Kırılmanın Başlangıcı
Mithat Paşa’nın Tuna Valiliği Görevinden Alınması
1868 başında, yönetimi ile halkın sevgi ve saygısını kazanan, ancak Osmanlı Hükümeti ile bir türlü barışık olamayan Tuna Valisi Mithat Paşa, Rusya’nın İstanbul konsolosu İgnatiev’in, Sultan Abdülaziz’de “Eski Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa gibi davranıyor” gibi bir vesvese oluşturması sonucu bir üst makama getirilerek merkeze alınmış.
Mithat Paşa kimdir?
1822’de, Rusçuklu Hafız Mehmet Eşref Efendi’nin oğlu olarak, İstanbul’da doğmuş.
Çocukluğu, babasının kadı vekilliği görevi nedeni ile Vidin ve Lofça’da geçmiş. 12 yaşında, babasının yeni görev yerinin İstanbul olması nedeni ile de doğduğu şehre geri dönmüş.
Fatih Medresesi’nde; ünlü hocalardan Arapça, Farsça, İslam hukuku ve mantık dersleri almış.
1840’ta, Sadaret Mektub-i Kalemi’ne atanmış, aile geleneği icabı da Bektaşiliğe intisap etmiş.
Şam-Konya-Kastamonu’da divan kâtibi olarak görev yapmış, hazırladığı yolsuzlukla mücadele raporları ile de dönemin sadrazamı Mustafa Reşit Paşa’nın dikkatini çekmiş.
1848’de, Antakya Alevilerinden Lamia Hanım ile evlenmiş.
Düşünceleri, Sadrazam Mustafa Reşit Paşa tarafından aşırı bulunmuş ise de O’nun tarafından korunmuş ve kollanmış.
Batı tarzında idari bir sistemi içeren “Tuna Vilayeti Nizamnamesi’ni” hazırlayan komisyon içinde yer almış.
Tuna Valiliği görevi ile öne çıkmış. Burada okul-hastane-yol-su-köprü-postane vb. yatırımlara girişmiş. Ayrım yapmaksızın yetim-öksüz-dul ve fakirlere sahip çıkmış. Oluşturduğu tasarruf sandıkları ile ezilen çiftçi ve zanaatkâra ucuz kredi sağlayarak, onları tefecilerin tahakkümünden kurtarmış. Ustalıkla Kırım ve Kafkas göçmenlerini, Bulgarların yoğun olduğu bölgelere yerleştirmiş. Açık sözlülüğü-güvenirliği-çalışkanlığı-teşkilatçılığı, problem çözme kabiliyeti ile de halkın sevgi ve saygısını kazanmış.
Kişiliği, düşüncesi ve başarısı ile alt derecelerdeki idarecileri etkilemiş, onlar için bir idol haline gelmiş. Açık sözlülüğü, yükselişini çekemeyenler tarafından istismar edilmiş, üst yönetimde ise kuşku uyandırmış. Kontrol altında tutulmak için de terfi ettirilerek merkeze alınmış.
1868’de çıkan Bulgar İsyanında; kendisine ihtiyaç duyulmuş, gönderildiği bu ülkede görevini başarı ile tamamlamış.
İstanbul’da; eğitim-sağlık-maliye-ekonomi-güvenlik-bayındırlık alanlarında raporlar hazırlamış, Sadrazam Ali Paşa ile ters düşmesi sonucu da Bağdat valiliğine atanmış.
1872’de, sadrazamlık makamına getirilmiş ise de 80 gün sonra bu görevden azledilmiş.
Rus dostu olarak bilinen Sadrazam Mahmut Nedim Paşa ile yıldızı hiç barışmamış, bu nedenle de kariyerine uygun düşmeyen görevler ile oradan, oraya gönderilmiş.
1876’da, Sultan Abdülaziz’in askeri darbe ile devrilmesi, yerine geçen V. Murat’ın psikolojik rahatsızlığı nedeni ile tahtı bırakması ve II. Abdülhamit’in tahta geçirilmesi sonucunda da ikinci kez sadrazamlık makamına getirilmiş.
