Abdullah Çalışkan, “Milli Görüş” bünyesinde yetişmiş Adanalı bir delikanlı. 1974 doğumlu. Yaşına bakılırsa, öyle bizim yaştakilerin kafasında bulunan “Milli Görüş” şablonuna çok uygun birisi değil. Çünkü Milli Görüşün çamurlu yılları daha 1968’de başlar. Abdullah’lı yıllar kabul etmek lâzımdır ki, bu görüşün daha oturaklı yıllarıdır. Milliyetçilerin aksine bu dönemin İslâmcılarının daha oturaklı kişiler çıkardıklarını kabul etmek lâzımdır. Bize göre bu zaman İslâmcıları, 70 seneden beri sırtına bindikleri Cumhuriyet ve Atatürk’ün farkına varmışlardır. Bu yönü ile Milliyetçileri de aynı şekilde değerlendirmek çok yanlış olmaz. İşte bu görüş ayrılıklarından ötürü AKP’yi kuranlar, mevcut fikirlere intibak edemedikleri için “Biz Değiştik” demişlerdir. Bu sebeple çok insan AKP karşısında Necmettin Erbakan’ı aradığını el’an söylemektedir.
Abdullah Çalışkan 23. Dönem Kırşehir milletvekili seçilmiştir. Ancak meşhur Irak oylamasında Başbakan ile ters düşünce bir dahaki seçimlerde aday gösterilmemiştir. 33 gibi, bu kadar genç yaşta vekillik gerçekten olağanüstü bir başarıdır. Sayın Çalışkan’ı evvelden tanımışlığımız yoktur. Ancak 30 Mart seçimlerinde MHP’den Adana Seyhan Adayı gösterildiğinde adı tartışmaya açılmıştı. Bu safhada öğrendik ki, evvelden beri MHP’li şahıslarla teması varmış; ancak MHP’liler gibi küçüklükten, duygusal sebeplerle bazı slogan ve hamasete alışkanlığı olmadığı için yerel basında hakkında bazı doğru- yanlış suçlamalar yapıldı. Bu safhada kendileri ile bir telefon görüşmesi yapmış ve hiç de söylediklerini inandırıcı bulmamıştım. Tabii olarak bu çok önemli bir şey değildir.
Çalışkan Seyhan’da gerçekten zorlu bir uğraş verdi. Takdir etmemek mümkün değil. Kısa sürede de MHP’lilere intibak etmişti. Seçim çalışmaları boyunca hakkında güzel şeylerden başka bir şey duymadık. Şimdi seçimler bitti ve Çalışkan seçimi kaybetti. Herkes gibi MHP’liliğinin de bittiğini sananlardandım. Lakin geçen hafta bir öğlen yemeğinde bir saat kadar bir sohbetimiz oldu ki, kesinlikle ilk iki paragrafta bahsettiğim Türklüğün kırmızıçizgileri olan Cumhuriyet ve Mustafa Kemal gibi konularda sağlam fikirleri olduğunu gördüm. Vekil iken Avrupa Birliği ve Dış İşleri Komisyonlarında bulunduğu yıllarda, biraz da okuyup araştırarak kendini oldukça geliştirmiş. MHP’de demirlemişe benziyor. Belki birçok konuda zayıflığımızın farkına varmıştır, ama MHP’nin geçmişinden gelen, içinin doluluğunun da farkındadır. Genel olarak toplumuzun içinde bulunduğu durum bu. Okumayan ve araştırmayan insanlarız. Okuyan insanların icap etmedikçe toplum karşısına çıkmadıkları bir gerçek. Bu sebeple partilerin kadroları gerçekten donanımlı insanlardan yoksun. Ne yapalım ki bu bütün partiler için geçerli bir husus. AKP’de namaz kılıyor görünmek, CHP’de Atatürkçü, MHP’de ülkücü, BDP’de Kürtçü olduğunu ifade etmek yetiyor. Peki, yetiyor mu? Elbette yetmediği için “Yeterliller” tarafından hasbelkader yönetiliyoruz! Nereden? İçte varsa içerden, yoksa dışarıdan!
