Ne yazık ki, bizim demokrasi tarihimizin hazin gerçeği, iktidarları halkın belirlemesi ve halkın değiştirmesi yerine, daha baştan beri Amerika’nın onaylaması bugün her kesimin üzerinde birleştiği bir hakikat olarak karşımızda durmaktadır. CHP’yi bölen ve içinden “Cumhuriyet” düşüncesinden başka fikir ve inançları bulunmayan DP kadrolarını onlar çıkarmamış mıdır?Aynı şekilde 27 Mayıs 1960’da iktidarı al-aşağı ederek hiçbir günahı olmayan insanları ipe gönderen ve ülkeyi en az 50 yıl gerilere taşıyanların yine aynı mikraklar olduğu bugun ayan- beyan, bu zamanın tarihini yazan tarihçiler tarafından ortaya konmuştur. Aynı tarz ve şekilde Türkiye’de CIA’nin bir işâreti ile başlayan sokak hareketleri ve yine masum insanların darağacına çekilmesinin sanırım başka türlü izah şekli kalmamıştır. Bu hareketlerin de Türkiye’yi 12 Mart 1971’e getirdiği ve ülkeyi kurtarmak için yine ABD’den “Karaosmanoğlu”gibi güya akıllı bürokratik kadrolar gönderildiğini görüyoruz.
12 Eylül 1980’i hiç söylemeyin! Bizler o günleri yaşadık, hâlâ ülkenin sancıları bu ihtilâl değil midir?1950-1960-1973-1980 müdahaleleri arasında ne fark vardır? Hepsinde de müdahalenin ertesi günü kahramanlar en azından maaş ödemek için ABD’de soluğu almamışlar mıdır? CHP’li Nihat Erim’in akıllı adamları ile yine CHP’li Kemal Derviş arasında görev olarak ne ayrılık vardır ?Bunlar her halükarda karar merciinin Amerika olduğunu ispat eder ve hatta artar bile!.. İşte Türkiye ve demokrasinin geldiği nokta. Sâhi bu işlerin halkla, seçimle ne ilgisi var ? Sayın başbakanımız seçilmeden aylarca evvel Amerika’ya gidip icâzet almadı mı? Almadıysa “Hocaefendi Cemaati” kendiliğinden mi arkasına takıldı? Bırakın bunları insanlara yutturmayı! Herşeyi herkes biliyor, siz hiç merak etmeyin!.. Anladığımıza göre Devlet Bahçeli’yi de erken seçime onlar zorlamış ve kandırmışlardır.
Gülen Hocaefeni’nin kendine göre geniş bir Türklük perspektifi olduğunu nasihatlari, çalışmaları ve kitaplarından şahsen anlayan ve inananlardanım. Ama nasıl bir Türklük? Bu noktada herkes gibi benim de tereddütten ziyade doğru veya yanlış olduğunu ayıramadığım yönler var. Hele bulunduğu Amerika’dan “Güneydoğu”örneğinde olduğu gibi çok açık ve net fikirler beyan ettiğine inanmıyorum. Sanırım ki “Ababasiler” devri gibi bir “Hılafet”anlayışı ve Davutoğlu’nun öncülüğünü yaptığı “Neo-Osmanlıcılık” iddiaları bir bühtan olmaktan ziyâde üzerinde dikkatle düşünülmesi gereklidir. Gülen Hocaefendi’nin “Türklüğü”mü yoksa “İslâmiyeti”mi kurtarmak istediği nokta da çok karışıktır. Elbette herkes Abbasiler dönemi İslâmi huzuru ister ve hayâl eder? Amma bu işin Amerika’dan ve onların isteği ile gerçekleşmesini hangi Hristiyan arzu eder? Sonra artık ne zamanda yaşıyoruz? ABD Irak’da istediği kişileri iktidara taşıyabildi mi? Suriye gerçeği de gözlerimiz önünde duruyor. En azından Orta Doğu’da Amerikan politikalarının çöktüğünü ibretle görüyoruz. Çünkü Hiristiyan dünyasının kullandığı İslâmi ayaklarda “Türk Motifi” hiç yoktur. Yani devşirme ve “İttihad-ı Anasır” noktai nazarından bakıldığı müddetçe Amerika Orta Asya’da da tıpkı arka bahçe Afganistan ve Pakistan örneklerinde olduğu gibi kaybedecektir.
