Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz, Türk Ocakları Genel Merkezi’nce her hafta düzenlenen Ocakbaşı Sohbetleri’nde konuştu. Çözüm Süreci ve bölücülük meselesiyle birlikte güncel bazı olaylara değinen Öz, sürecin bugün yarattığı durumu eleştirdi.
Programın açış konuşmasını Türk Ocakları merkez yönetim kurulu üyesi Prof. Dr. Yunus Koç yaptı. Konuya kısa bir giriş yapan Koç daha sonra Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet Öz’ü kürsüye davet etti.
“BİRİLERİ TERÖRİST BAŞI ÖCALAN’DAN MEDET UMUYOR”
Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz konuşmasına özellikle 2009 yılından bugüne “Çözüm Süreci” adı altında yaşananlara genel bir bakışla başladı. 1990’lardaki küresel süreç ve Ortadoğu meselesinden bağımsız olarak ülkemizdeki terör ve bölücülük meselesinin anlaşılamayacağını ifade eden Öz, bunun çözülmesi için sürecin çok iyi tahlil edilmesini ve dönüp kendimize bakmamız gerektiğini belirtti. Bölücülüğün kamu düzenini ciddi bir şekilde tehdit ettiğini belirten Öz, yaşanan pek çok sıkıntıya rağmen birilerinin halen bebek katili, terörist başı Öcalan’dan medet umduğunu söyledi. 6-8 Ekim sürecinde Öcalan’ın dört parçalı sözde Kürdistan coğrafyasında yaşayan Kürtlere çağrıda bulunduğunu ve yüksek yoğunluklu savaş çağrısı yaptığını ifade eden Öz, buna rağmen devleti yönetenlerin açıkça Öcalan’la müzakere ettiğini söyledi.
Genel Başkan Öz sözlerine şöyle devam etti: “İmralı-Kandil arasında postacılık yapan HDP adlı partinin sözde lider kadrosunun sözlerinin hiçbir değerinin olmadığı da ayan beyan ortaya çıkmıştır. Yüksekova’da, tam da PKK’lı canilere yakışan bir şekilde, kalleşçe ve haince katledilen sivil giyimli ve silahsız Mehmetçiklerin şehit edilmesi üzerine söz konusu partiden yapılan açıklama, PKK-KCK’nın güdümünde siyaset yapanların gerçek zihin ve ruh dünyalarını apaçık ortaya sermiştir. Bugüne kadar onlara destek olmuş bazı sol-liberal Türkiye aydınlarının dahi mahcup bir eda ile tenkit ettikleri “Kağızman’da infaz edilen üç gerillaya karşı öldürülen üç asker” söylemi, sadece kalleşliğin değil vicdansızlığın da ne kadar derinlerde yattığını göstermiştir. “
“6-8 EKİM OLAYLARI PKK’NIN TÜRK DEVLETİNE YÖNELİK İÇ SAVAŞ TEHDİTİDİR”
Kobani denilen Arappınarı bölgesinde yaşanan olaylar sonrasında ülkemizde PKK ve sempatizanlarında yapılan şiddet olaylarına ve bilançosuna değinen Genel Başkan Öz, bu olayların kamu düzenimizi yerle bir ettiğini ve örgüt ve siyasi uzantıları tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında olan olaylarıdeğerlendirdi. “6-8 Ekim olayları açık bir kalkışmadır. Sonrasın örgütün ve uzantılarının yaptığı açıklamalar ise açıkça Türk devletine yönelik bir iç savaş tehdidir” diyen Öz, örgüt kanallarının yaptığı açıklamaların çok iyi tahlil edilmesi gerektiğini belirtti. Uluslar arası kamuoyunda PKK-PYD’nin eylemlerinin de meşrulaştırıldığını söyleyen Öz, IŞİD gibi selefi ve kan emici bir terör örgütüne karşı seküler bir örgüt olan PKK-PYD’nin meşrulaştırıldığını bunu da hem IŞİD’i hem de PKK’yı kurgulayıp Ortadoğu’da piyasaya süren “büyük akıl”ın ortak olduğunu belirtti.
