FOTOĞRAFINI gördüğümüz maske dedikleri nesnenin, el bombasından farkı olmadığı anlaşıldı…
Takan işçimiz son nefesini maske yüzündeyken vermiş; takmayan ise taşları yalayarak yaşamayı başarmış…
Uydurmuyoruz, işçiler anlatıyor…
Kullanma tarihi çoktan dolmuş 1983 yılında üretilmiş Çin malı maskelerin işçilere hayat iksiri gibi sunulmuş olması, facianın yaşandığı madeni işleten şirketin ne kadar lakayıt bir işveren olduğunu gösterdi…
Facianın akabinde yazdığım ilk yazıda “Bu bir cinayettir” şeklindeki saptamam, keşke doğru çıkmasaydı…
301 can kaybettik…
Bir televizyon kanalında ekrana getirilen işçiler, yitirilen canların daha fazla olduğunu iddia etti…
Savcılar soruşturmayı bir de bu yönden yürütmeli; bu iddia doğru mu, değil mi ortaya çıkarılmalı….
Yerin altında ölüm kalım mücadelesi verirken insanın ister istemez psikolojisi bozulur. O travmayı yaşayan, farkında olmadan abartılı da konuşabilir; bu olasılık da dikkate alınmalı…
Şirketin elindeki maske sayısı saptanır ve mesai sırasında kullanılmaz olarak kalan sayı da belirlenirse kaza anında ocaklarda kaç işçinin bulunduğu ortaya çıkar…
Bu işi yapmak, deveye hendek atlatmak kadar zor değil!
………………………… ….
Şirketin asıl sahibi “Büyük patron” ortalıkta yok…
Kaçtığı söyleniyor…
Firar etmek, suçu kabul etmek gibi bir şey; ha firar etmişsin ha susmuşsun, ikisi de bir türlü ikrar!
Alnı açık olsaydı yapılan basın toplantısından sonra savcılığa gider, kazaya ilişkin görüşlerini ve bu kadar canının gitmesinin nedenlerini izah ederdi…
Bunları yapmadı, yakasına yapışılır diye derhal Soma’dan ayrıldı, bedenini bilinmez bir yere doğru topukladı.
Yurt dışına çıkmış olmasın!?
………………………… …
Bir yerde okudum; maden şirketinin sahibi firari iş adamı, İstanbul’da bir de gökdelen yaptırıyormuş.
Ancak arazisinin bir kısmını yeşil alan olarak belediyeye vereceğini söyleyip inşaat izni almış ama bugüne kadar bu sözünü yerine getirmemiş. O alan anlaşma gereği imar planında artık yeşil alan olarak yer alıyor ama ortada yeşil alan filan yok….
O gökdelenin projesini de didiklemek lâzım; inşaatta mutlaka proje dışı ilavelere rastlanabilir…
………………………… …
Şurası bir gerçek ki bu madencilik şirketi deve gibi; her yeri eğri büğrü…
Hörgüçü de çok büyük…
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, bu durumdaki bir şirkete el koymayacak mı?
Koyması lâzım, çünkü madenler devlet ve millet malı, korunup kollanmaları gerekiyor…
Maceraperestlere ve kolay para kazanma yollarına başvuran fırsatçılara olanak sağlanmamalı.
Takan işçimiz son nefesini maske yüzündeyken vermiş; takmayan ise taşları yalayarak yaşamayı başarmış…
Uydurmuyoruz, işçiler anlatıyor…
Kullanma tarihi çoktan dolmuş 1983 yılında üretilmiş Çin malı maskelerin işçilere hayat iksiri gibi sunulmuş olması, facianın yaşandığı madeni işleten şirketin ne kadar lakayıt bir işveren olduğunu gösterdi…
Facianın akabinde yazdığım ilk yazıda “Bu bir cinayettir” şeklindeki saptamam, keşke doğru çıkmasaydı…
301 can kaybettik…
Bir televizyon kanalında ekrana getirilen işçiler, yitirilen canların daha fazla olduğunu iddia etti…
Savcılar soruşturmayı bir de bu yönden yürütmeli; bu iddia doğru mu, değil mi ortaya çıkarılmalı….
Yerin altında ölüm kalım mücadelesi verirken insanın ister istemez psikolojisi bozulur. O travmayı yaşayan, farkında olmadan abartılı da konuşabilir; bu olasılık da dikkate alınmalı…
Şirketin elindeki maske sayısı saptanır ve mesai sırasında kullanılmaz olarak kalan sayı da belirlenirse kaza anında ocaklarda kaç işçinin bulunduğu ortaya çıkar…
Bu işi yapmak, deveye hendek atlatmak kadar zor değil!
…………………………
Şirketin asıl sahibi “Büyük patron” ortalıkta yok…
Kaçtığı söyleniyor…
Firar etmek, suçu kabul etmek gibi bir şey; ha firar etmişsin ha susmuşsun, ikisi de bir türlü ikrar!
