Ali BADEMCİ
Hamasî olarak Türkiye’nin Osmanlı olması elbette milliyetçilere câzip gelebilir. Çünkü Türkiye Devleti Osmanlı’nın devamıdır ve son yüzyıl Osmanlı kadroları tarafından tesis edilmiştir. Bu yeni oluşuma İstanbul’un devşirme ve softa aydınlarının dışında en ücra köşede bulunan insanlar bile iştirak etmiş ve yoktan var edilen bir “Milli Mücadele” ile varlığını ve birliğini ispat etmiştir. İstanbul’un nâdim olması ve yağlı bir lokma kapmak için Ankara’ya akın ettiklerine bakmayın; kesinlikle mütareke basını Osmanlı’dan nemalanan, asalak “Hilâfet Takımı”, başından sonuna kadar “Mandacıdır” ve bunların en iyilerinden olan Halide Edip bile mandacılığı kabul etmesine karşılık “Amerikan Mandası”nda ısrar etmiştir. İşte şimdi son 10 yıldan beri yeniden bu duruma dönülmüş ve devletin varlığı tartışılmaya açılmıştır. Hatta tıpkı mütareke basını gibi yazılı ve görsel yandaş medya “TC’nin daha başından beri varlığı tartışmalıdır” demek gibi bir hayasızlık, namussuzluk ve ahlâksızlığın pençesindedir. Bunlar, “Osmanlı”nın isim olarak tarihe karışmasından sonra o coğrafya ve unsurlara sahip çıkılmadığı kanaatindedir ve bunun adı da, Başbakan’ın savunduğu “Neo-Osmanlıcılık”tır. Tabii olarak bunun 1950’den sonra açılımı tek kelime ile “Amerikan Uydusu” olmaktır.
Türkiye’nin gerçekten Osmanlı olmasına gerek var mı? Kim eski Osmanlı coğrafyası ve unsurları ile ilgilenmemiştir? Böyle bir iddia doğru mudur ve böyle hayaller üzerine dış siyaset bina edilebilir mi? Bir kere“Turancılık” iddiasında bulunanlar şunu bilmeli ki, TC’nin toprakları kendine yeterlidir ve bu husustaki“Cumhuriyet Umdeleri” tartışmasız doğrudur. Böyle bir oyunun içinde oyun vardır ve 200 yıldan beri devam eden Türkleri Anadolu’dan kovmaktır. Çünkü Anadolu kahir ekseriyet ile Türkmenlere çok görülmekte ve yeni ortaklar yaratılmaya çalışılmaktadır. Elbette bu işin başını ABD çekiyor ve ona uyduluk yapanlar da projeleri hızlandırıyor. Tıpkı Irak ve Suriye’den tecrit edilmemiz gibi. Hâlbuki her iki coğrafyada da Türkmenlik Anadolu’dan evvel vücut bulmuş, devletleşmiş ve toprakla bütünleşmiştir. Yüz yıldan beri öldürülmek ve dilleri değiştirilmek suretiyle uygulanan soykırıma rağmen hala duyacağımız şekilde sesleri çıkmaktır. Esasında görevimiz bunların varlıklarını sürdürmeleri gibi realist amaçlar peşinde koşmak yerine unsurları kurtarmak değildir!
Peki, bu unsurlar kimlerdir, söyler misiniz? Elbette Araplar, Kürtler ve Ermeniler. Bugün dahi dindaşımız diye kendimizden ayırmadığımız Araplar, Şerif Hüseyin önderliğinde Ehlisalip-İslâm boğuşmasında bizi tam da Suriye ve Filistin gibi Osmanlı’nın kalbi olan yerlerde, ”Gece silahlı gündüz külahlı” gibi bir kancıklıkla arkadan vurmadı mı? Ermeni ihanetini bilmem anlatmaya gerek var mı? Sarıkamış’ta daha savaş başlamaz özellikle Ermenilerden oluşan sağlık personeli ve çete artıkları Rusya tarafına geçmedi mi? Ya Kürtler! Sayın, son Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet yıllarında kaç kere isyan edip dünya insanı kırdırdılar! Son otuz seneden beri bu isyanlar el’an devam etmektedir; başka manası var mı? Bilenler, ayrı bir düşüncesi olanlar lütfen ortaya koysun! Hazret Erbil’e gitmiş ve “Kardeşlerimle kucaklaştım” diyor. Türkmeneli, neden oraya adım atmadın? Çünkü ABD Türkmenlerin kuvvetlenmesini istemiyor ve bölge politikasını Kürtler üzerine kurmuş! Elbette Kürtlerin tecrit edilmesini kimse savunamaz; fakat nasıl elde edildiği tarihi realitelerle belli olan bu devlete 1000 yıl sonra bir ortak almak, ma’şeri vicdanımızda ortaklık kabul edilmeyecek hiçbir kutsiyetin bulunmadığı hususu ile denktir.
Elbette Türkiye Osmanlı olamaz; çünkü Osmanlı zaman ve zemine göre kurulmuş ve böyle bir teşkilin çoktan tedavülü siyasetten kalkmıştır. 30 sene güya size verecekleri Osmanlı coğrafyasının ne değeri kalacaktır? Petrol bitecek ortaklık da ortadan kalkacaktır. Zaten Ermeni’yi de, Arap’ı da, Kürt’ü de en az beş yüz sene asalak olarak beslemişsin! Osmanlı devirlerini tetkik edin ne katkıları olmuştur? Milletin hangi uzvunda üretici olmuşlardır? Komitacılık, eşkıyalık, İngiliz uşaklığı! Ermeniler devlet idare etmiş, Kürtlere köy bağışlanmış, Araplara İstanbul Boğazı’nda köşkler verilmiş de ne işe yaramıştır? Kahpe kahpelikten geri adım atmış mı?
Türk Milliyetçileri olarak bizim görevimiz, sınırlarımız dışında kalan insanlarımızı iyi tanımak, kendi kendimizden ayırt etmemek, elimizden geldiğince ayakta durmaları için yardım etmektir. Bizi vaki Osmanlı hayalleri kurtarmaz ve bir kat daha batağa atar; hatta Anadolu’nun bile muhayyel haritalarının gerçek olması ile sonuçlanır. İşte bu oyunu ilgimiz, bilgimiz ve siyasi etkinliğimiz ile bozmalıyız.
Allah’a Emanet Olun.