Ali BADEMCİ
Dün “Ülkücülükte İnce Ayar” başlıklı bir yazı yazmıştım; maşallah arkadaşlarımız Sosyal Medya’da, anlayabildiğim kadar ile, bu çok kaliteli ve o kadar da seviyeli bir tartışma başlatmışlar. İşte istenen ve özlenen tablo budur; daima nezaket ve ahlâk kuralları içinde kalarak önce kişiliklerimizde ülkücülük yapmalıyız. Şahsen ömür boyu bu kurallara uymaya çalışmış ve etrafımıza da böyle olmayı tavsiye etmişizdir.
Şahsım ile ilgili tespitlerin hepsi doğrudur; hakikaten Yakub’un vasıflandırdığı kadar heyecan taşırım. Düşündüğüm ve doğru bulduğum her şeyi de yazarım. Bunun parti, pırtı ve hiziplerle ilgisi olmaz. Çocukluğumdan beri Türkçü Ekol’de sayılırım; hiç parti işlerine bulaşmadım. Emir Timur’a çok muhabbetim olmadığı için Özbekler, “Bu adam Türkmencidir” diyorlar; yıllarca Sovyetçi Özbek yazarları, “Türkeş’in Köpeklerinden” diye yazdı. Lâkin bunlara aldırmadım ve Özbekliğin hiç bilinmeyen, delilleri de komünistler tarafından yokedilmiş yiğitlik devresi Basmacılar ile ilgili en hacimli ve belgesel yayını oluşturmaktan geri kalmadım; şimdi Özbeklerin çoğu bu noktaya gelmiş durumda. Ortalama ayda 500 mesaj alıyorum ve hepsine de cevap veriyorum.
80 vahşetinde hesabımı vermişlerdenim; hiçbir şekilde hâlâ faal politikada yoğum. 25 yılda biriktirdiğim, yarım kalan çalışmalarımı 2008’den itibaren bir iki yayınlıyorum; fikirlerimi benimseyenler davet ederse icabet ediyorum. Şahsiyet yapmış olmayalım ama TRT’de bile Turancı olduğumu bu padişahlık döneminde bile söyledim. MHP beni hep muhaliflerin hanesinde görmüştür; lâkin AKP’ye giden arkadaşları en fazla ben tenkit etmişimdir; mantıklı da olsa, mantıksız yanları da bulunsa referandumda, paşalar gibi muhaliflere sırt dönerek partimin kararına uymuş, Hayır oyu kullandığım gibi evetçiler’e de ateş püskürmüşümdür. Partimin rızası dışında gelişen aydınlar bildirisine ilk imza atanlardanım; fakat merkezci olamam, bu benim elimde olan bir şey değildir. Türk Ocakları Kurultayı’nda kimseye karışmadım ama o manzaraları tasvip etmediğimi de yazdım. Bunda ne gibi bir sakınca var? İlk MHP kurultayında sandalyeler havada uçuşunca bir daha Kurultaylar’a gitmemeye karar verdim. ”Parti dışında kaldılar” diyenler oldu; varsın desinler! Genç arkadaşlara Kafalılar’la “araya girmeyin” ricasında bulundum; dinlemediler.
Ülkücülük adı altında kim bizi yanlış yola sürüklerse kalemimle karşı çıkar, sonra da büyüğümse ellerini öperim! Bunda ne beis var? Sitayişlerimizi tartışın ama çok da araya girmeyin derim, netice olarak biz ülkücüler ayrılmaz bir bütünüz. Şu noktada yanlış yapmayalım ki, MHP yönetimini tenkit ettiğimiz zaman iyi, yanlarında olduğumuz zaman kötü mü oluyoruz? Herkesin bir görüşü var, herkes kötü de olsa, içlerindeki namusluinsanı ben seviyorum; benim aşkımdan kime ne? Bu iş gönül meselesi! Kimseden hamdolsun kuyruk acım yoktur. Geçenlerde çok değerli birkaç dostum, özelden mesaj atmış ki ”Genel merkez ile bu kadar tepişip, siyasi hayatınızı riske etmeyin” diyorlar. Arkadaşlar, ben bir fukara adamım, öyle siyasi hayat gibi endişelerim yoktur. Belli bir yaştan sonra ne güzel olunur, ne zengin, ne de siyasetçi! Her şey zamanında ve mekanında yapılır; artık bu işleri çoktan aştık!
Ben tarihçi değilim; öyle sananlar var; gazeteciyim. Akademisyen dostlar ve meslekten arkadaşlarım, bu kadar politize görülmememi tavsiye ederler. Politize olma aşkım yazılardadır, kitaplarım da asla! Ama şuna inanıyorum ki, bizi var eden ülkücülüktür, onun yüzü hürmetine hürmet görüyoruz! Şahsen benim, anam soğan babam sarımsaktır; ne ağa, ne paşa, ne de beyzadeyim, sadece ülkücüyüm ve MHP’liyim. Ülkücülüğün başka adresi de yoktur: Biz böyle öğrendik. Eleştirin ama kızmayın!
Saygı ve sevgi ile..