Ülkemizde gerçekten enteresan şeyler cereyan ediyor. Medya tam “Mütareke” yıllarının basınını adeta aratır hale gelmiştir. 23 Nisan 1920 gibi yakın tarihimizin dönüşüm yılları olarak dünya siyaset literatüründe genel kabul görmüş önemli olayların yıldönümünde, artık olur olmaz bir şekilde olabildiğince tenkit ve değerlendirmeleri esefle izliyoruz. Son 10 yıllık AKP iktidarının ne olduğu anlaşılmayan güya “İslâmcı” politikaları, ne yazık ki günlük kahvehane sohbetlerine kadar indirilmiştir. Bir görevli ordusunun Anadolu’da “Basın” çalışmaları ve yönlendirmeleri de bu işe devam edileceği ve gerçek niyetin Cumhuriyet tabularını sıfırlamak olduğunun farkındayız.
Esasında Başbakan’ın “Paralel Devlet” işaretinin gerçek sahibi bunlardır. Mütareke yıllarında İngilizlerden maaş alan satılık adamlar gibi bunlar da, bizim sandığımız devletten tahsisat kullanıyorlar. Böyle bir etkinliğe davet edildim; ülke çapında bir ajans kurulmuş da, kısa zamanda 8000 tıklama elde edilmiş. Olacak ya bu işin görevlisi henüz 30 yaşları civarında, “İmam Hatipli” görüntüsü veren bir muhafazakâr bir okuryazar. Güya eser sahibi imiş de elindeki kitabını teşhir etmeyi de ihmal etmiyor. İş bu kadar ile kalmadı bir gördüm ki ertesi gün adam bir televizyonda “Öteki Gündem” adlı bir hatunun programında iki tarih hocası karşısında zırvaladıkça zırvalıyor. “Atatürk’ün Kusurları! Ne ilginç değil mi? ”Gündüz külahlı gece silahlı”!
Atatürk’ün kusurları neymiş diye bayağı seyrettim. Bir kere tatsız tuzsuz program ve bilgisiz bir program sahibi hatun.. Hocalar demagoji karşında çaresiz kalıyor. Atatürk alkol alırmış da, önemli kararlarını bu mecliste verirmiş de falan filan. Anlaşılan bugün kendilerinin böyle konuşmalarını sağlayan o Cumhuriyet kararları bile, alkol meclislerinde alınmış. Bugün “İslâmcı” çevrelerin tenkit edip düşmanlık yaptığı öne çıkan müesseseler de o meşhur “Sarıklı Mücahidler”e rağmen alkol meclislerinde yanlışlıkla, yani alkolün tesiri ile teşkil edilmiş. İstanbul’un işgal yıllarında doğru olan, tıpkı şimdiki gibi “Paşalar”ın çalışmaları değil “Vahidettin”inki imiş. Onun için işgalcilere sığınmış ta vatansız kalmış ve cenazesini defnedecek yer bulamışlar. Gerçekte Vahideddin, II.Abdülhamid gibi “Dik duramadı” denilmiyor da kabahat yine Mustafa Kemal’dedir.
İnkâr edilmesi mümkün olmayan başarılarına karşılık Mustafa Kemal’in kusurları çok ucuz, kokmuş, hatta kokuşmuş bir söylemdir. Hele hele zamanın bir takım yalakalarının, şimdi söz konusu insanların kendi şahıslarını yüceltmeleri gib, onların da Mustafa Kemal’e hiç arzu etmediği “Peygamberlik” gibi yakıştırmaları da, onun aleyhinde kullanmak asla bilimsel tahlillerle izah edilemez. Çünkü bunlar yakıştırma ve sosyal bilimlerde “İzafet” dediğimiz muhatabını bağlamayan şeylerdir.
Söyler misiniz “Dört Halife”nin dışında hangi Halife alkol almıyordu? Bayraklaştırdığımız Müslüman devlet adamlarından kaçı alkole yanaşmamıştır. Alkole gelene kadar daha neler var? Türk tarih ve Kültürünü ihya eden Mustafa Kemal’in en büyük kahramanı Sultan Tuğrul (Bk.Nutuk) Abbasi Halifelerini ıslah etmedi mi? Hatta 200 yıl sonra, Şaman olan İlhanlı Hülagü bir meyhane ve kerhaneye dönüşen Bağdat’a girerek vaki görüntüler için zamanının Halifesi’nin kafasını koparmadı mı? Emevi Halifesi Yezid’in ölmüş olan karısı ile ilişkiyi sürdürmesi ve bunu fetvaya bağlaması çok mu İslami?
Şu medyaya hayret etmemek mümkün değil! Hangi zorlamalarla böyle yollara girdiklerini ve milyonlara muhatap ekranlarını bu herzelere açmalarını, iktidar baskılarının dışında bir şeyle izah etmek gerçekten mümkün değil. Anladığım kadarı ile bu tıfılların ekranlarda görünmesi için “Alo Fatih” kanalı sürekli çalışıyor. Deniliyor ki, Mutafa Kemal’in hiç mi hatası yok? Elbette vardır. Lâkin bunları değerlendirecek olanlar o zaman az çok mağdur olmuş şahısların hatıraları ve tepki ifade eden görüşleri değil, ilimdir. Özellikle zamanın ilim adamları bu hataları tespitte birinci derece muhataptır. Tarih böyle sosyalleşir ve doğru görüşler ancak böyle bulunur.
Bakıyorsunuz da, ilimde böyle bir eğilim olmadığı gibi tam aksi görüşler ve tespitler ağırlıktadır. Şahsen Mustafa Kemal’in tamamen özel hayatını devlet hayatına karıştıran, ne yerli ne de yabancı ilim adamı yoktur. 10 yıl öncesine kadar bu işleri Milli Mücâdele’de ihanetlerinden ötürü şu veya bu şekilde cezalandırılan insanlar ve çevrelerinin dışında eleştirenler pek görülmemişti. Yani ya 150’lik torunu, ya Ethem taraftarı, ya İzmir Suikastı mağduru çevreler.. Bunları da zaten çok ciddiye alan olmuyor ve yayınları spekülasyondan öteye geçmiyordu. Şimdi iş iktidar ve devlet imkânları ile yürütülüyor. Sanırım şu meşhur “Kuyruk Acıları” daha nihayet bulmamış.
Düne kadar “Lozan Hezimettir” zırvalarını söyleyenler bugün kanunlaştırdıkları “Gizli Sevr”den başka anlamı ve şümulü olmayan “İkiz Yasalar” karşısında insafa gelenler de olmuş; “Lozan Türkiye’nin Tapusudur” diyerek Tayyip Bey’e kendi çevresinden isyanlar da yükselmiştir. Bu insanları başımızda taşıyıp herzeleri ifşaa etmeliyiz. Anadolu iyi takip etmeli ve oyunların farkına varmalıdır. Değerlendirmeleri ayak takımına kaptırmayıp Tarih ilmi ve tarafsız tarihçilere havale etmeliyiz. Bugün için böyle kahramanlar korkularından sinmek zorunda kalmışlarsa Allah’a havale edip millet vasıtası ile cezalandırılacak günü yakınlaştırıcı çalışmalar yapmalıyız. Elbet bunların hesabını soracaklar çıkacaktır.
Sağlıcakla kalın.