
Ali BADEMCİ
Ah Osmanlı ! İhtişamı kadar düşmanlığı da Anadolu topraklarının her zerresine sinmiş. Gönüllerimizdeki sutanlığını tartışmak mümkün değil. Lâkin açtığın yaraları da hâlâ saramıyoruz.Bir kere geldiğin, yaratıldığın coğrafyaya hiç mi hiç yüzünü dönmedin. Hattâ arka bahçeni de hep düşman sandın. Neydi celâl? Batı batı batı diye diye ne için şarkı görmemezlikten geldin; ki anlamak mümkün değil.. Bakın bugün bile “Batı”hayır getirmiyor.Durmadan, 200 yıldan beri altını oyup duruyor. İlime, fenne, çağdaşlığa, teknolojiye evet de; kültür, tarih, dil gibi varoluş mefhumlarından bu kadar uzaklaşmak neyin nesi? En muhteşem devrinde şu “Mezhep” zehâbına kapıldın ! Bu kadarından sana neydi! Hâlâ kırıntıları devâm ettiriliyor. Devşirmelerin elinde “Oğuz Han”a kadar dayadığın şecerenin üstüne ettin. Hâlâ millet üzerinde devlet kabusu değil misin?
Sâhi Safavi İmparatorluğu’nun Osmanlı’dan farkı neydi? Daha mı küçüktü? Bunlar Muhammed Şeybani’yi kat’l,Babur’un gönlünü ederek Turan olmamışlar mıydı? Anadolu’dan giden “Haydar’ın Erenleri”ni bizim Osmanlı kapıya yaklaşlaştırmadı. Dünya’da en güzel Safavi tarihini yazan Hasan-Rumlu’nun Anadolu aşkı bu sebeble sadece mahlâsında kaldı. Halbûki hâlâ Anadolu yaylaları “Haydar Haydar”diye kültürümüzde dalgalanıyor. Tebriz’de “Traktarcüler”, ”Türklük” diye haykırıyor.. Kendisi Anadolu’lu ve mezarı Erciş’de bulunan Karakoyunlu Karayusuf’un torunları “Biz Azeri değil, Türküz.. Azeri Fars uydurmasıdır” sedaları ile gümbür gümbür İran’ı sallıyor. Hatta Şiilik’i de Şia’yı da reddediyorlar. Tamamen İslâm kaynaklı bir Türk Kültür ve inanç doktirini olan “Türk Şiası” bu durum karşısında ısrarlı değildir. Varsa yoksa ileri ideoloji azınlığın çoğunluğu ezmesi, yani “Fars diktatörlüğü”dür. Bu ideoloji her türlü dini telâkkinin üzerindedir. Mübârek ırkım, milletim, insanım..
Tam 35 yıl önce mensubu bulunduğum zamanın “Hergün Gazetesi” inde, “İran Türkleri” serlevhalı tam sayfa bir yazı yazmıştım. Allahım ne büyük ilgi görmüştü ırkdaşlarımız arasında.. Yüzlerce “Hergün Gazetesi-İstanbul” adresli çoğu bana kadar ulaşamayan mektup gelmişti. Biz şimdi de yerimizde duruyoruz. Değişen bir şey yok.. Onlar yine bizim biricik aşkımız. İnternet medyadan ve sosyal ağlardan birçok kardeşimizle arkadaşız.. Birçok ilim adamı ile Türklük aşıkı ile zaman zaman dertleşiyoruz. Bilgilerinden faydalanıyor dünyamızı genişletiyoruz. Şimdi tek tek isimlerini yazmak istemiyorum. Mâlum hemen kara listeye girer ve ertesi gün tıpkı “Mehza” gibi tutuklanırlar.
