Özcan Yeniçeri: “Adalet ve Kalkınma Partisi, Öcalan, HDP, Akil İnsanların toplayıp hepsinin birden Kandil’e göç ettirilmesinde fayda var. Türkiye’de yeteri kadar Suriyeli mülteci var. Biraz da bu arkadaşlar gitsinler, orada bir otorite kursunlar, orada otoriteyi gerçekleştirsinler”
MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, IŞİD bahane edilerek yapılan eylemlere değindi.
MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, dört eski bakan hakkında kurulan soruşturma komisyonuna ilişkin “Bu komisyon Adalet ve Kalkınma Partisi’nde bakanlık yapıp, şaibeye karışmış olanları aklama komisyonu haline dönüşmüştür” dedi.
Yaşananların zalimlik olduğunu, terör örgütü PKK’nin Kobani’yi bahane ederek, ayaklanma çıkardığını ifade eden Yeniçeri, “PKK/HDP/KCK cenahı yıllardır ‘kimliğimiz inkar edildi, asimilasyona uğradık. Kürtçe konuşamıyorduk. Kürt olduğumuzu söyleyemiyorduk’ diye mazlumları oynuyorlardı. Ancak ellerine geçen ilk fırsatta zalim ve barbar yanlarını ortaya koymuş oldular” değerlendirmesinde bulundu.
Yeniçeri’nin açıklamaları şu şekilde.
Önce İnsan Olmak!
Kobani bahanesiyle PKK’nın çıkardığı ayaklanmanın ayrıntıları ortaya çıkınca vatandaşların nasıl bir insanlık düşmanı örgütle karşı karşıya olduğu da ortaya çıkmıştır. Bayramın 4’üncü gününde kurban eti dağıtan 5 kişilik grup, sözüm ona Kobani için gösteri yapanların saldırısına uğrar. Şahıslar saldırıdan korunmak için girdikleri binanın 3’üncü katına sığınır. Saldırıdan yaralı olarak kurtulanlardan birisi şunları anlatıyor: “Saldırı anında çevredeki evlerden balkona çıkanlar tencere, tava ve kaşıklarla demirlere vurarak, kimileri de zılgıt çekerek, ‘Öldürün onları, o evde kimseyi sağ bırakmayın” diyorlardı.
PKK’lı saldırganlar evde bulunan üç kişiye balkondan aşağı atar, üzerlerinden daha sonra taksiyle geçilir ve başları ezilerek öldürülür. Birisinin cesedini ateşe verirler. Diğerinin de boğazını keserler.
Yine sözde Kobani için gösteri yapanlar Suriye uyruklu ve sakallı bir Arap ile kayınını yolda görürler. PKK`lı caniler onları yolda durdurur. Arabadan indirirler. Fotoğraflarını çekerler. Sakallı olan bu insanların başlarına kurşun sıkarak infaz ederler.
Azgın güruh, bölgedeki 212 okulu, ambulansı, kütüphaneyi, mültecilere yardım götüren Kızılay ve AFAD araçlarını, özel ve kamu mallarını da yakar, marketleri yağmalarlar.
PKK’nın vahşi saldırılarıyla hayatlarını kaybedenler bir yana, ekmek teknelerini, evlerini, arabalarını ve bütün mal varlıklarını kaybeden binlerce mağdur vatandaş ortaya çıkarmıştır.
Bu vahşi manzara karşısında utanmadan, pişkince PKK’lı vahşileri sokağa çağıran Selahaddin Demirtaş `şiddete başvurmayan halka teşekkür eder’.
Bu vahşeti yapanlar önce insan sonra Kürt olduğunun farkında olmayanlardır. Etnik ve ırkçı siyasetin kendilerini insanlıktan nasıl çıkardığını ortaya koydukları vahşetle kanıtlamışlardır. Vahşice katlettiklerinin çoğu da PKK’lı olmayan Kürtlerdir.
