SAFTER TANIK
-5-
1982 Meksika Mali Krizi
Meksika; Ağustos 1982’de, bankacılık sisteminin çöküşü ile borçlarını ödeyemez bir hale geldi.
Sınıflar Arası Kavga ve Sınıfların Eşitliği İlkesi
Meksika; 1910 devrimi sonrasında, “1917 Anayasası’ndaki sosyal sözleşme hükmü gereğince”, tek partiye dayalı, parlamentoda sermaye-esnaf-serbest meslek sahibi-işçi-köylü-ordu ve bürokrasinin eşit temsil edildiği, Korporatist demokratik bir parlamenter başkanlık sistemini tercih etti.
Siyasi Sistemin İnşasının Gecikmesi
1917 Anayasası’nın öngördüğü siyasi sistem; Kilise-devrim çatışması, Ordu ayaklanmaları ve ABD ile olan anlaşmazlıklar nedeni ile bir türlü inşa edilemedi.
Siyasi Sistemin İnşa Edilmesi
Siyasi gerginliğin bitişi ile başkan olan Plutarco Elias Calles, 1929’da; tüm sosyal sınıfların, parlamentoda eşit olarak temsilini sağlamak amacı ile Ulusal Devrimci Partisi’ni (PNR) kurdu.
Soldan Bir Başkan
1934’te; Parti’nin sol kanadı adayı Lazaro Cardenas; seçimi kazanarak, devlet başkanı oldu.
Başkan Lazaro Cardenas; toprak reformunu gerçekleştirdi, yabancı petrol şirketlerini millileştirdi, işçi ücretleri ve sosyal haklar ile de iyileştirmeler yaptı.
Siyasi Güç Dengesinin Bozulması
Başkan Lazaro Cordenas; 1938’de, bürokrasi-işçi ve köylü sınıfını öne çıkarmak amacı ile Ulusal Devrimci Partisi’nin (PNR) yerini alan Meksika Devrimci Partisi’ni (PRM) kurdu. Bu da; diğer sosyal sınıfların tepkisine yol açtı.
Sınıflar Arası Çekişme ve Uzlaşma
Bürokrasi ile işçi ve köylü sınıfının, Parti içinde üstün bir konuma gelmesi; diğer sosyal sınıfların tepki göstermesine, diğer sosyal sınıfların tepki göstermesi de; 1946’ya kadar varan bir Parti içi güç mücadelesine neden oldu.
1946’da; Meksika Devrimci Partisi’nin (PRM) yerini alan, tüm sosyal sınıfların eşit kabul edildiği Kurumsal Devrimci Parti’nin (PRI) kurulması ile de uzlaşma sağlandı.
Birinci Meksika Mucizesi
Meksika; 1955-1970 döneminde, devletin plan ve programları dâhilinde, ülkenin temel mal ve hizmetlerinin üretilmesine yönelik, KİT’lerin aktif rol aldığı, özel teşebbüsü de teşvik eden bir karma ekonomik model ile ortalama % 6,7’lik bir büyümeyi gerçekleştirdi. Ortalama enflasyon ise % 3,8’de kaldı.
Bunun için; tasarruf sahibine pozitif faiz veren, sermayeyi düşük vergilerle teşvik eden, yatırımcıyı gümrük duvarıyla koruyan, bütçe açığını da düşük tutmaya çalışan bir mali-ekonomik politika izlendi.
Pozitif faiz; tasarrufun artmasına, tasarrufun artması; sermaye birikimine, düşük vergi–sabit kur-gümrük koruması; sermayenin üretime dönük yatırıma dönüşmesine, KİT’lerin yanı sıra sermayenin yatırıma girişmesi de; ekonominin hızlı bir büyüme sürecine girmesine yol açtı.
Gelir Dağılımı Tartışması
1955-1970 dönemindeki ekonomik başarıya rağmen, en fakir % 20’nin; milli gelirden % 3,4’lük bir pay almasına karşılık, en zengin % 20’nin; milli gelirden % 58’lik bir pay alması gelir dağılımı tartışmasını doğurdu.
Sağ kanat; gelir dağılımındaki bozulmayı, hızlı nüfus artışı ve kırsal kesimden kentsel kesime doğru yaşanan yoğun göçe bağlarken, sol kanat ise; bunun, izlenen mali-ekonomik politikadan kaynaklandığını ileri sürdü.
Paylaşımcı Kalkınma Modeli
1970’te; Parti’nin, sol kanadı adayı Lois Echeverria; seçimi kazanarak devlet başkanı oldu.