Sâhi bu Şah İsmail neydi ve kimdi? İsmail’in devletine adını veren Safiyuddin Türk Moğolu İlhanlılar zamanında Erdebil’de Sünni bir tarikat Şeyhi idi (M.1334). Esas köyleri biraz daha Hazar’a yanındır. Onun oğlu Bedrettin’in oğlu Şeyh Ali Emir Timur nezdinde çok itibar sahibi biridir ve bu özellikleri dolayısıyle birçok ihsanlara muhatap olmuş kendisine gelir getirecek kaynaklar temin edilmiştir. Şeyh Ali’nin oğlu İbrahim’dir ama Şeyh Cüneyd kızından torunudur. İşte Safavi hanedanını icâd eden bu Şeyh Cüneyd’dir. Kendisi bütün Anadolu’u gezmiştir; lâkin bozkırda siyaset ve inanç ekmeği yok. Çünkü Anadolu Sünni Hz.Mevlâna ve Alevi Hacı Bektaş Veli tarafından paylaşılmıştır. İstanbul’da sanırım II.Murad devrinde kendisine çok ilgi gösterilerek dergah kurmasına izin verilir ve kaynak da sağlanır. Ancak bir süre sonra rahat adam olmadığı anlaşılarak İstanbul’dan kovulur. Çünkü Osmanlı’nın resmi ideolojisi olan “Sünni İslâm Doktirini”ne aykrı fikir ve eylemleri tesbit edilir. Şeyh Efendi Elbistan üzerinden Suriye’ye gider; ancak “Şiilik”in anayurdu burası olmasına rağmen orada da tutunamaz. Buradan Dıyarıbekr’e gider ki orası meşhur Uzun Hasan’ın Akkoyunlu Devleti’nin başşehridir. Bu devletin tam tarihini yazan “Kitab-ı Diyarbekriyye” müellifi Ebu Bekr-i Tihrani’ye göre Hasan onu çok beğenir bacısı Hatice ile nikâhlar. Biliyorsunuz Uzun Hasan’da Sünni’dir; lâkin önceleri Şeyh’in görüş ve çalışmalarına hiç ses çıkarmaz. Bu sebeble Şeyh’in oğlu Haydar’ı Trabzon Rum İmparatoru prensiden olma kızı Martha ile evlendirir. Şeyh Haydar Akkoyunlar tarafından ayrılıkçı fikirlerinden ötürü öldürülür ve çok sert çarpışmalar meydana gelir. Haydar ve Martha’dan olma İsmail henüz çocuktur ama büyüdüğü zaman birden Şah İsmail oluverir çıkar. İşte müesseseleri ile hâlâ devam eden Safavi İmparatorluğu böyle ortaya çıkar. İsmail’in hükmü Hindistan’a kadar geçer. Özbeklerin devletini yıkar lâkin Yavuz Selim karşısındsa ağır yenilgi dolayısıyle tutunamaz ve Tebriz’e çekilir. Bu arada Faruk Sümer’e göre daha Haydar zamanında Antalya’dan Tekeler, Tarsus’dan Çepniler, Suriye’dan Şamlu Türkmenleri öbek öbek yüzbinlerle ifâde eden çadırlarla Tebriz ve taşrasına göçmüştür. İsmail’in iktidarı şartlar ne olsun Nadir ve Kaçarlar’la 1925 yılına kadar devâm eder. Bu yılda Rus Kazak Birliği’nde komutan olan Pehlevi İngiliz ve Ruslar’ın da yardımı ile bir ihtilâl yapar ve Kaçar Ahmed Şah götürüldüğü Moskova’da acılar içinde ölür.
Şimdiler de bu olayların romanını yazıyorlar. Ne ifâde eder.. Kaynakları bilen ve tarayan yok. Bilgi hikâyelerden ibaret.. Bugünlerden ders almak ve İran’ı görmek devlet politikasına aykırı.. İranlı mollalardan ayıp olur. Peki zengin Bakü ne yapar? Onlar da haberdar değil.. Türk takımı “Traktörcüler” “Bakü-Tebriz-Ankara; Biz Hara Farslar Hara” diye haykırıyor ama duyanlar ve etkilenenler pek az..
Bizim ve bizden olan Anadolu Alevileri haklı yere kızıyor.. Neden Cumhurbaşkanlığı forsunda “Safaviler”yok diye.. Haksız mı yani.. Bakın yine mezhep diye diye elimizde en güzel Türkçe’yi konuşan onlar kaldı. Hiç de iktidarın zırvalarına itibar etmiyorlar. Fakat ben yazdım ki Tunceli’de o “Deylemiyiz” lâfı yanlıştır. ”Deylemli” olunubilir ama “Deylemilik” yanlış ve yakıştırmadır. Eğer isterseniz “Hatayi” mahlası ile buram buram Türklük ifâde eden Şah İsmali’in birgün deyişlerinden örnekler vererek bir yazı yapalım. Tarsus’da Belediye Başkanı ve şimdilerde Mersin Büyükşehir Belediye Başkan adaylarından Burhaneddin Kocamaz’ın “Şah İsmail Parkı” gibi yeni başkanlardan etkinlikler ve kültürümüzü ifâde tezahürleri bekliyoruz.. Hoşçakalın..