Ülkemizde siyâset oyunu yazanların öteden beri MHP ile ilgilitesbit ettikleri önemli gerçek; bu partinin hâlâ siyâsî parti hâline gelmediği, tesbittir ki biraz da bu gerçeği kulak ardı etmek gibi hala bir yanlışlığın içerisindeyiz.Hakikatten Türkeş Bey zamanında kadrolar çok genç ve o ölçüde de tecrübesizdi. 2000’li yıllara girildiği sıralarda ise parti içinde muazzam bir rekabet ve hatta iç çatışmada yaşanmıştır. Çatışmanın sertliği ve yumuşaklığı artık çok gerilerde kalmıştır. Dış mihrakların tahrikleri ve râkip siyâsi provokasyonların rekabeti fesada çevirdikleri ve tartışmaların kavgaya dönmesinde başrol oynadıkları da önemli bir husustur. Vatanseverliklerinden şüphe olmayan üst yönetimlerin sırf kuşkular sebebiyle zayıf kişilerden oluşturulmak zorunda kalındığı da gün gibi âşikardır. Esâsaında ülkücü şahsiyetler birbirinden farkın olmayan buğday taneleri gibi olması lâzım geldiği halde büyük bir projenin usta mimarları kardeşi kardeşten ayırdılar. İşte %50 gibi sün’i bir kemiyet böyle ortaya çıktı. Ne yazık ki kendilerini dünyanın en akıllı adamları sanan ülkücüler bal gibi bu dolmayı yuttular. Irkımızın fıtratından gelen saflığın beynimizden vurulmuşçasına gencecik insanları çeşitli telâkkilerle tesir altına aldığını kabul etmeliyiz.
Esâsında siyaset üreticileri daha 1980 tabutluklarında ülkücülere attıkları kancayı ne yazık ki yine ülkücüler anlayamadılar. Mamakta ilk tepkiler “Türkeş Bey” üzerinde yoğunlaşmıştı. Bir çok yetişkin insanın Türkeş Bey’e rağmen siyaset dışında bırakılmasında çok büyük ölçüde başarılı olundu. Genecik insanların boyunlarına yağlı ilmek takıldığı o bedbaht günlerde belki siyaset dışında kalınmasını savunanların haklı görüşleri olabilirdi. Lâkin 12 Eylül öncesi “Lidere İtaat” zincirini siyaset oyuncuları maalesef başarılı bir şekilde kırdılar. İşte MHP’de ilk zaafiyet ve temsilde güçsüzlük o zamanlarda başladı. İçerideki insanların başına da “Cemaat” belâsı sarıldı. Bir çok arkadaş “Liderin bir bildiği vardır” diye düşünemiyerek “Sakal bırakmakla” vatan kurtarılacağını sandılar. Cezaevi eğitimlerinde bulabildikleri kitapları okuyarak o istikamette yönlendirldiler. Maalesef bedava dağıtılan beynelmilel dini neşriyat tertemiz evlâtlarından “İsevî” olanlara şâhidolduk. Bizim malüm tekke edebiyatı Atatürk ve Cumhuriyeti görmemezlikten gelerek bügünkü %50 kadrolarının ilk nüveleri oldular. Busebeble o güne kadar kendilerine katil gözü ile bakanların nezdinde kahraman oldular. Tabii çoğunluğun bu şekilde olduğunu söylersek buram buram ülkücülük kokan “Taş Medreseliler” ve “Yusufiyeliler”e haksızlık etmiş oluruz. Fakat şöyle kafamızı ellerimiz içine larakdüşünmeliyiz! Hattâ mümkün ise Allah huzuruna durduğumuzda veya ona mübarek ellerimizi açtığımızda derin derin düşünmemiz mümkün değil mi? Ne olur bir sefer de arkadaşlarımızı eleştireceğimize kendimizi eleştirip varsa kusurlarımızı görsek !
Bakınız ‘ Türkeş Bey’den sonra hep kadroların zayıf olduğunu tekrar ede edene ağacımızda dal budak bırakmadığımızın neden hiç farkına varmadık? Yukarıda zikredilen sebeblerdebuna bizlerin sebebolduğun, dolâyısiyle alınan sonuçlara göre hiç bir işe yaramadığımızı neden görmüyoruz ? Yani zayıf oldukları, ihânete varan ölçülerle ifâdetartılırken hiç fayda sağlayıp sağlamadıklarını neden düşünmüyoruz ? Açık söyliyelim bugüne kadar hareketi taşıyan kadroların yaptığı hiç doğru iş yok mu? Kâr-Zarar muhasebesi yapmayı deneyemez miyiz?