Irkçı/etnikçi ve bölücü bir zihniyetin insanları nasıl insanlıktan çıkardığını ve barbarlaştırdığını meydana gelen bu olaylar göstermiştir. PKK/HDP/KCK gerçekte IŞİD’in yaptıklarını kendileri yapamadığından dolayı karşı olduklarını ortaya koymuşlardır. Zira IŞİD de böyle bir durumda ancak PKK’lı göstericilerin yaptığını yapar ve ancak PKK’lılar kadar zalim olabilirdi.
PKK/HDP/KCK cenahı yıllardır “kimliğimiz inkâr edildi. Asimilasyona uğradık. Kürtçe konuşamıyorduk. Kürt olduğumuzu söyleyemiyorduk” diye mazlumları oynuyorlardı. Ancak ellerine geçen ilk fırsatta zalim ve barbar yanlarını net biçimde ortaya koymuş oldular. Hem de kendileri gibi Kürt olan insanlara karşı…
Demek ki, Kürt, Çerkez, Gürcü ya da Türk olmadan önce insan olmayı ve insan kalmayı birilerinin öğrenmesi gerekir.
AKP’nin Koyunu Öcalan’ın Oyunu
KCK, Öcalan tarafından anayasası, yargısı, vatandaşlığı olan bir devlet yapılanması olarak örgütlendi. PKK’nın şehir içi şebekesi KCK yapılanması, KCK operasyonları MİT’in yönlendirilmesiyle durduruldu. AKP iktidarının kararıyla sonra tüm KCK’lılar hapishanelerden salıverildi. Böylece KCK tüm şehirleri mobilize ve provoke etme gücüne erişti. Sokağa çıkma yasağını işte bu şehir içi şebeke sayesinde PKK ihlal edebildi.
Son yaşanan olayların bir başka amacı da Duran Kalkan’ın “Lice olayları iyi oldu, böylece Başbakan, Öcalan’a yalvarmak zorunda kaldı” ifadesinde saklıdır. Benzer bir ifadeyi de B ve C planlarımız var” diyen Erdoğan’a karşı Selahattin Demirtaş’ın “Erdoğan’ın B Planı Öcalan’a yalvarmak ve C Planı yine Öcalan’a yalvarmaktır” demişti.
Öcalan, çözüm sürecindeki konumunu ve aktörlüğünü güçlendirmek üzere önce kriz oluşturtuyor, sonra da krizi çözen kişi olarak taleplerini güçlü biçimde dayatma imkânı buluyor. Bunun ilk denemesi ölüm oruçları sırasında yaşanmış ve ölüm orucunu başlatan kişi olmasına karşın sonuçta sorunu çözen tek aktör olarak çıkmıştı.
Hapishanelerdeki ölüm orucunu başlatan da bitiren de Öcalan oluyor. AKP buna karşı Öcalan’ı muhatap almaya devam ediyor.
Lice’de haftalarca yol kestiren de yol kesme eylemine son veren de Öcalan oluyor. İktidar Öcalan iş tutmayı sürdürüyor.
Halk artık olan bitene AKP’nin süreç adlı koyunu Öcalan’ın Kobani adlı oyunu olarak bakıyor.
Basiret ve Feraset Özürlü İktidar!
Kobani”yi bahane ederek milisleri sokağa döken de devlete ve millete yeterli hasarı verdikten sonra da bu olayları sona erdiren de teörist başı Öcalan’ın Demirtaş’a verdiği talimat oluyor.
PKK yol kesiyor… AKP bunun ne anlama geldiğini bilmezlikten geliyor!
PKK vergi topluyor… AKP işin nereye varacağını kavrayamıyor!
PKK yargı yapıyor…. AKP ne diyeceğini şaşırıyor!
PKK dağa çocuk kaldırıyor… AKP, annelerin baskısıyla ancak yaptığınız doğru değil diyebiliyor…
PKK, vatandaşların araçlarını yakıyor, korucuları öldürüyor, bayrağa saldırıyor… AKP Çözüm sürecinin altına başımızı, gövdemizi koyduk diyor.