Başkan Lois Echeverria; “Paylaşımcı Kalkınma Modeli” denilen sosyal ağırlıklı bir mali-ekonomik programı uygulamaya koydu.
Büyümede kamu yatırımlarını öne çıkaran, istihdam yaratmayı, eğitim sağlık harcamaları-maaş ve ücret artışı ile de gelir dağılımını düzeltmeyi hedefleyen bu program; hedeflenen vergi artışının sağlanamaması sonucu, bütçe açığının anormal büyümesi ile başarılı olamadı.
Paylaşımcı Kalkınma Modelinin başarısız bir sonuç vermesi; Meksika’nın IMF kıskacına girmesine, Meksika’nın IMF kıskacına girmesi de; Paylaşımcı Kalkınma Modelinden vazgeçilerek, IMF’nin önerdiği “sıkı para ve maliye politikası ile sermaye hareketini serbest kılan” istikrar programı uygulamasına geçilmesi gibi bir sonucu doğurdu.
İkinci Meksika Mucizesi
1977’de, Parti’nin sağ kanadı adayı olarak başkanlık seçimini kazanan Lopez Portillo; zengin petrol yataklarının keşfi, artan petrol fiyatı, ABD bankaları ve uluslararası sermaye piyasasının ülkeye sunduğu sınırsız kredi limitine dayanarak, büyük ölçüde kamu yatırımlarına girişti, özel sektörü teşvik etti, askıya alınan sosyal programın da tekrar uygulamasını başlattı.
Kamu ve özel sektörün borçlanması ile ülkeye giren bol para; ülkenin para birimi olan pesonun aşırı değerlenmesine, pesonun aşırı değerlenmesi; ithalatın patlamasına, ithalatın patlaması; üretimin cazip olmaktan çıkmasına, üretimin cazip olmaktan çıkması da; ekonominin tüketim-rant-borçlanma eksenli bir şekle dönüşmesine yol açtı.
Bankaların, uluslararası mali piyasadan kolaylıkla sendikasyon kredisi bulması ise; kredi vermede ölçüyü kaçırmasına, kredi vermede ölçüyü kaçırması da; batık kredilerin artışına neden oldu.
Kendisine sanal bir refah sağlayan, tüketim-rant-borçlanma eksenli bu ekonomiden, Halk; memnundu, bunu; “İkinci Meksika Mucizesi olarak değerlendirenler” olduğu gibi, “Meksika’nın; gelecekte, sanayileşmiş ülkeler arasında yerini alacağını da” söyleyenler vardı.
Borçlanma İle İlgili Tartışmalar
Meksika’nın bu çarpık ekonomik büyümesi; çoğunluk tarafından savunulurken, azınlık tarafından da eleştirilmiş.
Eleştirenler; “Meksika’nın dış borç stokunun, milli gelire olan oranının % 54,3 olmasını” yüksek bulurken, karşı çıkanlar ise “Bolivya’nın % 114,8, Arjantin’in % 83,9, Şili’nin % 76,7 olan dış borç yükünü” örnek göstermiş.
Sermaye Operasyonu ve Hayal Kırıklığı
1981’de, Ronald Reagan’ın ABD başkanı olması ile öne çıkan yeni liberal düşünürlere göre; ABD ekonomisindeki durgunluğun esas nedeni, küresel ekonomideki durgunluktu. Küresel ekonomideki durgunluk ise petrol fiyatının yüksek oluşundan kaynaklanıyordu. Bunun için de petrol fiyatının düşmesi gerekiyordu.
ABD hükümeti; herkesin beklentisinin aksine sıkı para ve maliye politikası uygulamasına geçti, FED ( ABD Merkez Bankası) başkanı Paul Volcker da “parasal daralma” kararı aldı.
Paul Volcker’in “parasal daralma” kararı; uluslararası mali piyasada kredi faizinin yükselmesine, uluslararası mali piyasada kredi faizinin yükselmesi; petrol fiyatının düşüşüne, petrol fiyatının düşüşe geçmesi de; başta Meksika olmak üzere petrol ihraç eden ülkeler ile az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışına yol açtı.
Meksika; hem petrol fiyatının düşüşünün doğurduğu gelir kaybı ve sermaye çıkışına, hem de ABD ekonomisinde oluşan durgunluktan etkilenerek ihracat kaybına uğradı.
