“Ak-İslâmcılık” öncesi Türkiye’yi şimdilik bir tarafa bırakın! Esas “Mûtedil İslâmcı” olan Turgut Özal’dı; fakat batılılar kalktılar, Tayyib Bey ve kadrosu için “Ilımlı İslâm” nitelemesini yaptılar. Başlangıçta henüz medya üzerinde iktidar baskısı oluşmamışken, Sayın Başbakan’ın Türkiye’de geçmiş İslâmi hareketler içindeki durumu ve konumu uzun uzadıya ortaya kondu. Hatta bugün Ortadoğu’nun en büyük aktörü olan El-Kaide’nin çekirdeği Afganistan Taliban Hareketinin yaratıcısı İranî (Tacik-Fars) asıllı Gulbettin Hikmetyar’ın dizi dibinde çekilmiş resimleri bile yayınlandı. Bunlara karşı “Biz değiştik” faslından yurt içi ve yurt dışı turları başladı. Aslında Avrupalı dostlarımız her şeyi biliyorlardı; ama tek süper güç ABD, İslâm Dünyası’na karşı oyunu “İslâm” ile oynamayı ana politika olarak benimsemesi sebebiyle işi Türk kamu ısınana kadar beklemeye bıraktılar. Tasarlandığı gibi de oldu; Tayyip Bey’in üst-üste baskın bir oy potansiyeli ile seçim kazanması, ”değiştik” dolmasının yutulduğu anlamına geliyordu. Aslında değişen filân yoktu, her şey olduğu yerde duruyordu ve kafa o kafa idi.
Avrupa, İslâm’ın devlet düzeni olmasına ne kadar karşı olursa olsun ABD’nin hatırı için en azından çekimser davrandı ve Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkilerini çok kısa süre içinde bloke etti. Şartlar ne olursa olsun Osmanlı örneğinde olduğu gibi böyle bir devlet şekline onların marifeti ile son verilmişti. Gerçekten Osmanlı’dan sonra İngilizler ve Fransızlar, Türkiye’den koparılan başta Mısır olmak üzere, Irak-Suriye-Filistin-Suudi Arabistan-Ürdün-Yemen ve Kuzey Afrika’da hiçbir zaman “Siyâsi İslâm”a dayalı idareler kurdurmadı. İslâm coğrafyasında “Fundamentalist” yâni “Köktendinci” düşünceler görülmesine rağmen hiçbir vakit devleti ele geçirecek güce ulaşamadılar.
Avrupalılar, İslâm’ı Türkler vasıtasıyla öğrendiler. Hatta İslâm inceleme ve araştırmaları 19.yüzyılda başlayan “Oryantalizm” yâni “Şarkıyatçılık”ın bir şubesi olarak telâkki edildi. Üç aşağı beş yukarı bugün dahi böyledir. Her ne kadar Musevi kökenli bazı Avrupalı ilim adamları sırf Hz. Muhammed’i hırpalamak için İslâm tarihini Arapların şovenliği ile izah ederse de, bunların sayıları fazla değildir ve hâkim kanaat, İslam’ın Türk gözü ile görülmesidir. Bu yönü ile bakarsanız 1000 yıldan beri dâhil olduğumuz ve zaman zaman da ikiyüzlülüğünden şikâyet ettiğimiz batılılık serüveninde yerimiz hiç de kötü değildir. Bu bakımdan bütün kusur ve eksikliklerine rağmen “Oryantalistler”in Türk tarihi ve Türkoloji’ye hizmetlerini katiyen inkâr edemeyiz. Bugünkü İngiltere’de, İngiliz Hindistan’ı üzerine araştırmalar yapan “İsmailiyye Enstitüsü” bile Türk Müslümanlığı, kültürü ve tarihi nazarında çok derinliği olmayan bu mezhebi bile son yıllarda Türk gözü ile tetkik etmeye başlamış ve pek faydalı sonuçlar ortaya koymuştur (F. Daftaray).
