Ali BADEMCİ
İran, tarih ve kültür olarak çok ilginç bir Türkmen-Türk coğrafyasıdır. Devlet varlığı ne kadar fundamentalist görünürse de görünsün, bu iş hakikatte hiç de doğru değildir; bir batı yakıştırması ve yapıştırmasıdır. Elbette İran‘ın Anayasası ile toplum yapısı örtüşmemektedir; çünkü devlet ne kadar dini bir devlet görünümünde olsa da, dayanağı olan içtimai-kültürel ve etnik yapı Türkmen-Fars ortaklığına dayanmaktadır. Bu devlet, elbette bir konfederasyon değil; Türk Kaçarlar’dan sonra gelen Pehleviler ile birlikte Fars’ın azınlık iktidarıdır. Esasen, sosyal yapıdaki farklı manzaralar ve dışarıdan yanlış değerlendirmeler böyle bir teokratik görüntüye sebep olmaktadır.
İngilizler ve Ruslar, 100 yıl İran’ın Anadolu ve Orta Asya’dan farklı yapısını kaşıdılar; fakat Pehlevi adı ile Farsları öne çıkaran Sovyetler, ülkenin zengin yer altı kaynakları için girdikleri mücadeleyi, önce İngiliz sonra da ABD’ye devrettiler. Tıpkı Irak’ta olduğu gibi; fakat Suriye’de böyle kaynaklar olmadığı, benzer toplum yapısına malik bulunmasına rağmen hâlâ Rusların borusu ötmektedir. Ne garip tecellidir ki, büyük ölçüde Türkiye desteği ile Amerika, Irak’ta hâkim sosyal yapıyı Türkmenler aleyhine bozarken, Suriye’de Baas diktatörlüğü ile Türkmen yapısını mahvettiler. Böylece sağlam tarihi, sosyolojik ve kültürel temellere oturtulmuş olan Anadolu-Suriye-Irak ile İran Türkmen kardeşliği tamamen unutturulmuştur. Fakat tarihin müşterek sosyal değerleri unutulmuyor ve söndürdükçe alevleniyor. İşte günümüzde böyle bir gerçekle karşı karşıyayız.
Hiç de Suriye ile İran’ın inanç ve sosyal yapısı birbirine uymaz; çünkü 1000 yıldan beri Suriye coğrafyası Sünni olduğu halde İran’da böyle değildir. Bu sebeple İranvari bir İslâm Devleti yapısını bir gün bile Suriye’de uygulamazsınız. Tarih boyunca da İran-Suriye siyasi ve inanç birlikteliği katiyen vukuu bulmamıştır. Siz 2 milyon Arapça konuşan Suriye Aleviliğini katiyen sağlam inanç temelleri olan İran Şia’sı ile bağdaştıramazsınız. Bu husus elbette önümüzde bulunan ve yine Arapça konuşan Adana-Hatay-Mersin kıyı Alevileri için de geçerlidir ve bunlara İran rejimi denilince tüyleri kalkar. İngilizler de Amerikalılar da bu gerçeği yüz yıldan beri fark edemediler. Bu sebeple Ortadoğu ve İran politikaları yaz-boz tahtasına dönmüştür.
Şahsen, ABD’nin İran’a nüfuzuna katiyen gönlüm razı olmaz; çünkü böyle bir duhul, İran Türkmenliği’ni, Irak ve Suriye gibi bedbaht bir duruma düşürür. Amerikan oyuncağı ve kalleş batının ikiyüzlülüğüne muhatap olunacağına, yüzyıllardır aynı senkrist kültürü paylaştığımız insanların diktatoryasına, hatta zulmüne katlanmak, dolayısıyla biraz daha bilenerek iktidara sahip olmak daha iyidir. Bu bakımdan İran’a dokunmayın; Türkmenlerin Ayetullah’ı da var, Hocası da var, az da olsa devlet adamı var! Üzerlerine uygulanan jenosit elbette güneşin balçıkla sıvanmasına yetmeyecektir. Her sosyal ve kültürel baskının bir doyum ve patlama süreci vardır; tarih bu hakikatlerle doludur. Şartlar ne olursa olsun bugünkü İran’da Türkmenlerin çoğalma oranı, Farsların hemen hemen iki katıdır ve demografik yapı sürekli olarak Türkmenler lehine gelişmektedir. Bu işleri abartılarla kışkırtıp insanları tam bir batı kafası ile kırdırmak kimseye fayda sağlamaz.
