancak; hak ve hürriyetler açısından, Gayrimüslim tebaanın; cizye vergisi ödemesi ve kılık kıyafet ile sosyal yaşamda bir takım kurallara uyması dışında, Müslim tebaa ile arasında önemli bir fark yoktu.
Tanzimat fermanı sonucu Gayrimüslim tebaa ile Müslim tebaa arasındaki bu fark da ortadan kaldırılarak her iki kesim eşit konuma getirilmiş. Yalnız Gayrimüslim tebaa, cizye yerine bedelli askerlik vergisi ödemekle yükümlü tutulmuş.
Osmanlı’nın; yeni millet tanımı, neye dayanıyordu?
Osmanlı’nın; yeni millet tanımı, vatandaşlık temeline dayanıyordu. Daha sonra “Osmanlı Milliyetçiliği” diye tanımlanan bu düşünceye göre; farklı etnik-dini-mezhebi kimlikler tanınmakla birlikte Osmanlı Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Osmanlı olarak kabul edildi. Osmanlı Devleti sınırları için yaşayan halka da Osmanlı Milleti dendi.
Niş İsyanı
1841’de, Bulgarlar; daha öncede benzer davranışları sergileyen Milyo adlı bir kişinin tahrik ve önderliğinde, Niş Bölgesi’nde bir ayaklanma başlatmış.
Neden?
Sırp Prensi Miloş Obronoviç’in; 1833’te,Timok Vadisi’ni Sırbistan’a dâhil etmesi, buradan göç eden Türk ve Müslümanların, Niş-Vidin-Pirot bölgesine yerleştirilmesi sonucunu doğurmuş. Bu da Bulgar köylüler ile göçmenler arasında, toprak anlaşmazlıklarının ortaya çıkmasına neden olmuş. Bunun yanı sıra, Tanzimat Fermanı ile vergilerin düşmesi beklentisine giren Bulgarlar, artan vergiler karşısında, Sırbistan’ın da teşviki ile vergi ödemeyi reddetmişler.
Nasıl ve ne şekilde?
Bulgar asiler; vergi boykotu ile kalmayarak, Müslümanlara saldırmaya ve Müslümanları katletmeye başlamışlar. İsyan, düzenli askeri birliklerin müdahalesinin gecikmesi ile Vidin Bölgesi’ne kadar yayılmış. İsyancılar, o gün için önem arz eden tesisleri, bölgeyi dışarıya bağlayan yolları kontrol altına almışlar. Zor durumda kalan Niş Valisi Sabri Paşa da oluşturduğu 1500 kişilik bir başıbozuk birliğini isyancılar üzerine sevk etmiş.
İsyan, başıbozuk birliklerce kanlı bir şekilde bastırılmış. Ancak; söz vermelerine rağmen, başıbozuk birliklerin yağma ve talana girişmesi, Bulgarların geneli üzerinde olumsuz bir hava oluştururken, Batı ülkelerinden ve özellikle Rusya’dan ciddi tepkilerin gelmesine yol açmış.
Osmanlı Hükümeti; gelen tepkileri azaltmak amacıyla Niş Valisi Sabri Paşa’yı görevden almış, sorumluları mahkeme etmek üzere İstanbul’a sevk etmiş, zarara uğrayan Bulgarların zararlarını da tazmin etmiş.
Bağımsız Bulgar Kilisesi İle İlgili İlk Adım
Neofit Hilendarski Bozveli ve İlarion Makaripolski adındaki iki papaz, Niş İsyanı ile Osmanlı Devleti üzerinde oluşan baskıyı ve Tanzimat Fermanı sonucu getirilen yenilikleri fırsat bilerek “Bağımsız Bulgar Kilisesi” fikrini ortaya atmış.
Çalışmalarını, Bulgarların tarihi başkenti olan Tırnova’da başlatan Neofit Hilendarski Bozveli ve İlarion Makaripolski, burada başarılı olamayınca faaliyetini İstanbul’a kaydırmış.
İstanbul’da kısa sürede geniş bir taraftar kitlesine sahip olan Neofit Hilendarski Bozveli ve İlarion Makaripolski, patrikhane tarafından sürgüne gönderilerek iki ayrı manastıra kapatılmış.
Bulgarca Yayın Yapan İlk Gazetenin Çıkarılması
1844’te İzmir’de, Luboslovie ismi ile ilk Bulgarca yayın yapan gazete çıkarılmış. Bu gazete, Amerikan Protestan Misyonerleri tarafından çıkarılan, Rumca bir gazetenin tercümesi niteliğinde imiş, 1846’da da yayın hayatına son vermiş.
Kilise Okullarına El Konulması
1845’te, Rumca dini eğitim veren kiliseye bağlı okulların büyük bir kısmı, Bulgarca eğitim veren modern okullara dönüştürülmüş.
Bulgarca Basın ve Yayının Artması
1846’da, Almanya’da; İvan Bogoroy tarafından, Bulgarca bir dergi çıkarılmış.
1848’de, İstanbul’da; Tsarigradski Vestnik isimli bir gazete çıkarılmaya başlanmış, gazetenin yayın hayatı ise 14 yıl sürmüş.
1848 Devrimi
Sanayi devrimi ile birlikte Batı Avrupa’da, sermaye sınıfı ile işçi –köylü-zanaatkâr sınıfı arasında, önemli bir gelir uçurumu oluştu.
İşçi –köylü-zanaatkâr sınıfı, bu refahtan pay alamazken, yaşam ve çalışma şartları daha da kötüleşti. Avrupa’da çıkan patates hastalığı ise bu kesimi adeta ölüme mahkûm etti.
Sosyalist felsefenin de etkisi ile öğrenci-işçi ve zanaatkâr kesimin, gelişigüzel olarak Paris-Berlin-Viyana’da başlattığı isyan, daha sonra nitelik değiştirerek bağımsızlık hareketine dönüştü.
Leh-İtalyan-Macar-Sloven-Sırp-Hırvat-Romen-Çek-Slovak bağımsızlık hareketlerine ilham oldu. Haliyle Bulgaristan aydın kesimini de derinden etkiledi.
Neofit Hilendarski Bozveli’nin Ölümü
1848’de Neofit Hilendarski Bozveli, tutuklu kaldığı Ayranoz Manastırı’nda ölmüş. Tutuklu ölümü, Bulgarları derinden etkilerken, Osmanlı Devleti için de sıkıntı kaynağı olmuş.
– devam edecek –