Amerika ise Avrupa’nın tam tersini yapmıştır. Hâlâ bugünkü Amerika’da Türk tarihi ve Türkoloji araştırma ve çalışmaları İslâmi araştırmaların pek çok gerisindedir. Yüzlerce Üniversite ve Enstitü’de binlerce İslâmi araştırma yapılmakta ve İslâm ülkeleri ile İslâm dünyasına yönelik politikalar üretilmektedir. Bu çalışmalarda maalesef kullanılan Türk argümanlar azdır. Her ne kadar son yıllarda ABD’de bir Asya ve Orta Asya ilgisi peyda olmuşsa da yeterli çalışma ve materyallerden yoksundur. Geç dönem Emeviler ve erken dönem Abbasiler devrinde Türk düşünce adamlarının İslâm’a duhulü, Türk Müslümanlığını çözmek için yeterli değildir. Çünkü Türk Müslümanlığının gövdesi Selçukî ve Osmanlı devirlerinde, idraksizlerin düşüncesinin tersine, kafası Cumhuriyet Türkiye’sindedir. Amerika, kulağını yanlış eli gösterdiği için, genellikle Musevî ilim adamlarının çalışmalarından mülhem İslâm siyasetleri de, onları sürekli kayaya oturtmaktadır. Bu bakımdan ABD’nin ortaya çıkışından bu yana, İslâm Dünyası’na yönelik, ürettiği politikaların hiçbirinin doğru olduğu söylenemez. Çünkü bu politikalarda Musevî inancının Arap ve İslâm düşmanlığı hırsı ile intikam düşünceleri yatmaktadır. İşte şimdi, özellikle bu “Ilımlı İslâmcılar” döneminde siz bu siyaseti, 1000 yıldan beri yüzü batıya dönük Türkler ve Türkiye’ye uyarlayıp onları da bir Arap ülkesi konumuna oturtursanız, İslâmiyet sadece kendi dünyasını oluşturan bölgede değil, dünyada en büyük tehlike durumuna gelecektir. Avrupa’nın Atatürk ve Türk Milliyetçiliği penceresinden seyrettiği ve değerlendirdiği İslâm’ın ne batıya, ne doğuya, ne ABD’ye, ne de dünyaya kendi içinde veya dışında hiçbir zararının dokunduğuna dair en küçük hâdise gösterilemez. Hele hele Türk Müslümanlığında, özellikle Müslüman olmayanlara, yani Hristiyanlara yönelik bir terör vak’ası yoktur. Çünkü “İslâm ve Terör” Türk Müslümanlığında yan yana gelmez. Hristiyanlıkla Müslüman Türklüğün Anadolu-Mısır-Suriye-Filistin-Mezopotamya’da uzun bir geçmişi vardır. Dini sebeplerle hiçbir Musevî ve Hristiyan’ın burnunun kanamasına bile müsaade edilmemiştir.
“İslâm” ve “Terör” deyimlerinin yan yana gelmesi bile Müslümanlar için haysiyet kırıcıdır. Ama ne yazık ki Arapların içlerinden Hz. Muhammed’i çıkarmak gibi büyük bir hizmete karşılık, kendilerine ve kendi dilleri ile gönderilen böyle yüce bir dine bunlar kadar ihanet eden, Allah kelâmını rezil eden başka bir millet de yoktur. İşte İslâm içinde ilk ve son “Terör” mucidi de bunlardır. Bu konuda sırf tefrikacılığı tasdik ve sürdürme sebebiyle, Arap’ın gözü ile “Acemi İslâm” Farsları da dâhil edebiliriz. Tek milletli İslâm devrinde Arap-Emevi teröristler, üç milletli Abbasiler dönemi sonunda da, Alamut’un Fars asıllı Hasan Sabbah teröründen İslâm’ı ve dünyayı Türkler kurtarmıştır.
Ne yazık ki, ABD’nin Türkiye’de çalışacak kendine en yakın unsur olarak bulduğu insanlarla “İslâmi” değerlendirmede bir düşünce farkları yoktur. Amerika’nın 100 yıl evvel Türkiye’ye biçtiği gömlek “mandacılık” idi. Ve böyle bir idare de, genel olarak milliyeti ve milliyetçiliği kabul etmeyen, ayaklar altına alan bir zihniyetin mensubu olarak “İslâmcılar”a ve kimlik problemi olanlara dayanıyordu. İşte bugün de aynıdır ve değişen bir şey yoktur. Fakat Türk insanının şu anda çok özendirildiği “İslâmi terörizm”e müdahil olması, sadece bölgenin değil dünyanın cehenneme çevrilmesi ile sonuçlanır. Ne yazık ki ABD her zamanki gibi yanlış hesaplar yapıyor. Hâlbuki Atatürk ve Türk Milliyetçiliği Türkiye’si hiçbir zaman ABD’nin ayağına bağ olmamış, her zaman dünyadaki saygın mevkiini şimdiki gibi ABD gölgesinde ayaklar altında çiğnetmemiştir.
Türk Milliyetçileri akıllı ve samimi Müslümanlardır. Hz. Peygamber’in methi ile mükâfatlandırılan, İstanbul’u fetheden kumandanın övüldüğü nesildendir. Şimdi “Milliyetçilik” kelimesi ile birlikte ayaklar altına alınan ”Türk” gibi mübarek bir ada böyle bir muameleyi lâyık görenlerin Müslümanlığı da, insanlığı da elbette tartışılacaktır. Çünkü Hz. Muhammed’in iyi duygularla telâffuz ettiği “Etrak “adının geçtiği her cümlesi, Müslümanlar için hadis-i şerif hükmündedir. Ne yapalım adamın aklı o kadar eriyor, o kadar okumuş, tarih tanımamış, İslâm medeniyetinden de habersiz ve nasipsiz. Allah hidayet vere!
Esen kalın.