Evet, bugün İran, İslâm Âlemi’nde, Şii bir devlettir; fakat bu işi katiyen Araplara benzetmeyiniz. Çünkü daha Doğu Beyazıt’tan ayrılıp Tebriz’e doğru Batı Azerbaycan’ı katt etiğinizde kimseyi “Şii” diye niteleyemiyorsunuz ve buna canları sıkılarak ”Biz Osmanlıyız-Türk’üz” diyorlar. Türkmenlik, ancak Güney Türkmenistan, yani Sahra Türkmenleri’ne mahsustur ki, bunlar da 3,5 milyon nüfusla Selçuklu bakiyesi, Türkmenistan devamı, Sünni-Hanefi Türkmen soy ve boylarıdır. Gazeteleri var, dergileri var, bizleri okuyor ve anlıyorlar, bir tane de olsa İran Meclisi’nde vekilleri de var! Yeter ki onlar varlıklarını muhafaza etsinler, biz beteri göreceğimize makul olmasa da, buna razıyız; bağırmanın-çağırmanın “Vahşi Batı”ya alet olmanın onlara büyük siyasi zararı olur. Irak ve Suriye’de ısrar ve inatla ABD “Türkmen” adını bile kabul etmiyor. Aylardır Halep’te Türkmen kırılıyor, güya Müslüman cellâtlar, Telafer’in üzerinden geçti, hangi bi-idrak ABD bunun adını andı. Varsa da yoksa da Barzani; hani Talabani’nin Soranileri’ne ne oldu, köküne kıran mı girdi. Halbuki sadece Kerkük’te yanılmıyorsam bu büyük Kürt parçasının 6 milletvekili var. Yaygara ile sun’i Kobani gündemi ile Halep-Hama-Hums-İklıb’i mahvettiler de, maalesef Türkiye’nin de sesi çıkmadı. Böyle bir oyunun İran’da oynanmasına taraftar olamayız; zaten soydaşlarımız da, ABD oyuncağı olmak istemiyor.
İran’da Şii rejimin ilk sahibi, mucidi kimdir hiç baktınız mı? Safeviler, yani Şah İsmail değil midir? İsmail, elbette kendinden önceki Karakoyunlular ve Akkoyunlular Türkmen devlet yapısını model olarak alabilirdi ve o zaman Doğu-Güneydoğu-İran’ın sosyal ve inanç yapısı buna müsaitti. Fakat kendinden evvel bütün Anadolu-Suriye-Güneydoğu Anadolu coğrafyasını dolaşarak Uzun Hasan’ın bacısı Hatice Begüm ile de evlenerek Sünni Akkoyunlulara damat olan dedesi Şeyh Cüneyd’in felsefi düşüncelerini pekâlâ biliyordu.
Gilan’da Sünni-Şafii-Sofi bir gelenekten gelen Safeviyye’nın yeni ideolojisi elbette kurucu unsuru Türkmenler olmak üzere, Türkmen-Fars Şiası mensuplarıdır. İşte bugünkü İran, din düşüncesinin temeli ve sosyal yapısı budur. Böyle bir oluşum için bütün Anadolu Türkmenliği İran’a akmıştı ki, bunların tamamı Baharlu oymağından olduğu gibi Türk İnancının sağlam yapısı Horasan Erenliği’nin ermişleri idi. Bu yapıyı Emir Timur da bozamadı ve Safevilerden sonra Avşarlar ve Kaçarlar gibi Türkmen kavimleri ile 1925’e kadar devam etti.
Son Kaçar, Ahmet Şah’ı vatanından ve tahtından Rus Bolşevikler tecrit ettiler. Ve iktidarı İran sarayına koruma olarak gönderdikleri Kozak (Rus Kazağı) Tugayı’nın İranlı olmayan Komutanı Rıza’ya İngilizlerin de yardımı ile teslim ettiler. Ahmet Şah, Moskova’da yokluk içinde ölürken, Rusların Tudeh Partisi de, bu arada Marksist düşünceleri hakim kılamadı ve Rıza, Fars argümanı “Pehlevilik” gibi tarih olmuş bir düşünce ve Amerikan desteğiyle İran’da hakimiyet sağladı. İşte Fars Milliyetçiliği’nin temeli böyle sakat ve sun’idir ki, Humeyni ile berhava oldu.
Elbette İran’da bir azınlık olarak Fars ideolojisi devlette varlığını ve hâkimiyeti devam ettirmektedir. Fakat dini rejim Fars kültür ürünü değil Türkmen kültür ürünüdür ve adı da mutlak surette “Türkmen Şiası”dır. Elbette İslam Şiiliği temeldir; lakin 40 milyon gibi korkunç bir Türk dünyası bu inançtadır ve yabancı görerek ötelemek çok yanlıştır. Çünkü bizim ırkımız ne olursa olsun güzeldir ve en iyi güzellikler rahat bir gelecek onların hakkıdır. Unutmayın ki, Fransız Roux, ırkımızı tarif ederken onların güzelliği, şirinliği, tatlılığı cengaver oluşlarında değil dillerinde, türkülerinde, adetlerinde, her türlü zorluğa katlanışlarındaki dirençlerindedir, diyor. Evet, o güzel yakarışı bir daha tekrarlayalım: Ahh milletim, canım benim.
Huzurlu olun.