MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Dersim olaylarına ilişkin açıklamasına tepki göstererek, “Peygamberimiz’in masum ve mübarek torunuyla; karakol basan, Mehmetçik katleden Seyit Rıza ve adamlarını aynı görmek, Hazreti Hüseyin’in aziz ruhuna hakarettir” dedi. Yeniçeri, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, devletin asli ve birinci görevinin kamu düzeninin sağlamak olduğunu, ancak iktidarın, yol kesen, vergi toplayan, infaz yapan unsurlara karşı, çözüm sürecine halel gelmesin diye göz yumduğunu iddia etti. Yeniçeri’nin açıklamaları şu şekilde: Kamu Düzeni ve AKP İktidarı! -Fiilen tek yetkili haline gelen bir kişinin yönetiminde ABD’nin baskısıyla Peşmergeye koridor açsın; -Terörist olarak nitelendirdiği örgüte -isteyerek ya da istemeyerek- kendi eliyle terörist diye nitelediği PYD’ye yardım yapsın; – Sokaklarında bir buçuk milyon insan serseri mayın gibi dolaşan mülteci olsun, -Sularında ancak gün aşırı meydana gelen kaza sonucu boğulmalardan haberdar olunabilen kaçak insanlar bulunsun; -Enerji bakanı zamanının büyük kısmını madenlerde meydana gelen kitlesel ölümlere refakat etmekle meşgul olsun; -Teröristler yol kessin, mahalle bassın, vergi toplasın, yargı, infaz yapsın ve özerklik üstüne özerklik ilan etsin! Bir ülke düşünün ki birileri “İmralı’da yol” sınırlarda “Kürdistan” haritası çizsin! Böyle bir ülkede kamu düzeninden, demokrasiden ya da istikrardan bahsedilebilir mi? İktidar Kontrolü Kaybetti! Başbakan Davutoğlu, sokaklar savaş alanına çevrilmeden bir gün önce HDP’lileri kabul eder. Onlara şu soruyu sorar: “Biz bu adımları atarız, peki yol kesmeler adam kaçırmalar, vergi toplamaları, şehir dışında çadırlarda yargılamaları bitirip kamu düzenine aykırı işler yapmamanın garantisini veriyor musunuz?” “Sokakları Kobani’ye çevirin” talimatı vermeden önce HDP, Davutoğlu’na “15 Ekim’e kadar Türkiye’de illegal tek bir faaliyet kalmayacak, iki hafta içinde değişimi göreceksiniz” garantisi verir. Yol kesen, adam kaçıran, vergi toplayan, yargı, infaz yapan örgüte karşı, Davutoğlu’nun, üçüncü şahıslardan garanti istemesi iradesizlik ve acizliktir. Örgütün ikna edilmesi ya da yaptıklarına göz yumulması sonucunda kamu düzeninin değil kaosun oluştuğunu da herkes görmüştür. Davutoğlu, gösterdikleri zafiyeti şöyle itiraf eder: “Valilerin, güvenlik güçlerinin görevi olayların önüne geçmektir. Şimdiye kadar ‘aman çözüm sürecine halel gelmesin‘ diye itina gösterdik’. Bu sözleriyle Davutoğlu, yol kesen, vergi toplayan, yargı yapan terörist unsurlara şimdiye kadar ‘aman çözüm sürecine halel gelmesin” diye ses çıkarmadıklarını itiraf etmiş olmaktadır. AKP iktidarı, “çözüm, kardeşlik, barış” diye diye nihayetinde ‘Kamu Düzenini’ İmralı’daki hükümlünün iki dudağı arasına koymuştur. AKP, Kamu Düzenini Pazarlıkla Sağlamaya Çalışıyor! Bölgede kamu düzeninin ulaştığı aşamayı İçişleri Bakanı Efkan Ala, Afyon’da şöyle ifade ediyor: “Bu süreçte alan hâkimiyetinin kaybedildiği zamanlar oldu. Hâkimiyeti sağlayamadığımız zamanlar oldu. Kırsalda terör baskısı arttı, şehirlere inmeye başladılar. Bölgede devletin devlet olması gerekir. Tedbirler alınsın”. Başbakan Başdanışmanı Etyen Mahçupyan da ‘PKK’nın bölgede alan hâkimiyeti kurduğu, şehirlere hâkim olmaya başladığı, kamu düzeninin devletin değil, PKK’nın elinde olduğu ve PKK’nın bu süreçte güçlendiği’ni söylüyor. PKK’nın bölgedeki şu veya bu ölçüdeki hâkimiyeti, hükümetin hukuka ve Anayasa’ya aykırı çözüm arayışlarının sonucunda gerçekleşmiştir. Bütün bu itiraflar iktidarın milli iradenin kendisine verdiği yasal ve meşru güce dayanarak kamu düzenini sağlamayı düşünmediğini gösteriyor. Bakan Efkan Ala, kamu düzeninin bozulmasıyla ilgili olarak hem itiraf hem de ciddi bir başka tespitte daha bulunarak diyor ki, ‘Sorun PKK’dan