Türkiye tam bir basiret ve feraset yoksunu bir iktidarlar karşı karşıyadır. AKP’nin gafleti, dalaleti ve hıyaneti halkın can güvenliğini tehdit altına sokuyor.
Öcalan Yaptırdığı Gösteri, Katliam ve Yağmanın Sonucunu Alıyor!
Kobani eylemlerinin ardından Abdullah Öcalan planladığı sonucu aldı. Olaylar başlar başlamaz iktidarın memurları Öcalan’a gitti. Demirtaş’ın tabiriyle “yalvardılar”. Sonuçta Öcalan yaptırdığı gösterilerin, yağmanın, katliamın sonuçlarını tahsil etmiş oldu.
Sızan haberlere göre bebek katili Öcalan’a AKP, “müzakareci” statüsü vermeyi planlamış. Bu plana göre bundan böyle Öcalan Kürtlerin resmî müzakerecisi oluyor.
Öcalan, Kobani bahanesiyle gerçekleştirilen gösterileri engellemek için kendisiyle ilgili olarak bir statü oluşturulmasını AKP’nin memurlarına dayattı. AKP’nin memurları, Öcalan için resmî kayıtlarda yer alması açısından “müzakereci” ismi uygun bulundu.
Öcalan için sekretarya oluşturulması, İmralı’dan Ankara’daki bir hapishaneye getirilmesi, bazı gazetecilerle görüşmesine izin verilmesi gibi taleplerinin de gündemde olduğu ifade ediliyor. Talepler aşamalı olarak uygulamaya sokulması planlanıyor.
Her şey kamuoyunun Öcalan’a iktidarın vermeyi planladığı statüye vereceği tepkiye bağlı olarak şekillenecek. Halkın tepkisi şiddetli olursa AKP geri adım atacak…
AKP’nin Hapishanelerden Salıverdiği KCK’dan Talimat!
KCK yaptırdığı gösteri, yağma ve cinayetlerle ilgili olarak “Türk devletinin yapacağı tutuklamalara karşı konulmalıdır. Hiçbir tutuklamaya izin verilmemelidir” şeklinde talimat vermiştir. KCK, “Her tutuklamaya serhıldanla cevap verilmelidir. Hiç bir kimsenin polis ve asker tarafından gözaltına alınmasına izin verilmemelidir… Her gözaltına alma girişimine karşı direnilmeli ve bu direniş sadece bir ilçe veya ille sınırlı kalmamalı tüm Kürdistan ve Türkiye’ye yayılmalıdır.
Halk tutuklamalara karşı koymalı, tutuklanmak istenenler de güvenli alanlara gitmelidir. Ne polise ne mahkemeye gidilmelidir… Polis ve mahkemelerin hiç kimseyi tutuklamasına izin verilmemesi yanında toplumda yaşanan tüm sorunlar akil insanlar ve toplumsal adalet sistemiyle çözülmelidir”.
Türkiye, devlet içinde devlet gibi davranan, kendi yargısı olan, insanları isyana çağıran bir yapıyla karşı karşıyadır. Paralel devlet denilen şey işte budur. AKP iktidarı bunu görmezlikten geliyor. Öcalan’ın oluşturduğu yapıyı, Öcalan’a ihale ederek çözmeye çalışıyor. KCK’nın üstüne gidilmemesi Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılmış en büyük ihanettir. Bu ihaneti AKP yapmaktadır.
PKK’nın PYD Üzerinden Terör Örgütü Listesinden Çıkmasına Giden Süreç
Türkiye ve Batı medyasında; PKK’yı öven, yücelten ve kahramanlığından bahseden yazılardan geçilmez olmuştur. Televizyonlarda doğrudan ve dolaylı olarak PKK’lı teröristlerin gerçekte nasıl birer kahraman, kurtarıcı ve fedakâr insanlar oldukları anlatılıyor. İnsanlık düşmanı, barbar örgüt IŞİD’e karşı tek başına nasıl mücadele ettiği ve zaferler kazandığı yazılıyor.