Çok ilgi çekicidir ki Tayyip Bey örneğinde olduğu gibi ülkemizde iktidara gelmek isteyenler dâvet üzere evvelâ bir ABD seyâhati yaparlar. Şöyle bir “Başkan” ile görüşür ve etrafa “Geliyoruz” mesajı verirlerdi. Son Kılıçdaroğlu ziyaretinde bu durumun değişmiş olduğu ve muhatab makamın “Başkanlık” değil “Hocaefendi” katı olduğunu görmekteyiz. Sanıyorum ABD de artık “Cemaat” düzeyinde temsil ediliyoruz. Yani “Barzani”den de beride.. Dolayısiyle ülke olarak temsilimizin bir miktar tenzilâta uğradığını söyleyebiliriz. Demek ancak bu şekilde Tayyib Bey by-pass yapabiliyor ve saha dışına çıkarabiliyorlar.
Peki Hocaefendi, Tayyib’den de eskimiş görüşlerle gerçekten ABD’nin Türkiye siyasetini yönlendirecilecek mi? Çünkü iç ve dış basında AKP’nin gözden çıkarıldığı yüksek sesle ifâde edilmektedir. Buna “Cemaatın” iktidarı cezalandırması gözü ile bakabilir miyiz bilmiyorum ama yeni bir serüvenin başında olduğumuzu da görmemezlikten gelmek mümkün değildir! Canım Türkiyem daha ne günlere kaldık? Neden derin uykudan uyanmazsın ? Muhatap mı bulamıyorsun da bizi bu kadar şaşırtıyorsun ?
Bu Irak ne olacak? Kerkük kan ağlıyor? Ah o Türkmenler Ekrad’ın esiri veya hizmetkarı gibi! Ah Türkiyem.. ”Siz Kerkük derseniz biz de Dıyarbakır deriz” tehditlerinin altında ezildikçe eziliyor. Kerkük’ün sahibi olduklarına dair ellerinde bir şey kalmayan Türkmenler şimdilerde varlıklarını ispat etmek için “Amerikan Beybaba”larına mezartaşlarının şahidliğini ibraz ediyorlarmış. Hele şu Suriye ! Zaza Kamışlı insanı ile PYD’nin sanki sahibi gibi davranmıyor mu? Koca Halep’de Osmanlı’nın Kapalıçarşısı’nın önünde hamallık yapan Ekrad’dan başka Kürt var mı? Yıllardan beri, Hatay’ın doğu sınırını çerçeveleyen “Kurt” veya “Kürd Dağı”nın birkaç Kürt ağası bütün çabalara rağmen Haleb’e indirilemediğine bakılırsa Türkmenler’le birlikte yaşamaktan çok mutludurlar. Haleb’in berisinde Hama-Humus ve İklib’de yaşayıp da “Arapça” konuşan, fakat yine “Sünnî” olmakla beraber “Şafii” veya “Selefi”değil de “Hanefi” olan milyonların, Türkiye’ye kaçanlarının bir haftada Türkçe öğrenmesinden Türkmen asıllı olduklarını anlayamıyor muyuz ?
Canım, ırkım, toprağım Bayırlı ve Bucaklılar? Yayladağı’nda 10.000’i aşkın mülteci olarak size iyi bakıyorlar mı? Aç mısınız açık mısınız? Yayladağlılılar’dan hiç farkınız var mı? Köylerinizin en yüksek noktalarında Esed’in bir zırhlı aracının bulunduğunu, her doğru veya yanlış ihbarda bulunulduğunda çoluk-çocuk demeden bombalandığınızı biliyorum. Hatta böyle bir başka ihbarla Dımaşk’dan kalkan Rus helikopterlerinin aynı meseleyi sahnediklerini de duyduk! Dişinizi biraz daha sıkın bakalım.. Sahi siz de, Yayladağı sokaklarında ne için Hatay-Gaziantep-Urfa sokaklarındaki “Selefiler” gibi dilenmiyorsunuz! Kanınıza yakışmıyor değil mi? Orta Doğu’da kargaşalık bitmez. Uzun geçmişte Alparslan’ın Oğuzlar’ı olarak huzuru sizler sağladınız ama nankör kader bugünkü gibi köylerimizi böldü. Ben sizlerle beraber olmak istiyorum. İstidaamda “Komando” olarak yedek subaylık yaptığımı yazacağım. Benim gibi 65’lik bir ihtiyara, ama gönlü genç Türkmen’e ihtiyaç var mı?Ardınızda soğan da soyar, akşamları fanüs ışığında “Türklük” nutukları da çekerim.. Yeter ki kabul edin, geliyorum..
Muhabbetle..