Ali BADEMCİ
Şu hakikati mutlaka Kürtlerin kabullenmesi şarttır; Türklerden önce bunların bugün bulundukları coğrafyada ve Anadolu ile Suriye’de hiçbir varlık gösteremedikleri, nüfuslarının buna yetmediği, kesinlikle ve özellikle Hristiyan devirlerde varlıklarına müsaade bile edilmemiştir. İster İran, ister Bağdat, isterseniz Anadolu devletlerinin milliyet gözetmeden tarihlerini inceleyiniz, katiyetle Kürt varlığını göremezsiniz.
Elimizde Gürcü ve Ermenilerin sağlam tarihi kayıtları vardır; kesinlikle İslâmiyetten önce Kürtler, Ermeni tarihinin yanına bile yaklaşamamışlardır. Siz öyleKadim Millet fantezilerini bırakın, tarihin ispatlı kaynakları ile konuşun. Arkeolojik müşahedeler tek başına tarihi kayıt olamaz; insanlar daima kendilerinde asalet aramış ve bir takım şeyler de uydurmuşlardır; bunlar efsane olmaktan ileri gidemez. Şerefhan’ın Şerafname’si ilk Kürt tarihi olarak kabul edilir; bu kaynağa baktığınızda, Kürtler adına İslâmiyet’ten vaz geçersiniz; çünkü Hz. Muhammed onları lânetlemiştir. Elbette bu da efsanedir; böyle şeylerle tarih oluşturulamaz. Elinizde sağlam bilgi ve belge yoksa aynen şimdiki gibi bir takım mihrakların oyuncağı olursunuz.
Kürt adının Türklerin bu coğrafyaya gelişleri ile yakından ilgisi vardır; çünkü Abbasiler devrine kadar Arapların egemenliği altında yaşayan hiçbir millet kendini ifâde edemiyor ve ana dilini bile konuşamıyordu. Fakat Selçuklu Tuğrul bu uygulamayı en evvel Ortadoğu’da kaldırdı ve yerlilerden özellikle Hristiyan unsurlar kendi kültürlerini ifâde etmeye ve ana dillerini konuşmaya başladılar. İşte asıl Kürt gerçeği budur ve ancak bu tarihten sonra Suriye, Anadolu ve Irak’ta bazı dağlara Kürt Dağı denilmeye başlamıştır. Selahiddin Eyyübi Kürt müdür; Arap tarihçi ve bilgin İbni Haldun’a göre Arap’tır ve Haldun’da onun Arap şeceresini de bulabilirsiniz. Fakat Türk müverrihlere göre Eyyubî Kürt asıllı olmasına rağmen büyük ihtimalle Kürtçe dahi bilmiyordu ve Türkmen Zengi âilesinin çocukluğundan beri evlâtlığı durumundaydı. Hayatında hangi sebeple olursa olsun Kürtlerle iyi geçinmek gibi bir eğilim var; onlardan ordu kurmaya çalışmış, maalesef dikiş tutturamayınca “En iyi asker Türkmenlerdir” demiştir. Kürtlerle Eyyubi’nin iyi münasebetler kurmasını, onun Kürt olduğuna delil saymak kesinlikle mümkün değildir; çünkü kendinden sonra birçok Türk, Moğol, Arap kumandan da aynı şeyi yapmıştır.
Kürtlerin Türkmen devirlerinde şahsiyet bulduğu gerçeğini göremezsek mesele hakkında yanlış kanaatlere sahip oluruz. Elbette onlara böyle bir hakkı teslim ederken iane şeklinde görmek şovenliktir; çünkü Kürtlerle Türkmenler bu bölgede kaynaşmıştır. Suriye Valisi Ahmet Cevdet Paşa’nın Tezakir’inde, Ekrad-ı Türkman veEkrad-ı Etrak deyimlerine bilhassa bakınız! İlkinde Türkmen Kürdü, ikincide ise Türk Kürdü ifâdeleri kullanılıyor. Bunlar kesinlikle etnisite ifâde etmiyor; çoğu zaman Kürtlerin şahıslarında dağlarda yaşayan Türkmen veyaTürk’e de Kürt deniliyor. Bugün bu gerçekler iyice siyaset bataklığına çekilmiş Kürtler tarafından görmemezlikten gelinebilir; lâkin ne yapalım hakikat budur! Türkiye’de uzun yıllar kalarak saha çalışmaları yapan İrene Melikof, ”Uyur İdik Uyardılar” eserinde, Kürt deyiminin Türk etnolojisinde çoğu zamanlar etnisite ifade etmediğini ve Anadolu’da sarp dağlarda bulunan Tahtacılar anlamında Alevi Dağ Türkmenlerine Kürt dendiğini tespit ettiğini yazıyor. İşte Kürt gerçeğinin bir yüzü de budur!
Elbette gerçek de olsa, Kürtlerin Türk olduğunu savunmuyoruz; çünkü kabul etmiyorlar; ne diyorlarsa onu kabullenmek durumundayız. Lakin Kürtler Moğollar’dan daha Türk’tür demekten de kendimizi alamıyoruz ve millet olarak içinde bulundukları hâle, belki de kendilerinden fazla biz üzülüyoruz!
Bugün Kürtler, Anadolu’nun her yanına yayılmış ve hiçbir dönemde sahip olamadıkları göç ve yerleşme hürriyetine sahiptirler. Doğu ve Güneydoğu’da istikbalde bir ayaklanmanın tecrübelerinin yapıldığı devlet görevlileri tarafından ifâde edilmektedir. Hâlbuki doğunun dışında bulunan Kürtlerin sayısı bunlardan çok fazladır ve çoğu da siyasi Kürtçülüğü reddetmektedir. İktidar partisine ve az da olsa muhalefete oy verenlerin de durumu budur. Kürt siyasi hareketinin 2011 genel seçimlerindeki durumunu baz alırsak Diyarbakır’ın %61,68 oranının 419.000, fakat İstanbul’da %5,4 nisabının 425.000 oya tekabül ettiğini görebiliriz. Göç yolu ile gelenlerden Adana 93.000 oyla %7,95, Mersin yine 93.000 oyla %9,65, Şanlıurfa’da %26 ile 183.000, Gaziantep 44.000 oy ile %5,38’dir. Biraz da meseleyi bizler kafamızda büyüterek siyasi Kürt hareketine âlet oluyoruz; hiç de güney illeri Kürk illeri olmamıştır ve Güneydoğu Anadolu tek başına Kürtlerin siyasi coğrafyası olamaz. Gerçeği görmek zorundayız.
Sağlıcakla kalın.