“ÇÖZÜM SÜRECİ TÜRK MİLLETİNİN HASSASİYETLERİNİ TÖRPÜLEMİŞTİR”
Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz, konuşmasına PKK sözcülerinin 6-8 Ekim olayları sürecinde yaptıkları açıklamalardan alıntılar yaparak devam etti. Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik ve iradesini açıkça tehdit eden Türk devletinin bölgeden çekilmesini askerin ve polisin tutuklama yapmamasını eğer yaparsa aynı şekilde PKK’nın da tutuklama yapacağını ifade eden açıklamalardan kısa kısa okumalar yapan Öz, bu durumun çok vahim olduğunu devletin bu açıklamaları yapan bir örgütle müzakere ettiğini söyledi. Bu durumun en kötü sonuçlarından birinin de Türk milletinin artık bu gibi açıklamalara olağan bakmaya başladığını, çözüm sürecinin yarattığı ortamda bunların halk nezdinde herhangi bir infiale yol açmadığını söyleyen Öz, “Çözüm süreci, bu bağlamda, Türk milletinin hassasiyetlerini törpüleme görevini başarıyla yerine getirmiştir” dedi.
“ÖCALAN’A DAYALI BİR ÇÖZÜM TESLİMİYET DEMEKTİR”
Genel Başkan Öz sözlerine şöyle devam etti: “Hükümet sözcüsü tarafından 25 Kasımda yapılan açıklama, Öcalan’a bağlanan umutları ifşa ediyor. HDP’lilerin Öcalan’ı zor duruma düşürdüğü ifade edildi. Millete değil, artık kamuoyuna açıkça Kürtlerin lideri olarak kabul ettirilen Abdullah Öcalan’a dayalı bir çözümün çözüm değil teslimiyet olma ihtimali çok daha yüksektir. Halbuki 6-8 Ekim Olaylarını ateşleyen açıklamayı Öcalan’ın yaptığını hepimiz biliyoruz. PKK’nın Suriye kolu PYD’nin lideri Salih Müslim, ABD ve kolasiyon güçlerinin yardımıyla gerilettikleri IŞİD’e karşı mücadelede Türkiye’nin sağladığı desteği göz ardı ederek Türkiye’nin bu konuda bozulan imajını düzeltmek için yardım edebileceklerini açıkladı. İflas eden Suriye politikasının sebebiyet verdiği bu zillet düşündürücüdür. “
Bu sözlerin ardından Genel Başkan Öz Uluslar arası Kriz Grubu’nun son raporunda yer alan PKK taleplerini şöyle sıraladı: “Anadilde Eğitim, Valiler Seçimle Gelsin, Bölgesel Parlementolar Kurulsun, Şehirlerde Öz savunma ve yerel polis birlikleri kurulsun, Anayasa’dan Türk kavramı çıkarılsın, Öcalan ev hapsine çıkarılsın ve serbest bırakılsın” ve bunun gibi pek çok şey”
“ÇÖZÜM SÜRECİ BİZİ İKİ MİLLETLİ BİR DEVLETE SÜRÜKLÜYOR”
Genel Başkan Öz çözüm süreci hakkındaki değerlendirmelerine şöyle devam etti: “Ortada, ülke ve millet bütünlüğü açısından, çevredeki gelişmelerle birlikte giderek ciddiyeti artan bir tehlike var. Öte yandan bin yıllık bir ortak yaşamanın yanında kültürel ve dinî beraberlikten kaynaklanan, hem aileler düzeyinde hem de ülke coğrafyası açısından içiçe geçmişlik söz konusu. Bu çerçevede ayrılıkçı zihniyete sahip olanlar Kürt kökenli yurttaşların çoğunlukta olduğu coğrafyada özerk, federal veya bağımsız bir siyasi yapılanmanın peşinde koşarken, hadisenin diğer boyutunu dikkate alanlar bağımsızlık seçeneğini dışlayarak aslında iki milletli yeni bir siyasi yapılanma talep etmektedirler. Çözüm sürecinde atılan adımlar, hernekadar aksine ikna edilmeye çalışılsak da, esasen bu ikinci seçenek istikametinde ilerliyor. Bu noktada “devlet” ya da hükümet cenahını temsil edenlerin daha gevşek veya merkezi hükümet kontrolünde bir yapılanmayı tercih ettiği söylenebilir.”