Siyasi partilerin olağanüstü derecede bir reorganizasyona ihtiyacı var. Hadi muhalefet partilerinin bir ile bir geri manevraları günü kurtarıyor! İktidara ne demeli? Özellikle Dış siyasette geri dönüş yok; hataların telâfisi mümkün değil! Hele “Kanun” adı verilen Meclis kararları Dış Politikada derin yaralar açar. Belki yarın bir gün kendi gider ama bakanların yaptığı hatalar kara tahtada yazılı kalır. Bunları silecek bir silgi dahi bulamazsınız. Ancak bir darbe olur da, her şeyi reset eder. Bunu da kimse istemez! Çünkü en kötü demokrasi bile böyle idarelerden iyidir.
Lafı neden uzattık: Çalışkan birikimli nesiller ima ediyor. Sanırım Vekillik döneminde gördüğü bu gerçeği, daha sonra partisinden tecrit edildiği zaman okuyarak ve araştırarak teyit etmiş. Ülkedeki yayınlardan ve matbuattan haberli. Belli ki takip ediyor. Çok politikacı bu işler için hep zaman bulmadığını söylerken Çalışkan’dan böyle bir mazeret duymadım. O da benim gibi “Son Osmanlı Asker Bürokrasisi”nin nasıl bu derece donanımlı olduğuna hayret ediyor! Diyor ki ”Lozan Türkiye’nin tapusudur”. Ne kadar doğru ve yerinde bir tespitin ifadesi. Hâlbuki bizim alışageldiğimiz Kadir Mısıroğlu gibi “Milli Görüş” abileri “İhanet belgesi” diyorlardı ve bu hezeyanı tekrara devam ediyorlar. Bu sebeple şimdiki Hükümet âdeta Lozan’ı Sevr’e uyarlamaya çalışıyorlar.
Milli Mücadele dönemi ve yeni Devlet’in teşekkülünde artık şu “Müslüman Ezilmişliği” edebiyatını da dondurmak lâzımdır. Her zaman ve her Devlet’in kuruluşunda böyle hadiseler olabilir. Yani İstanbul Hükümeti’nin Tehcir Mahkemeleri’nde yargılayıp astığı vatanseverlerin ne suçu vardı? İskilipli Atıf da suçsuz olabilir! Fakat bunlar üzerinden dünya çapında bir “Kurtuluş”u karalamanın da yanlış olduğunu artık nesiller fark etmeğe başlamıştır. Şahsen şu “150’likler Meselesi”, o kadar kısa zamanda bu kadar isabetli bir listenin nasıl yapıldığı insan hafızasının alacağı şeyler değildir. İnsan hayatında 40-50 yıl elbette bir ömrün çoğudur. Fakat milletlerin hayatında böyle bir zaman an kadar kısadır. Batının hâlâ Lozan pişmanlığından bile anlarız ki ne kadar büyük bir başarı elde edildiği ortada değil mi?
Şu Tanzimat yıllarının “İslâmcılık”ının da, inanın suyu çıkmıştır. Elbette Türk Milleti Müslüman bir millettir; böyle olması ve böyle kalınması milletin kırmızıçizgisidir. Lâkin “Arap Baharı-Arap Dayanışması” görüşlerinde içi doldurulamamış, üstelik fos çıkmıştır. Biz münevverler “İslâmcılığı” da yanlış değerlendiriyor ve Araplara indirgiyoruz. Hicaz’a gidip-gelen Hacılar bile bu insanların adam olmadığını ve Müslüman’a dahi benzemediğini ifade ediyorlar. Biz daha bunlardan ne gibi medet umarız! Doğumuz Çin Seddine kadar Müslüman; bunları neden hesaba katmayız? Adamlar adam olsa 23’e bölünmezler ve ikisi bir araya gelir. Hepsi oyuncak değil mi? Şahsen ülkem içinde hem İslamcı, hem Şeriatçı, hem de ümmetçiyim. Lâkin siyasi anlamda böyle bir şeyin fayda vereceğine hiç inanmıyorum. Belki Cumhuriyet’in Arap karşıtlığının da dozu fazlaydı; fakat şimdiki Arap dostluğunun ne ölçüsü ne de endazesi var? Hiçbir Arap’ı Başbakan ve Dış İşleri Bakanı’nın kucaklayan görüşleri tatmin etmemiştir.
Bütün bunları Sayın Çalışkan ile rahat konuşabiliyorsunuz! Bir noktada birleşir veya birleşmezsiniz bu ayrı bir mesele. Şu anda toplumumuz ve ülkemizin ağır meseleler karşısında düşünen ve analiz yapan insanlara ihtiyacı var. Böyle arkadaşların, tesadüfen de olsa geldikleri MHP’liler arasında kalıcı olmalarını temenni ediyorum. Sağlıcakla kalın.