Beyler dün olduğu gibi bugün de Türkiye’de siyasi oyunlar ülkücüler üzerine kuruluyor. Bunun farkına varmamak için hakikatten geri zekalı olmak veya tıpkı ABD’ler gibi Irak’dan sonra Suriye’de de kaya oturmak gerekmiyor. En az 10 yıldan beri ülkücülerle Kürtler, diğer bir ifâde ile Kürtler’le Türk Milliyetçileri kapıştırılmak isteniyor da neden resmi olarak böyle bir hâdise yaşanmadı? Çünkü böyle bir gerçek ayrım veyâ rekabet yok, sadece bir takım hain mihrakların tasarıları var. Tayyib Bey istediği kadar Dıyarbakır’da en güzel ”Türkçe” ile “Kürtçülük” yapsın kimin umurunda. Kürtler de en güzel “Türkçe” ile bu şenliğe katılmadılar mı? Diyarbakır sıradan bir düğünden farklı mıydı? Üç- beşhâinin işine kimse bir devlet çıkarması gözü ile bakmamıştır. Bunun tersi olarak “Efendizade”Trabzon’da Türk Milliyetçiliği yaptı da kim duasına âmin dedi? Geçelim bunları ! Yarın sonuçları seçimde göreceğiz! AKP’nin oy kaybı herşeyi ortaya koyacak. Bu milletin geçmişinde bir Tayyib yaşadı ama geleceğinde görülmüyor; göreceksiniz !
Ben başka şeylerden ürkerim.. Şu referandum rezâletinde AKP’nin puanlarını oyları ile yükselten ülkücülere şaşarım. Evet ve hakikatten içeride mağduriyeti devâm eden ülkücüler vardı; bunlar tam olarak bırakıldılar mı bilmiyorum ama, eminim ki bu kadar vatansızlık olacağını tahmin etselerdi o büyük insanlar daha ömür boyu içeride yatmayı bugünkü vatansızlığa tercih ederlerdi.. Öyle değil mi? Allah aşkına Tayyib Erdoğan bu ülkede Atatürkçüler’in bir kişi artmasını ister mi? ”Cemaat-Cemaat” dedikleri bile, iktidarın iki yüzlülüğüne bugün isyanları oynamaktır. Yalan mı? Bakıyorum da ülkenin tepesinde siyaset yapanların en iyisi bile en donanımsız ülkücüden akıllı değildir. Arada fark var;doğrusu onu da söyleyip yazı suçu işlemek istemiyorum.
Ülkücüye önemli not şudur ki, artık herkes eteğindeki taşı dökmelidir. Her siyasi partide iç mücadele, hatta amiyane tabirle “Ayak Oyunları”vardır. Ama hiç olmasa seçim sathı maline girdiğimiz şu günlerde kendimizi provokasyonlardan koruyarak özellikle siyasi cambazlara kullandırmamak birinci görevimiz olmalıdır. Genel merkezin tâyin ettiği adaylara riâyet etmek onların yanında olmak zorundayız. Elimize geçmiş belki de son fırsat budur.Genel merkez ve adaylara muhalefet ederek onları başarısız kılmak kesinlikle “Şeddeli” ihanettir.”Boylarının ölçüsünü alsınlar “ gibi fesat tohumları düşman lâfıdır. Birileri memnun olsun diye mi ülkücü oldunuz ki birileri başarısız olursa çeşitli seneryoların figüranı olacaksınız. Partinin yaptıkları ile yapamadıklarını tartacaksınız ve mutlaka yapılmıyanları hatta yapılamıyanları yapmaya çalışacaksınız. Âlemin şerefsizi kullanacağına varsın bizim insanımız bizi bir daha kullansın. Bundan hiç zararlı sonuç çıkmaz. Parti Türkeş Bey’den sonra hareketi buraya kadar taşımışsa bu kolay bir mesele değildir.
“Taş Medrese” ile “Yusufiye”nin farkı nedir? Yıllarca iki ad altında adlandırılan mübarek insanların ilk mensubiyetleri ülkücülük değil midir? El-ele, kol-ola adaylarınızı kazandırmak zorundasınız. Bazı teşkilât dışına itilmiş insanların “Bizim adayımız değildir” gibi laflarını tekrar etmek bile ihânetin dikâlasdır. Geçmişte bazı insanların kilosuna ve gramına bakılmadan şu veya bu sebeple genel merkezin dışladığı vekillerin bile artık hükmü yoktur. Onları dışlamak milletin sesine ulak vermek âla ülkücülük değil midir ? Bu sözlerle kimlerin ifâde edildiğini çok iyi anlıyorsunuz . Sözümüz hakkı olduğu halde aday yapılmayanlara değil tepeye kadar tırmanıp da geçmişimize küfüredenleredir? İstedikleri yerlere aday yapılamayan arkadaşlar da biraz sabır göstererek haklı olduklarını ancak bu şekilde ispat etsinler. Partide bir genel başkanlık kavgası da yoktur. Akıllı insanlar kavga için pusuda bekleyenler değil partinin başarısına fırsat verilse de verilmese de en azından duaları ile katılanlardır. Herkes elde ettiği başarıyı da, yaptığa hataları da biliyorsa mesele halledilmiştir. Ve artık MHP’ye bu rüşte kavuşmuş gözü ile bakılması herkesi sevindirir. Gerçekten partileştiğimizin şuurunda olalım. Aman bana da “Ne ahkâm kesiyor” demeyin. Birkaç yazının dışında hiçbir şekilde veyâ makamda siyâset’te olmadım. Ankara’da bizzat kimseyi tanımam. Düz bir ülkücü kalmak Tanrı’dan tek dileğimdir. 65 yaşındayım ve yarım asırdan beri düşmanların ifâde ettiği güya ithamla şeref ünvanım şudur ki,“Türkeş’in Köpeğiyim”. Ne olur hata varsa affola..Sağlıcakla..