“ÇÖZÜM BİRLİKTEN GEÇER, FEDERASYON YADA KONFEDERASYONDAN DEĞİL”
Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet Öz yaptığı değerlendirmelerin ardından “gerçek çözüm için” neler yapılması gerektiğine değindi. Öz sözlerine şöyle devam etti: “Peki, biz bu meselenin çözülmesi, kanın durması ve ülke genelinde ve çevremizde huzur ve sükunun avdeti hususunda ne düşünüyoruz? Bazıları gibi bu işi özerklik, federasyon veya konfederasyonla çözemez miyiz? Kestirmeden söyleyelim: Bu coğrafyada siyasî sınırlar ve siyasî yapılar ya parçalı ve güçsüz ya da merkezi ve güçlü olmak durumundadır. Konfederal yapıların zaafı ve kısa ömürlülüğü tarihi tecrübeyle sabittir. O zaman, bu seçenekleri tartışmanın bir anlamı yoktur. Ortada iki seçenek vardır: birlik ya da parçalanma. Biz parçalanmadan değil birlik ve bütünlükten yanayız. Biz arada yaşanan sıkıntı ve meseleler olmakla birlikte bin yıllık kardeşliğin temeli olan “maya”nın sağlamlığına inanmak istiyoruz. Kürtçe ve Zazaca konuşan yurttaşlarımızın çoğunluğunun birlikten yana olduğunu biliyoruz. Ne var ki, süreç başında PKK liderinin baş müzakereci, örgütün yasal siyasi kanadı olan ve aslında kendi iradesiyle hiç hükmünde olan partinin (BDP/HDP) aracı olarak kabul edilmesi bir çözüm formülünde bölgenin dayatmacı ve totaliter bir örgüte teslim edilmesi sonucuna götürmektedir”. Genel BaşkanÖz ardından: “ Birliği sağlamak içinse ilk olarak PKK terörü kökten yok edilmelidir” dedi.
“TÜRK MİLLETİNDEN KİM ÖZÜR DİLEYECEK?”
“19. Yüzyılın başlarından itibaren Mora’dan, Girit’ten, Rumeli’den, Kırım’dan, Kafkaslardan katliam sağanaklarından kurtulmak için göç etmek zorunda kalan, milyonlarcası katledilen Müslüman Türklerden bugüne kadar kim özür diledi?” diye soran Genel Başkan Öz şöyle devam etti: “Onlar adına kim kampanyalar yürüttü? 1915 tehciri öncesinde isyan eden ve Osmanlı devletinin düşmanlarıyla işbirliği yapan Ermeni çetelerine karşı tedbir olarak alınan tehcir sırasında yaşanan müessif olaylarda hayatını kaybedenlerin en az 10 katı Müslüman 1915-22 arasında Doğu Anadolu’da Ermeni çetelerce katledildi. Kendisini Kürt olarak adlandıran ve Kürt siyasi hareketi olduğunu iddia eden zevattan hangisi bu dönemde yaşanan mukatelede atalarının her iki rolde de yani hem mağdur hem de savaşçı konumunda olduklarından habersiz değil herhalde. Suçu İttihatçılara yıkarak vicdanlarını temizleyeceklerini mi sanıyorlar. Bir kısmı Kürt kimliği altında Ermeniliklerini devam ettirenler bu gerçekleri bilmiyorlar mı?”