İlk Osmanlı Kanun-i Esasi’sini (Osmanlı Anayasası) hazırlamış, ardından yapılan Tersane Konferansı’nda büyük devletlerin teklifini reddetmiş. Bu nedenle de “93 Harbi” diye bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın sorumlusu olarak ilan edilmiş.
1881’de, “Sultan Abdülaziz’in öldürülmesi olayında dahli olduğu” suçlaması ile tutuklanmış, Yıldız Mahkemesi’nce idama mahkûm edilmiş, cezası II. Abdülhamit tarafından ömür boyu hapse çevrilmiş, 1884’te ise Taif Zindanı’nda muhafızlar tarafından boğularak öldürülmüş.
1868 İsyanı
1868’de, Bükreş’te; Hacı Dimitır ve Stefan Karaca önderliğinde, bir Bulgar Derneği kurulmuş.
Hacı Dimitır ve Stefan Karaca tarafından oluşturulan 125 kişilik bir Bulgar Çetesi, 1968’de Tuna üzerinden Bulgaristan’a geçmiş. Çeteyi fark eden Osmanlı askeri birlikleri, uzun bir takip ve çarpışmalardan sonra bunun tamamını imha etmiş, Hacı Dimitır çatışmada ölürken, Stefan Karaca da Rusçuk’ta idam edilmiş.
Bulgar Kilisesi’ne Eksharlık Beratının Verilmesi
1870’de, Sultan Abdülaziz; Bulgar Kilisesi’ne, “biraz da Patrikhane’nin gücünü kırmak amacı ile” bağımsızlığını belgeleyen Eksharlık beratını vermiş. Bunun sonucu olarak; Bulgar Kilisesi, resmen bağımsız hale gelmiş.
Bulgar Merkez İhtilal Komitası’nın Kurulması
1869’da, Vasil Levski adlı bir kişi; Georgi Rakovski’nin eylem strateji ve taktiklerini, doğrudan Bulgaristan içindeki bir eylem ve harekât planına dönüştürmüş. Bu amaçla da Bükreş’te, Bulgar Merkez İhtilal Komitası’nı kurmuş.
Vasil Levski kimdir?
1837’de, Sofya yakınındaki Karlova’da doğmuş.
Öğrenimini yarıda keserek, bir süre keşişlik yapmış.
1862’de, Sırbistan’da kurulmuş olan Bulgar Gönüllüler Örgütü’ne katılmış, örgütte öne çıkma ile birlikte örgütün strateji ve taktiklerini eleştirmeye başlamış, kendi lejyonunu kurmak istemiş ise de Sırbistan’ın desteğini alamamış, Bulgaristan’a geri dönerek gizli ihtilal komitalarını oluşturmaya başlamış.
1969’da da Bükreş’te, arkadaşı Lyuben Karavelov’la birlikte Bulgar Merkez İhtilal Komitası’nı inşa etmiş.
Hedefi
Örgüt, bağımsız bir Bulgar Devleti’ni kurmayı amaçlamış.
Yapısı
Örgüt yapısı; Bükreş’te inşa edilen merkez komitası, bu komitanın emir, talimat ve kontrolünde hareket eden Bulgaristan’ın Sırbistan ve Romanya sınırında üslenen çeteler, Bulgaristan’da oluşturulan iç merkez komitası ve buna bağlı bölge-alt komitalarından oluşmuş.
Strateji ve Taktikleri
Örgütün stratejisi; Bulgaristan’ın belli bölgelerinde isyanlar çıkartılarak bunu genele yaymak, buna Sırbistan-Romanya’dan gelen çeteler ile destek vermek şeklinde idi. Bunun dışında; Georgi Rakovski’nin, eylem strateji ve taktiklerine aynen sadık kalınmış.
Çökertilmesi
Vasil Levski; 1870’te, Bulgaristan’a geçerek Panslavist dernekler ve Rusya’nın Filibe-İstanbul konsoloslukları desteği ile Loveç’te iç merkez ihtilal komitasını, Orhaniye-Tatar Pazarcık-İslimiye-Tırnova-Eski Zağra’da da bölgesel komitaları oluşturmuş.
1872’de, Osmanlı topraklarına bir girişi esnasında yakalanmış, 1873’te ise idam edilmiş.