Yalnız Türkiye’de değil Batı basınında da PKK’nın “terör örgütü” listesinden çıkmak için büyük bir propaganda faaliyeti başlattığı gözlenmektedir.
Batı’nın en önemli yayın organlarının neredeyse tamamı, bir aydır PKK’nın ne kadar insancıl bir örgüt olduğunu ve ‘terör örgütü listesinde’ kalmaya devam etmesinin ne kadar yanlış olduğuna dikkat çekiliyor.
Nihayet ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, ABD’nin Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile zaman zaman aracılar vasıtasıyla görüştüğünü açıkladı. Geçen hafta ise ilk kez doğrudan bir görüşme yapıldığını açıkladı. Psaki’ye göre, bölge dışında gerçekleşen görüşmeye Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili katıldı. PYD tarafından kimin olduğu hakkında ise bilgi vermedi. PYD ile görüşmelerin PKK konusunda ABD’nin tavrını değiştirmediğinin de altını çizen Psaki, “PKK ile bazı PYD üyeleri arasındaki bir takım bağlantıların farkındayız. PKK hakkında uzun süredir taşıdığımız aynı kaygıya sahibiz. PKK’yı terörist organizasyon listemizde tutmamız noktasında pozisyonumuzda bir değişiklik yok” dedi.
ABD’li sözcü diplomatik bir lisanla ancak işin bu kadarını ifade edebiliyor. Önümüzdeki günlerde ABD’nin, PYD üzerinden giderek PKK’yla legal bir muhataplık edineceği anlaşılıyor.
Diğer yandan Batı’da PKK’nın terör örgütü listesinden çıkaracak propagandaların sonuç vereceği görülüyor. Kafası, rotası ve haritası karışık iktidarın olan bitenin, ne ne anlama geldiğinin farkında ne de kendisinin ne yaptığının farkındadır.
Kamu Güvenliği ve Yeni Yargı Paketi
Öncelikle belirtmeliyiz ki, demokrasi ile güvenlik arasında alternatif ya da karşıtlık türünden bir ilişki yoktur. Özgürlük ile güvenlik bir birinin karşıtı değil tamamlayıcıdır. Özgürlük ile güvenlik arasında diyalektik bir ilişki vardır. Güvenliğin olduğu yerde özgürlük, özgürlüğün olduğu yerde de güvenlik vardır.
Özgürlüğün olmadığı yerde güvenlik; güvenliğin olmadığı yerde özgürlük tehdit altındadır.
Kamu düzenini ihlal edenlere yönelik olarak getirilen bazı düzenlemeler aslında geç kalınmış yaptırımlardır. Uzun süreden bu yana terör örgütü mensuplarının yaptıkları yanlarına kar kalmaktadır. Bu konuda getirilen düzenlemelere itiraz edilemez.
AKP iktidarı yargı ve eğitim alanını üzerinde her türlü tasarrufun yapılabileceği bir kadavra gibi görüyor. Bu iki alanda da “koy-kaldır”, “yap-boz”, “dene yanıl”, “olmadı eskiye dön” sistemini devreye sokmaktadır.
AKP’nin karşılaşılan her toplumsal olayı yasayla zaptı rapt altına almak gibi kötü bir alışkanlığı var.
AKP yönetiminde Türkiye giderek hukuk devleti olmaktan çıkıyor ve kanun devletine dönüşüyor.
AKP ülkeyi bir devlet olarak değil adeta kuralları her dönem değişen bir aşiretler birliği gibi yönetiyor.
Davutoğlu; “iç güvenlik reformu özgürlüklerimizi kullanmayı teminat altına alıyor. Özgürlükten taviz vermeyeceğiz. Ama demokratik hakların kullanılması kamu düzeni içinde olur”.