“ALEVİLİĞİ İSLAM DIŞI GÖSTEREN ANLAYIŞ YANLIŞTIR”
Genel Başkan Öz, çözüme yönelik önerilerde bulunarak konuşmasına devam etti. Bu noktada Alevilik meselesine de değinen Öz şöyle dedi: “Devlet, bin yıldır aynı toprağı ve, aradaki renk farklarının zenginliğiyle aynı kültürü-ki bu mozaik değildir-paylaşan insanlarımıza eşit mesafede ve kucaklayıcı bir yaklaşımla muamele etmelidir. Mezhebi farklardan kaynaklanan mağduriyetler giderilmeli. Bunu yaparken Aleviliği islam dışı, Müslümanlıkla alakasız gösteren, o yönde suistimal eden çevrelere karşı da geleneğin içinden gelenleri destekleyerek tavır almalıdır.”
“DEVLETİ YÖNETENLERİN “ŞU BÖLGEYE GİDEMEZSDİNİZ” SÖZLERİ GÖREVLERİNİ YAPMADIKLARININ İTİRAFIDIR”
Genel Başkan Öz, son dönemdeki Dersim meselelerine de değindi. “Sadece CHP’ye bir şekilde gol atmak için Dersim meselesinin ortaya atılması büyük bir yanlıştır” diyen Öz, tarih konularının siyasilerce istismar edilmemesi gerektiğini ifade etti. Bu meselelerin konşulacaksa tarihçiler tarafından akademik olarak tarih metodolojisine uygun bir biçimde tartışılması gerektiğini ifade eden Öz, bu süreçte devleti yönetenlerin muhalefet partilerine “siz şu bölgeye gidemezsiniz, git bakalım” tarzındaki yaklaşımları sadece muhataplarını bağlamadığını, Bu durum kendilerinin görevlerini yapmadığının itirafı olduğunu söyledi. Her Türk vatandaşı ülkesinin her yerine gidip konuşabilme özgürlüğüne sahip olmalıdır diyen Öz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le Kerbela’da Ehl-i Beyt’i katleden Emevi hükümdarını karşılaştırmanın çok tehlikeli ve yanlış ifadeler olduğunu söyledi.
“ŞAH DA BİZİM YAVuZ DA, YILDIRIM DA BİZİM TİMUR DA”
Genel Başkan Öz değerlendirmelerinde “Dersim-Kerbela” benzetmesinin çok farklı şekilde karşımıza sonuçlar çıkarabileceğini ve bazı kesimlerin Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden tutun, tarihimizdeki pek çok olayın sorgulamasına kadar götüreceğini söyledi. “Bizim görevimiz Yavuz’la Şah İsmail kavgasını sürdürmek değil onları barıştırmaktır” diyen Öz, tarihi olayların doğru değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti ve Yavuz’un da Şah İsmail’in de Yıldırım’ın da Timur’un da Türk tarihinin bir parçası olduğunu ve sahip çıkılması gerektiğibi belirtti. “Ecdadımıza hakaret etmemeliyiz” diyerek son tartışmaları eleştiren Mehmet Öz, “Buna karşın Suçlular kahraman ilan edilmiş ve heykelleri dikilmiştir” diyerek Dersim tartışmalarını değerlendirdi.
LÜTFULLAH BİLGİN: “BU VATANI HANGİ BEDELLE ALDIYSAK O BEDELLE VERİRİZ”
Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz’ün konuşmasının ardından soru cevap bölümüne geçilmeden öce 90’lı yıllarda Hakkari’de valilik yapmış olan merkez valisi Lütfullah Bilgin de söz alarak kısa bir konuşma yaptı. Konuşmasında valilik yaptığı dönemdeki yaşananlardan bahsederek bugüne gelindiğinde korucu ailelerinin ve devlet yanlısı aşiretlerin mazlum kaldığını ve bazılarının mecburiyetten PKK safına geçtiğini ifade etti. Türk milliyetçilerinin farklı etnik kökendeki vatandaşlarla bir sorunu olmadığını söyleyen Bilgin “ama Kürtçülerle vardır, anası babası Türk olup da bu vatana ihanet edenlerle de vardır” dedi. Bilgin “Bu vatan bize ecdadımızın emanetidir. Hangi bedelle aldıysak o bedelle veririz” diyerek sözlerini sonlandırdı.