Ardından, halefi Atanas Tsvetkov; ele geçirilmiş, örgüt de dağılma ile karşı karşıya kalmış. Dağılması, örgütün iki numaralı ismi olan Lyuben Karavelov tarafından önlenmiş, faaliyeti ise sadece risksiz alt yapı çalışmaları ile sınırlı kalmış.
Romanya, Osmanlı’ya bağlı değil mi?
Osmanlı, 1821 Bükreş antlaşması ile Eflak ve Boğdan’a özerklik vermiş. Eflak ve Boğdan, 1859’da birleşerek Romanya’yı oluşturmuş. Bundan sonra bağımsız bir devlet gibi hareket etmeye başlamış.
Romanya; Rusya’yı, Boğdan’a bağlı Besarabya’yı (Moldova) elinde tutması nedeniyle bir tehdit olarak görmüş. Ancak Rusya ile Osmanlı arasında bulunma avantajını kullanmış. Topraklarını, Bulgar komita ve çetelerine açarak da Osmanlı’dan bağımsızlığı koparmayı amaçlamış.
1875 Ayaklanması
1875’te; Bulgar Merkez İhtilal Komitası başına geçen Hristo Botev, merkez komitanın aldığı karar ve Bükreş’te yayınlanan Zname (Bayrak) gazetesi ilanı ile Bulgar halkını isyana davet etmiş.
İsyanın planı
Plana göre; yangınlar ile İstanbul’da kargaşa ortamı oluşturulacak, ardından Eski Zağra-Rusçuk-Şumnu’da isyanlar çıkarılacak, Romanya ve Sırbistan sınırından içeri giren Bulgar çeteleri ile birleşilerek bölgeye hâkim olunacaktı.
İsyanın önderleri belirlenmiş, görev yerlerine gönderilmiş, gerekli silah ve mühimmat ise depolanmış. Ancak; beklenenin aksine, isyana çok az kişi katılmış, isyan da fiyasko ile neticelenmiş.
Osmanlı’nın başarısının sırrı neydi?
Bunun dört nedeni var.
Birincisi; Bulgaristan’da, bir takım ekonomik-sosyal–kültürel-siyasi gelişmeler yaşanmış ise de Bulgarlar arasında sınırlı bir aydın ve sermaye kesimi vardı.
Bulgar halkı, genelde köylü kesiminden oluşuyordu. Böyle sosyal yapıya sahip olan bir halkın, sosyolojik açıdan millet bilincine sahip olması beklenemez.
Bulgar milleti; Batı ülkelerinde olduğu gibi, normal bir toplumsal gelişim ve değişim süreci sonucu doğmadı, Rusya ve Panslavist derneklerin zorlaması ile inşa edildi.
İkincisi; Bulgaristan’da, yoğun bir Türk nüfusu bulunuyordu.
Türk nüfusu, Kırım ve Kafkas göçmenleri ile daha da artmıştı. Ülkenin kuzeydoğusu ile güneybatısı, Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerdi. Bu nedenle Bulgaristan, adeta Anadolu’dan sonra Türklerin ikinci anavatanı görünümünde idi. Bunun için de Bulgar Komitaları, rahat hareket edebilecek çok az alan bulabildi.
Üçüncüsü; Bulgaristan, Anadolu-Avrupa askeri-ticari yolunun kuzey hattı üzerinde yer alıyordu. Ayrıca yakınlığı nedeniyle İstanbul’un güvenliği açısından son derece önemliydi. Bunun için burada ortaya çıkan isyanlara önem verildi, bastırılması için de azami gayret gösterildi.
Dördüncüsü ise; sadece Türklerin değil, Bulgarların da sevgi ve saygısını kazanan, istihbarata önem veren, gönüllü birlikleri disipline ederek bunu her an harekete hazır tutan, düzenli askeri birlikleri ustaca kullanan, alanı boş bırakmayan Tuna Valisi Mithat Paşa ile yetenekli-tecrübeli bir sivil-askeri kadronun bulunmasıydı.
1876’ya gelindiğinde; bırakın bağımsız bir Bulgaristan’ın, Özerk bir Bulgaristan’ın kurulması bile hayaldi. Bu da sadece Rusya’nın işgali ile gerçekleşebilirdi.
-DEVAM EDECEK-