Sermaye Operasyonuna Moratoryum İle Cevap Vermesi
Ağustos 1982
Sermaye çıkışı; Meksika bankalarının kaynak açığı vermesine, Meksika bankalarının kaynak açığı vermesi; kamu ve özel sektörün uluslararası mali piyasada yeni kredi arayışına, kamu ve özel sektörün uluslararası mali piyasada yüksek faizle de olsa yeni kredi bulamaması ise; kamu ve özel sektörün ödeme sıkıntısına girmesine, bankacılık sisteminin kilitlenmesi ile de ciddi batık kredisi olan 18 bankanın batmasına neden oldu.
Sermaye çıkışı ve uluslararası mali piyasada yüksek faizle de olsa, yeni kredi bulamamayı bir sermaye operasyonu olarak değerlendiren hükümet de; dış borç ödemelerini, ertelediğini ilan etti.
Portillo’nun Uluslararası Sermaye ve Bankaları Suçlaması
Devlet Başkanı Lopez Portillo; “ uluslararası sermaye ile bankaları, mali krize sebebiyet vermekle” suçlamış.
Kriz öncesinde; 20-22 milyar doların ülkeyi terk etmesi, bankaların kredi vermede ölçüyü kaçırması, O’nu haklı çıkarsa da, 1982 Meksika mali krizi; reel olmayan, popülist mali-ekonomik politikalar ile uluslararası sermayenin kontrolsüz giriş ve çıkışının doğurduğu refah ve çöküşün ilk örneğidir.
1982 kriz sonrasında, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na hitaben yaptığı konuşmada da bunu itiraf ediyor.
Krizin Küreselleşmesi
Uluslararası sermaye; 1982 Meksika mali krizi ardından, artan hızda az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden çıkarak ABD, İngiltere vb ülkelere yöneldi. Bu da; çok borçlu az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için, yüksek faiz ve kredi bulamama gibi yeni bir sorunu doğurdu. Bunun üzerine; Brezilya, Arjantin, Venezüella, Bolivya, Filipinler ve Sudan başta olmak üzere bir dizi az gelişmiş vegelişmekte olan ülke de dış borç ötelemesini istedi, aksi halde borç ödemelerini askıya alacağını bildirdi.
Krizin Küresel Boyutu ve Nedeni
1970’in başında; az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin, dış borç stoku; 100 milyar doların altındaydı.
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin dış borç stoku; 1973 ve 1978 OPEC petrol krizi ile hızlı bir artış göstererek, 1980’de; 565 milyar dolara, 1982 sonunda da; 800 milyar dolara ulaştı.
Küresel durgunluk ile 1973 ve 1978 OPEC petrol krizi; bunun nedeni olarak görülüyorsa da, en önemli nedeni ise uluslararası sermayenin spekülatif hareketiydi.
Borç Tuzağı
1970’in başından itibaren, başat 7 Amerikan bankası ile Amerikan bankalarının % 75’i; vergi-faiz-sabit kur avantajını dikkate alarak, başta Latin Amerika Ülkeleri olmak üzere, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin maliye yönetimine, artan ölçüde kısa vadeli kredi vermeye başladı.
Bu durum, hükümetler için; bütçe ve cari açığı kapamada kolaya kaçma, bankalar için de; garantili bir kazanç kapısıydı.
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler; zaman içinde kısa vadeli dış kredilere adeta bir gelir kalemi gözü ile baktı, durgunluk ile kötü ve popülist maliye politikalar sonucu ortaya çıkan bütçe ve cari açıkları kapamada sık-sık buna başvurdu.
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin, bütçe ve cari açıkları kapamada sık-sık kısa vadeli dış kredilere başvurması; daha fazla kısa vadeli dış kredi kullanılması ile daha yüksek faizin ödenmesine, daha fazla kısa vadeli dış kredi kullanılması ile daha yüksek faizin ödenmesi de; “borç batağı” denilen kısır bir borç döngüsünü doğurdu.
Kriz
1973-1978 OPEC petrol krizinden; petrol ihraç eden ülkeler ile petrol ticaretini elinde bulunduran sanayileşmiş ülkeler karlı çıkarken, petrolü olmayan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ise 260 milyar dolarlık ek maliyet sonucu ciddi cari açıklar verdi. Kriz; bu gibi ülkeler için, adeta bir yıkım oldu.
Petrolü olmayan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ciddi cari açıklar vermesi; “her ne pahasına olursa olsun” dış krediye ihtiyaç duymasına, dış krediye şiddetle ihtiyaç duyması; yüksek faiz ile kısa vadeli borçlanmayı kabullenmesine, yüksek faiz ile kısa vadeli borçlanmayı kabullenmesi de; kısa vadeli dış borçlarının hızla artmasına yol açtı.
