
Şu “Paralel Yapı” sıktı doğrusu! Başbakan itham üstüne itham yapıyor! Zanlı diye yakalanmış Savcı serbest bırakmış! Demek ki kanunlara göre tutuklu yargılanacak bir hali bulunamamış! Yani kasten böyle bir şeyin yapılması mümkün değil! Mızrak çuvala sığar mı? Sonra insanların suçlu mu suçsuz mu oldukları daha belli değil; sanırım mahkeme devam edecek. Bunun üzerinde “Casusluk” gibi ağır suçlamalarda bulunmak fanteziden başka anlama gelir mi? Çünkü adamların “Casus” oldukları belli ise bu bilgiler doğrultusunda elbette serbest kalmaları, yani tutuksuz yargılanmaları mümkün değildir. Sonra “Casusluk” çok ağır uluslararası deyim. Gerçekten böyle ise artık ülkede yaşanacak hal kalmamıştır ve günden güne insanlar devlete karşı güvenlerini kaybediyorlar. Koskoca Başbakan her gün böyle açıklamalar yapıyorsa iş sanılandan da vahimdir. Hakikatten böyle bir şey yok da iç politika için söyleniyorsa o daha kötüdür.
Bizim Rıza bir hikâye anlattı: Güya Sivas’ta bir adamın kıçına kazık çakmışlar, ”bu gürültü nereden geliyor”, demiş. Evet, gerçekten bu kadar yüksek sesle ifade edildiğine göre bir gürültü var olmaya var ama nereden geliyor?
Her şey 17 Aralık’ta bir kaset ile başladı. Bakanların ve Başbakan’ın çocuklarının elinde milyarla ifade edilen paralar günlük cep harçlığı gibi ele geçirildi. Bu görüntülere “Montaj” dediler ve “Devlet”te revizyona başladılar. Böyle bir revizyon yazık ki çok altlarda görüldü ve ne olduğunu kimse anlayamadı. Halbuki böyle bir dev paralel yapı varsa, her ne kadar en büyük sorumlunun Okyanus ötesinde bulunduğu ifade ediliyorsa da Türkiye’de bir sorumlusu veya başı mutlaka vardır. Böyle bir sorumlunun olmaması mümkün değildir! Şimdi bunu ortaya koymak ve ona göre varsa “Örgüt” şeması oluşturmak gibi bilime de uygun bir yol varken “Haşhaşiler”e kadar uzanan benzetmelerle problemi nasıl çözeceksiniz? Hükümet karşıtı her olumsuzlukta “Anayasa Mahkemesi”nden başlayarak Yüksek Yargı ile oynamak ve bunların görevlerini yeniden tanımlamak nerede ve hangi hukuk devletinde görülmüştür? Şu işi adam gibi ortaya koyar, şemasını çizer, suçları toplar-çıkarırsınız, ondan sonra gerekli ise kanun düzenlemesi yaparsınız! O zaman bu işe kimsenin diyeceği olmaz!
Ortada bir kanunsuzluk varsa, Başbakan’ın kendi sözleri ile “Ne istedilerse verdik” cümlesinden neyi anlıyoruz? Yani bugüne kadar bunlar ne dedi ise yaptık da şimdi ayağımıza dolanıyorlar, demekten başka anlam var mıdır? Herhalde böyle bir yapı varsa bu yapıyı “salya” gibi edebe dahi sığmayan sözlerle ifade etmek çok mu doğrudur? Varsa böyle bir yapıyı muhalefetin oluşturmadığı bir gerçek. İşin içine “Casus” gibi söylemler de giriyorsa, demek ülkede, hem de bir tesadüf mü olduğu bilinmeyen bir güney bölgesinde ortaya çıkmasını ilgi çekici bulmuyor musunuz? Elbette Suriye bataklığından bahsediyoruz! Demek tam içine girmişiz de haberimiz yokmuş! Artık güney illerimiz “Casuslar”ın cirit attığı serbest bölgeler haline getirilmiş!