Alnı açık olsaydı yapılan basın toplantısından sonra savcılığa gider, kazaya ilişkin görüşlerini ve bu kadar canının gitmesinin nedenlerini izah ederdi…
Bunları yapmadı, yakasına yapışılır diye derhal Soma’dan ayrıldı, bedenini bilinmez bir yere doğru topukladı.
Yurt dışına çıkmış olmasın!?
…………………………
Bir yerde okudum; maden şirketinin sahibi firari iş adamı, İstanbul’da bir de gökdelen yaptırıyormuş.
Ancak arazisinin bir kısmını yeşil alan olarak belediyeye vereceğini söyleyip inşaat izni almış ama bugüne kadar bu sözünü yerine getirmemiş. O alan anlaşma gereği imar planında artık yeşil alan olarak yer alıyor ama ortada yeşil alan filan yok….
O gökdelenin projesini de didiklemek lâzım; inşaatta mutlaka proje dışı ilavelere rastlanabilir…
…………………………
Şurası bir gerçek ki bu madencilik şirketi deve gibi; her yeri eğri büğrü…
Hörgüçü de çok büyük…
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, bu durumdaki bir şirkete el koymayacak mı?
Koyması lâzım, çünkü madenler devlet ve millet malı, korunup kollanmaları gerekiyor…
Maceraperestlere ve kolay para kazanma yollarına başvuran fırsatçılara olanak sağlanmamalı.
Bu maden de geri alınmalı!
* * *
SOMA‘da yaşananları Bülent Arınç‘ın ağzından dinlediniz mi?
* * *
SOMA‘da yaşananları Bülent Arınç‘ın ağzından dinlediniz mi?
Dinlemediyseniz çok komik tek kişilik skeçi kaçırdınız demektir…
Birkaç kanal verdi, farklı zamanlarda yayımladıkları için hemen hepsini seyrettim diyebilirim, çok güldüm. Her cümlesinda tutarsızlık “Ben buradayım” diye sırıtıyordu…
Muhteremin hükûmet içerisindeki görevinin, iddiaları kitabına uydurup yanıtlamak ve halkı kandırmaya çalışmak olduğu anlaşılıyor.
Soma’da Erdoğan’ın halkın üzerine yürümesini, yurttaşa yumruk atmasını, yuh çeken bir gence “İsrail dölü” diye hakaret etmesini öyle bir anlattı ki insan ister istemez Başbakan’ın sütten çıkmış ak kaşık olduğuna inandı (!)…
………………………… …
AKP sözcüsü Hüseyin Çelik de, Arınç’ın hükûmet adına yaptığı görevi parti adına yapan siyasetçi.
O da birçok hatayı tevil etmekle görevli kılınmış…
Mesela geçen yıl bu aylarda Erdoğan’ın “İki ayyaşın çıkardığı yasa” sözüyle oluşturduğu cümleyle kimlere hakarete yeltendiğini hatırlayacaksınız…
Hüseyin Çelik de bu çıkışı “Kast-ı mahsusla söylenmiş bir şey değil, lafın gelişi olarak söylendi. Derin manalar çıkartmak doğru değil” diyerek sahiplendi ve Başbakan’ı savunma telaşına düştü…
Buna da tanık olmadık mı!
Başbakan’ın ağzından çıkan sözcüklerin savunması da kala kala bu efendiye kaldı; Başbakan da çıkıp “Ben Atatürk ile İnönü’yü kast etmedim” diyemedi…
………………………… …
Bülent Arınç‘a da, Hüseyin Çelik‘e de, benzer başka siyasetçilere de hatırlatarak uyarı görevimizi yapalım ve muhteremlere “Zırva tevil götürmez” diyelim…
Bunlar götürür sanıyorlar ya…
* * *
ZIRVA üzerine zırva…
Bu defa, yere yatırılan yurttaşı tepen özel kalem müdür yardımcısını, yamuk kafalı bir danışman savundu,“Arkadaşımız kendisini korumak zorunda kaldı” diyerek meşru müdafaa durumunun yaşandığını ileri sürdü…
Bu lafa kargalar gülmüştür, kargalar…
Oysa saldırgan tam o sırada pabucun pahalı olduğunu anlayınca özür mahiyetinde “Sükunetimi muhafaza edemediğimden dolayı üzgünüm” diyerek yediği haltı ikrar ediyordu…
Kargalar buna da kasıklarını tuta tuta gülmüştür…
………………………… ..
Tesadüf bu ya…
Saldırganın üstelik bütün hırsını sağ ayağında toplayarak teptiği yurttaş, Soma Holding’e ait maden ocaklarında çalışan bir işçi değil miymiş…
Günahı ise “Hakkımızı istiyoruz” diye bağırması…
İktidarın işçiler dahil, insanların temel hak ve özgürlüklerine nasıl baktığını görün!
…………………………
Hamuru zırvayla, yalan dolanla, hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasıyla, şiddet ve baskıyla yoğrulmuş bir siyasal topluluğun iktidar olarak kalması siyasetin fıtratına (!) uygun değildir.
Fıtrat diyerek Başbakan’ın kulaklarını çınlatmak istedim!