Spekülatif Sermaye Hareketleri
Petrol ihraç eden az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler; petrol fiyatının yükseliş trendine girmesi ile Amerikan bankaları ile uluslararası sermayenin akınına uğradığı ülkeler olurken, petrol fiyatının düşüşü ile terk ettiği ülkelerin başında yer aldı.
Devalüasyon ile Batık Bankaların Devletleştirilmesi ve Döviz Kontrolü
Hükümet; maliye ve ekonomideki kilitlenmeyi çözmek için, % 130,1 oranında devalüasyona gitti. Bu, sanal refaha alışmış halkın; “gerçeğe dönüşü, fakirleşmesi ve tasarruf sahibinin de tasarrufunu yitirmesi” demekti.
% 130,1 oranındaki devalüasyona rağmen; maliye ve ekonomideki kilidi çözemedi. Zira dış ödemeler; 6,2 milyar dolar açık vermiş, döviz rezervi; 0,8 milyar dolara kadar düşmüş, üretim ve ithalatta ise önemli sorunlar baş göstermişti.
Halktan ve uluslararası çevreden gelen yoğun baskılar karşısında; 18 bankayı devletleştirerek mevduat ve dış krediye güvence verdi, sermaye çıkışını önlemek için de döviz kontrolünü getirdi.
Harvard’lı Bir Başkan
Harvard Üniversitesi kamu yönetimi bölümünde yüksek lisans öğrenimi görmüş olan, 1979’dan itibaren hükümetin planlama ve bütçe bakanlığı görevini yürüten Miguel de la Madrid; başkanlık seçimini kazanarak 1 Aralık 1982’de, göreve başladı.
De la Madrid; öncelikle ülke maliye ve ekonomisini kilitleyen dış borç sorununu çözmeyi hedefledi.
Londra ve Paris Kulübü
1983’te; borçların yeniden yapılandırılması ile ilgili olarak, borçlu özel kesim; Londra’da alacaklı özel kesimle görüşürken, borçlu kamu kesimi de alacaklı devletler ile görüşmeler yaptı.
Resmi özellik arz eden Paris Kulübü görüşmelerinde, IMF; Meksika’ya, “İstikrar Programı” adı altında, pesonun sürekli ayarı, özelleştirme ile uluslararası sermayenin giriş-çıkışını serbest kılan bir çözüm paketini dayattı. Bu; halkın sürekli fakirleşmesi, ücretlinin daha az ücretle daha fazla çalışması, devletin kaynaklarını da yabancılara satmasından başka bir şey değildi.
IMF’nin İstikrar Programını Kabul Etmesi
De la Madrid, IMF’nin istikrar programını imzalayarak kabul etti. Bu da, birçok aydın tarafından; “Meksika’nın, yeni liberal politikalara geçişinin bir miladı olarak” kabul edildi.
De la Madrid; l982’deki % 130,1’lik devalüasyona ilaveten % 112,9’luk bir devalüasyona daha gitti, küçük ölçekli kamu şirketlerinden başlayan bir özelleştirme programını uygulamaya koydu, döviz kontrolünü de kaldırdı. Karşılığında ise; IMF fonları ile Dünya Bankası kaynaklı kredilerden istifade etti.
Quito Bildirisi
Mayıs 1984’te, Meksika-Brezilya-Arjantin ve Kolombiya devlet başkanları; yedi sanayileşmiş ülkenin Londra’daki zirve toplantısına gönderdikleri bir mektupla, 21-22 Haziran’da; Kolombiya’nın Kortegana kentinde, yapılacak olan bir konferansa katılmalarını talep etti.
Kortegana Konferansı
21-22 Haziran’da; Kolombiya’nın Kortegana kentinde yapılan toplantıda, çok borçlu ülkeler; kısa vadeli borçların, uzun vadeye dönüştürülmesini hatta bir kısım borçların silinmesini gündeme getirirken, alacaklı ülkeler ise; bunu duymazlıktan gelmiş, müteakip toplantının da; 13-14 Eylül’de, Arjantin’in Mar Del Platc kentinde yapılması kararlaştırılmış.
13-14 Eylül’de; Arjantin’in Mar Del Platc kentinde yapılan toplantı da ise, Meksika’nın bir kısım kısa vadeli borçları; altı yıl ödemesiz, 14 yıl vadeli bir şekle dönüştürülürken, faiz borcundan da 5 milyar dolar silindi.
Borç karteli yaratma korkusu ile de diğer borçlu ülkeler muhatap bile alınmadı.
Borç Sorununda Değişen Bir Şeyin Olmaması
DEVAM EDECEK