Şu işin iyice bir anlatılması ve temize çıkması gerekiyor! Böyle suçlamalara dayanan afakî söylemlerle meseleyi aydınlatmak mümkün değildir. Şahsen şunu anlıyoruz: Devletin içinde bir gölge devlet var ve bu işin başı Amerika’da bulunan Fethullah Gülen. Geçmişte hatalar yapılmış iktidar edenler günlük ziyaretlerle bunun elini öpmek için sıraya girmişler, ”Nur”undan faydalanmışlar da şimdi adamların “Haşhaşi” olduğu sonucuna varılmış. ”Nurlu” oldukları dönemlerde bu insanın iyi dediği kişi ve kuruluşlara, bir suç olan ayrıcalıklar tanınarak imkânlar verilmiş! Sonra bir bakılmış ki “Devlet”i ele geçirmişler. Yahu bu adamların hiçbir fonksiyonunun olmadığını seçim sonuçlarını delil göstererek anlatan sizler değil misiniz? Güçleri yoksa koca bir “Devlet”in paralelini nasıl oluşturacaklar? Görülüyor ki nereden tutsanız elinizde kalıyor!
Acaba “Devlet”te yapı değişikliğine mi gidiliyor? Daha Cumhuriyet’in ilk yılların beri ülkemizde “Din-Devlet” ilişkilerinin seyrini çok iyi bilmekteyiz. Zaman zaman kendinden başka güç tanımayan ve tanımaması gereken “Devlet” bu işlere müdahale de etmiş; lâkin devraldığımız siyasi yapı ve gelenek dolayısıyla “Devlet” üzerindeki dinî etkinlik azaltılamadığı için iktidarlar bunlardan faydalanma cihetine gitmiştir. Son elli yılda devleti ele geçirmek için ortaya çıkan din temelli siyasi yapıların da ancak bu şekilde izahını yapabiliriz. Eğer böyle belki 100 yıllık bir tasfiye yapılacaksa o zaman iktidarda bulunan insanların iktidar oluşları ve görüşlerini hiç izah edemeyiz.
Esasında tarih boyunca ta Selçuklulardan itibaren “Devlet” düşüncemizin sıkıntılarını biliyoruz. Selçuklu Sultanları, Abbasi Hilâfeti’nin devlete müdahalesini engelleyemediği için, yine aksi bir dini hareket olan İsmaililerin saldırılarıyla çoğu canlarını vermiştir. İlhanlı Hülagü hem Abbasi, hem de Alamut’u ortadan kaldırarak dinin devlete müdahalesini önlemeye çalışmışsa da, bu sefer de arena evvela Anadolu sonra da Kuzey İran, yani Şah İsmail ile Erdebil’e kaymıştır.
Bu şekilde geniş düşünüldüğünü sanmıyoruz. Çünkü eğer göremediğimiz “Stratejik Derinlik” bu ise bu adamların heykelini dikmek gerekecektir. İyisi mi görüşleri net olarak ortaya konulmayan devlet büyüklerimiz yerine şu işin doğrusunu yine Fethullah Gülen Hocaefendi dosdoğru anlatsa da biz de öğrensek! Gerçekten Türk Devlet yapısını hedef alan bir “Gölge Devler Var mı”, amacı nedir? Gülen Halife mi olmak istiyor? Yoksa bir paylaşım kavgası mı var? Hükümet boyuna suçlamalarla uğraştığına göre bu işin doğrusunu öğrenemeyeceğiz! Hocaefendi artık “Hain-Haşhaşi-Casus” gibi çok ağır ve düzgün düşünen bir insana söylenmeyecek ifadelerden alınarak, bizatihi doğruyu ortaya koymalıdır.
İnsan “Devlet” adına endişelere de düşüyor. Çünkü böyle tehlikeli işlerin içinde mutlaka dış güçler de vardır. O zaman tehlikenin boyutlarını hesap dahi edemeyiz. Şahsen bu kör döğüşünde taraf olmak istiyorum ama olamıyorum. Çünkü tam ve gerçek anlamıyla bir muamma hâline dönüştü. Bir tarafta iktidara emanet ettiğimiz “Devlet” diğer tarafta “Hizmet Hareketi” ile hakkında kötü düşüncelere sahip olamayacağımız “Gülen Hareketi”! Türklüğün bu coğrafyada özellikle hiçbir dış güç etkin olarak görmek istemiyor. İslâm Dünyası’nın tıpkı Hristiyanlar gibi huzur içinde olmasını arzu eden bir Allah’ın kulu bile yok! Arapları kimse hesaba katmıyor. Bütün bu tarihi sebepler yüzünden şimşekler Türkiye üzerindedir ve hesaplar da sanırım buna göre yapılıyor. Evet ne yapmalı nerede yer almalıyız?
Sağlıcakla kalın.