kaynaklanıyor. Oslo’da anlaşmıştık. Oslo’yu PKK bozdu‘. Oslo’nun yayınlanan zabıtlarından AKP’nin örgütle bölgedeki PKK faaliyetlerinin tolere edilip göz yumulması konusunda anlaştığı ve yine güvenlik güçlerinin görev yapmalarına engel olunması karşılığında kamu düzenin sağlanmasına ilişkin anlaştıkları ortaya çıkmış oluyor. PKK’yı Güçlendirme Süreci! Terörist Bayık, ‘Devlet kamu düzenini bizim sağlamamızı talep ediyor’ diyor. Efkan Ala da şaka yapar gibi ‘Kamu otoritesini sağlamakta kararlıyız‘ şeklinde açıklama yapıyor. Davutoğlu ise pişkin pişkin, ‘devletin Türkiye’nin her yerinde dimdik ayakta olduğunu gösterecek güçteyiz” diyor. PKK ise icraatlarına infazlar yapıp, özerklik ilan ederek devam ediyor! PKK Kendisine Devlet Muamelesinin Yapılmasını İstiyor KCK/HDP/PKK üçlüsünün dile getirdikleri önerileri bu bağlamda değerlendirmek gerekir. KCK’lı Zübeyir Aydar, ‘mutabakatlar resmi olsun…Müzakere masasında heyetler eşit otursun…Tarafsız bir gözlemci heyeti bulunsun….Uluslararası heyet…Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler (BM) olsun’ diyor. PKK devlet, teröristbaşı da uluslararası aktör muamelesi görmek istemektedir. İşin ilginç yanı da AKP, terör örgütünün geçici bir süre –muhtemelen seçimlere kadar- eylem yapmaması ve çadır mahkemelerini kaldırması karşılığında, silahlı PKK’lılara meşruiyet ve Öcalan’a resmiyet kazandıracak adımları atmayı planladığı anlaşılmaktadır. Yarayı Kanatmak ya da Kerbela Severlik Kerbela Kerbeladır… Klasik ya da Modern Kerbela yoktur. Peygamberimizin torununun acısının hiçbir acıyla mukayesesi de mümkün değildir. Peygamberimizin masum ve mübarek torunuyla karakol basan, Mehmetçik katleden Seyit Rıza ve adamlarını aynı görmek Hz. Hüseyin’in aziz ruhuna hakarettir. Davutoğlu ve AKP zihniyeti tarihten ders yerine husumet, kin ve nefret çıkarmaktadır. Bu tavır ancak mezhep kavgası için uygun zemin yaratmaya yarar. Kabuk bağlamış yaraları kanatmak barış ve kardeşlik isteyenlerin işi olamaz. Atatürk – Çerkez Ethem Karşıtlığı ya da Çerkez – Türk Ayrıştırıcılığı Bu sözlerin doğruluğu ve yanlışlığından daha çok zamanlaması dikkat çekicidir. Arınç ve zihniyeti “Türk”, “Atatürk”, “Türklük” ve “Türk Milleti” özürlüdür. Arınç ve zihniyeti Cumhuriyeti kuranların yaptıkları ve gerçekleştirdikleri her şeyi tersinden değerlendirmeyi gelenek edinmişlerdir. Arınç, “Türk Milleti”ne aidiyet duyanlara karşı bütün farklı aidiyetleri bir araya toplamak gibi bir misyon üstlenmiş durumdadır. Arınç her fırsatta etnik, mezhep, bölge ve ideolojik temelde “Türk Milleti” karşıtlığı yapmaktadır. Alevi-Sünni –ki Dersim Modern Kerbela’dır söylemi bu bağlamda düşünülmelidir-, Kürt-Türk karşıtlığı üzerinden yeterli sonucun alınamadığının Arınç farkındadır. Çerkez Ethem üzerinden Arınç, Türk milletine karşı yeni bir cephe açmaya çalışmaktadır. Bu defa Atatürk – Çerkez Ethem üzerinden Çerkez – Türk karşıtlığı yaratılmak istenmektedir. Türkiye’de Başbakanlık Makamı Boş! Zeytin Barışın Simgesidir! Danıştay, Yırca’da termik santral arazisinde acele kamulaştırmayı durdurdu. Karar on gün geç tebliğ edildiği için altı bin ağaç kesildi. Öyle görülüyor ki, yargı hukukla hükümetin arasında kalmıştır. Korkak karar ve yargı amacına ihanet edecek sonuçlar üretmektedir. İşin ilginç yanı Arınç’ın zeytin ağacı ile ilgili olarak söylediği sözlerdir: “Bazı bölgeler hükümetimizin verdiği destek ve teşvikle adeta her yer zeytin ağacı olmuştur. Dağ, taş zeytin ağaçlarıyla dolmuştur” diyor. Dağın taşın ağaç dahası zeytin ağacı olması Bülent Arınç’ı fena rahatsız etmiş. Eğer gerçekte dağ-taş zeytin ağaçlarıyla dolmuşsa bundan şikayet etmek ya da yakınmak değil sevinmek gerekir. Zeytin ilk çağlardan bu yana barışın simgesidir. İnsanlık tarih boyunca zeytinden, ağaçtan ve barıştan rahatsız olmamıştır. |