PKK yol keserken, araç yakarken, sokakları kargaşaya çevirirken AKP yetkilileri “demokrasiyi güvenlikçi politikalara feda etmeyeceğiz” türünden açıklamalar yapıyorlardı. O zaman özgürlüklerin kamu düzeni içinde yapılabileceği akıllarını gelmiyordu. Ne zaman PKK başkaldırıyı yaptı, sokakları savaş alanına çevirdi bıçak kemiğe dayandı AKP tekrar eski güvenlikçi politikalarına döndü.
21 Şubatta yapılan düzenlemeyle, hakimin arama kararı alması için “somut delillere dayalı şüphe” koşulu konmuştu. Eski yasaya göre ise soyut bir kavram olan “makul şüphe” şartı yeterliydi. AKP şimdi “Somut Delilden”, “makul şüpheye” geri dönülme karar verdi.
Yargı paketinin anahtarı “Makul şüpheli” kavramıdır. Bu ibare CMK’da yer alan “somut delile dayalı kuvvetli şüphe” ifadesinin yerine yerleştirildiği için fazlasıyla endişe etmeniz gerekiyor. “Makul” yani kişinin aklına uygun şüphenin sınırını kimse çizemez.
Bu ibareyle istenilen kişi “makul şüpheli” olarak nitelenebilir. Makul şüpheli olarak suçlanan kişiye buyurun suçsuz olduğunuzu ispatlayın denilebilir.
Ayrıca düzenlemede “mal varlığına el koyma” kapsamının genişletilmesi de sakıncalıdır. Bu durumda herhangi bir medya grubuna yönelik olarak, “anayasal suça iştirak” suçlamasıyla operasyon yetkisi verilebilir. “Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları” malvarlığına el koyma kapsamına alan düzenlemeyle basın ve ifade özgürlüğü ortadan kaldıracak sonuçlar üretecektir.
Sorular ve Cevaplar
Açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Yeniçeri, 4 eski bakan hakkında kurulan soruşturma komisyonundaki belgelerin bu bakanların avukatlarına verildiği iddiasının sorulması üzerine de şunları söyledi:
“Bu komisyon Adalet ve Kalkınma Partisi’nde bakanlık yapıp, şaibeye karışmış olanları aklama komisyonu haline dönüşmüştür. Şimdi HSYK’yı da kendilerine göre organize ettiler. Milletin gözünün içine giren yolsuzluk emarelerine karşın, muhtemelen takipsizlik, beraat ve benzeri bir kararın ortaya çıkacağı anlaşılıyor. Anlaşılıyor ki bunlar takibatsız kalacak. Yakında bir yasa çıkarır da ‘yolsuzluk toplumun gelişmesine ve kalkınmasına katkı sağlıyor, bunun için herkesin yolsuz olmasında fayda var, azıcık köşesinden kıyısında çekiştirseniz bir şey olmaz’ derlerse, bu zihniyet yerleştirilirse hiç şaşmayın. Evrakların içine ajan gibi sızmak, evrakları çalmak, elde edebilmek için MOSSAD ve CIA ajanlarını adeta komisyonun dosyaları arasına sokmak, suçüstü yakalanmanın ve suçluluğun kızarmayan yüz olarak ortaya çıkmasıdır.”
Yeniçeri, çözüm sürecindeki gelişmeler ve akil insanlar heyetinin yeniden gündeme geldiğine ilişkin haberlerle ilgili soruyu yanıtlarken de “Adalet ve Kalkınma Partisi, Öcalan, HDP, Akil İnsanların toplayıp hepsinin birden Kandil’e göç ettirilmesinde fayda var. Türkiye’de yeteri kadar Suriyeli mülteci var. Biraz da bu arkadaşlar gitsinler, orada bir otorite kursunlar, orada otoriteyi gerçekleştirsinler” dedi.