Anlayamadım bu milletin halini! Yazı yazıyorum ”Ağır tarihi tespit ve yorumlara gömülmüş, üstelik pek de teknik” diyenlerden, artık biraz fıkra türüne yaklaşmak lâzım; ”Edebi olsa ne olur” diyenlere kadar kutuplar. Ehh.. ne yapalım yani “Adımız Hıdır elimizden gelen budur” demekten başka ne söyleyebilirim. Ama yazıların okunmasını da istiyorum. ”Meyveli ağaç taşlanır” diyen taktirciler de yok değil. Allah aşkına biraz daha sağlıklı ve sağlam düşünün.. Ne olur yani dünyanın sonu mu gelir?
Şu ülkücülere yaşıyorum doğrusu? “Kızılbaşlık”ı özendiriyor muşum da, ”Aleviliği” savunuyormuşum da daha neler neler.. Yahu ders kitaplarında “Pir Sultan Abdal-Yunus Emre-Hacıbektaş Veli vs.” okumak özenti değil de nedir?.. Sonra siz demiyor musunuz “Alevilik bizim kültürümüzdür” diye!… Kültüre özenmek çok mu tuhaf geliyor? Telefonla arayan akademi kökenlilerden anlıyorum ki işin içinden çıkamıyorsunuz da!
“Aleviler” de değişik tenkitler peşinde.. ”Kızılbaş” lâfı ile bir camia aşağılanıyormuş! Hoppala.. Rıza bu ağırlığa nasıl dayanmış.. Hâlbuki Rıza’nın beyanları ve takdirleri yazıların altına derç edilmiş. ”Elinize sağlık, kaleminize güç versin Mevlâ! diye yazıyor.. Şimdi ne yapalım? Ne diyelim yani? Rıza benim dostum ”Şeyhim ve dedem”.. Ama ben “ne Aleviyim, ne de Kızılbaş”! Sonra olsa ne olur yani! Ayıp bir şey mi sanki? Allah için söylemek gerekirse konuştuğumuz “Türkçe”yi onlara borçlu değil miyiz? Netice itibariyle dil adımız “Soyadımız”dan gelmiyor mu?
Sahi bizim hiç mi kusurumuz yok! En büyük rezalet milleti inançları ile aldatanlar “Aleviler” mi yani? Din adına fetva verip de, besmele ile hırsızlık yapanlar onlardan mı? Artık bu işleri aşmalıyız.. Alevilere de sitemim vardır: Yıllardır sosyalizme kullandırıldığınızı katiyyen başınıza kakmıyoruz. Çünkü bu ülkede herkes aldatılmıştır ve hâlâ aldatılmaktadır. Kimsenin kimseye bir şey diyecek hali yoktur. Artık millet olarak tecrübendik; her şeye, başta sosyal münasebetlere beyaz sayfadan başlamak zorundayız! Hâlâ bu milletin sağduyusu kuvvetli ve vatanseverler çoğunluktadır.. Herkesin kahramanı kendi gözünde büyüktür.. Lâkin milli kahramanlar, müşterek değerlerimiz ve vazgeçilmez tabularımızdır. Türklüğün şahsında “Alevi kültür” mağduriyetini kabul etmemiz lâzımdır. Hiç sinirlenmeye bazılarını ötekileştirmeye gerek yoktur.
Bugün Türk dünyasının hemen hemen yarısı “Alevi ve Türkmen Şia’sı” etkisi altındadır. Bu husus hiçbir şekilde yapmacık değil bir realite olarak gözlerimiz önündedir. İstediğiniz kadar şu veya bu yöne çekin Hacı Bektaş Veli, Baba İlyas’ın görüşlerinin tesiri altındadır. Yüzyıllarca Osmanlıya başkaldıran “Karamanlılar”ın bile ilk önderi Harezmli Nurettin Sofi 10.000 kişi ile İlyas’ın ordusunda yer almıştır. Çok enterasandır ki, “Karamanlılar”ın kültür hayatında “Alevilik ve Şia” tezahürleri yoktur. ”Şikari Karamannamesi” de, diğer kaynaklar açıklıkla bu bahse temas ettiği halde böyle bir eğilimin olmadığını iyice biliyoruz. ”Karakoyunlu Şiiliği” de böyle.. Her ne kadar Köprülü onlar için “Müfrit Şii” diyorsa da, maalesef sosyal hayatlarında böyle görülen bir eğilim olmadığı gibi Hacı Bektaş için de, aynı şeyleri rahatlıkla ifade edebiliriz.. Yalnız bu kültürün bugüne bıraktığı miras için aynı şeyleri söylememiz mümkün değildir. Zamanlarında belki Hz. Mevlana ile Hacı Bektaş Veli’nin bile inanç itibariyle ayrılıklarını zor sayarız. Ama bugünkü Anadolu’da ve İran’da; hatta Horasan ve Hindistan’da bu kültürün etkilediği Türkmenleri görmemezlikten gelemeyiz. Ben İranlı düşünce adamlarına sormuştum; ”Acaba Kaçar Hanedanı Şii mi“ diye.. Sağlam cevap alamadım lâkin İsmaili “Ağa Han”lara bu adı onların verdiği bir gerçek..
Özbeklerin, Tatarların , Türkmenistan Türkmenlerinin, Kırgız ve Kazaklar ile Uygurların “Şii”si olduğunu sanmıyorum. Orta Asya Taciklerinin bile “Şii”sine “Farisi” diyorlar. Velhasıl nereden bakarsanız bakın, Türk Dünyası’nın hemen hemen yarısı çeşitli dozlarda olmakla birlikte “Şia”nın kültür çemberi içindedir. Tabii olarak Azerileri de unutmamak lâzımdır..
Şimdi bilgiden çok edebi bir makale olan “Kızılbaş Rıza” yazısının ehemmiyetini anladınız mı? Vallahi hakikatler ortada durdukça, kimsenin kimseye kızmaya hakkı yoktur.. Bu yazıya tekrar imzamı atarım ve daha öyle çok yazılar yazma niyetindeyim. Eliada’yı okuyun.. Hem de dikkatle.. ”Ümmül Kitab”ı mutlaka görün.. İsmaliliği öğrenecekseniz Farhad Defteray’ı tetkik etmek zorundasınız. Şah Tahmasb’ın “Tezkiresi”ni mutlaka ve dikkatle inceleyin.. Yerinizde olsam “Hatayi”nin o nefis Türkçe ile sırılsıklam Türklüğü teneffüsünü mutlaka denerdim.. Hiç birini bulamıyorsanız Cemal Bardakçı’nın “Kızılbaşlık Nedir” kitabındaki tespitlerini inceleyin. John E. Woods’u tabii ki biliyorsunuzdur.
Bugünlük de bu kadar kalın sağlıcakla..