Ali BADEMCİ
Evvelki gün, saat 05.00’den itibaren Samanyolu TV, özel yayın yapıyor ve ülke medyasını arkasında görmek istediğini ısrarla ortaya koyuyor. Mağdur durumuna düştükleri için bu yayınlar karşısında sessiz ve düşüncesiz kalmak elbette mümkün değildir. Fakat böyle bir teşebbüsün sağlam sonuç vermesi kesinlikle mümkün değildir. Çünkü şöyle veya böyle, Türk medyasının yarısı yandaş, bir diğer yarısı ise maalesef yalakadır. Elbette bu ağır bir suçlama oluyor ama maalesef gerçek budur. Doğrusu, mutlaka iktidardan korkmayan ve sağlam görüşler ortaya koyan meslektaşlar mutlaka vardır. Lakin bunlar dahi, dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi ihtiyatlı açıklamalardır. O zaman böyle bir mağduriyete demokratik bir ülkede göz yummak mı gerekiyor? Elbette hayır: Hukuksuzluk ve haksızlık her zaman ve her yerde aynıdır ve yoğun tepki görmelidir.
Esas mesele, haksızlığa karşı siyaset müessesesinin tutumu ve milletten taban bulmasıdır. Böyle bir desteğin tam oluştuğu söylenemediği gibi, ilgili mağdurların o yönde bir empozesi de yok gibi görünüyor. Bu ülkede medya, hiçbir harekette kurtarıcı değil, her zaman ve her bunalım karşısında teslimiyetçi olmuştur. İşte 27 Mayıs ve işte 12 Eylül! AKP karşısında yandaş olmayan medyanın da, çok tutarlı olduğunu söylemek mümkün değildir. Elbette bu hususun Hükümet ile derin münasebetlere endeksli olduğunu mutlaka ihmal etmemek şarttır. Bu sebeple Cemaat medyası ve düşünürlerinin Taraf ve Sözcü ile birliktelik sergilemesi tamamen teselliden ibarettir ve kalıcı hiçbir sonuç vermeyeceği gibi, netice alınması da mümkün değildir. Mensup olduğu gurup için Hükümet kapısında iane bekleyen insanların, samimi olduğunu kabul etmek de güçtür. Bunun en önemli örneği de güya hukukçu olan ve Abaza olmakla övünen o adamın riya kokan yazılarıdır. Zamanını doldurmuş eski AKP’li yazar- çizerlerin de bu derde devâ olacağını şahsen düşünemem.
Evet, mutlaka milletten taban ve siyasetten yoğun destek lâzımdır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu günleri tahmin edemediği ve hâlâ barışma umudu olan Cemaatin tutarlı hareket etmediği alınan neticeden bellidir. Bu mesele Çatı siyasetini bile sulandıran, her bakımdan Cemaatin hâkim olması mümkün olan dini guruplardır. Dünkü Cemaat açıklamalarında Av. Murat sözlerini “Aziz Türk Milleti” hitabı ile bitirmiştir ki, millet desteği ancak böyle açık çıkışlarla sağlanabilir. Hocaefendi de, dün sabahın erken saatlerindeki dini sohbetinde birkaç defa “Türk Milleti” hitabını tekrarlayarak aynı açık görüşlülüğü izlemiştir. İşte işin esası budur. Hükümetin “Makul Şüphe”, yeni ve diktatörce kanun hükmünü İstiklal Mahkemeleri ile karşılaştırmak ve meseleyi Mustafa Kemal’e bulaştırmak çok doğru bir izah şekli değildir. Hitler ve Stalin gibi diktatörlüklerden misal getirilmesine de, milletin karnı toktur. Cemaatin, Hükumet’in terör örgütü ile işbirliğini değerlendirmesi, elbette doğru ve tatmin edici açıklamalardır. Hırsızlığın deşifre edilmesine de söylenecek bir şey yoktur ve bu çıkış da millet-faal siyaset nezdinde elbette olumlu karşılanmıştır.
Bu minval üzere Cemaat, siyasette taraftar, millette taban bulmak istiyorsa, sadece artık demode olmuş demokrasi havariliği yerine, Cumhuriyet ile hesaplaşma yerine sahiplenme cihetine gitmelidir.
Bu insanlar, kendilerini milletin üzerinde görme, kendilerine ayrı bir hareket havası verme yerine, Cumhuriyet kurumları ile de barışıp müttehit bir cephe yaratmak zorundadır. İstediği kadar yayın yapsınlar, sadece millet ile bütünleştiklerini zannediyorlar; gerçekte böyle bir şey yoktur. Bu işi bir çuval buğday karşılığı bir yıllık Zaman aboneliği ile ölçmek çok yanlıştır. Birçok insanın Zaman’ı ne için ve nasıl aldığını çok iyi biliyoruz. Neden diğer yayınların bu kadar tirajı olmadığı husussu bize doğruyu gösterebilir.
Bütün bu sebeplerden ötürü, Cemaat her hali ve samimi olarak kendini ortaya koymalı ve siyaseti arkasına almalıdır. ”Türkiye Ayağa Kalkıyor” sloganları sizleri bu zâlimlerin elinden kurtarmaya yetmez. Meseleyi muhalefet öncülüğünde, olanca gücünüzle Meclis’e taşıyabiliyor musunuz? Hani AKP’de birçok vekil mensubunuz vardı? Bu adamlar yerin dibine mi geçti? İşte şimdi ölüm-kalım zamanı. Kendinizi lütfen gözden geçirin!
Sağlıcakla Kalın.