Ali Bademci
Bütün dış meselelerimizi şimdilik bir kenara bıraktık; günlerden beri bir operasyon komedyasına odaklandık. Samanyolu TV günlerdir vatan Emniyet Müdürlüğü önünden canlı yayın yapıyor. Bir taraftan insanlar toplanıyor, bir taraftan da bırakılıyor; tutuklanacak veya tutuklanıyor. İki taraf da kılıçlarını çekmiş, Zaloğlu gibi her sallamada birkaç kelle devriliyor. Dolar tırmanışta, Suriye ve Irak buzdolabında, Apo bırakılma umudu ile tatlı uykuda, Sessizce zamlar üst üste biniyor, zavallı emekli ve dar gelirli ezildikçe eziliyor. İşi tıkırında olanlar, iktidarı paylaşanlar, hırsızlık yapanlar; hükümeti başı boş görüp yağmacılıkta onları takip eden muhalefet belediyeleri, dilediği şekilde organize işleri yürütüyor.. Devir üç kağıtçı dünyası olduğu için hırsızlar kat üstüne kat, yat üstüne yat ediniyorlar! Vatan, millet, ahlâk-namus kimsenin umurunda değil; para gelsin de, nereden gelirse gelsin! Şükür ve hamd eden aç; günde on vakit namaz kılan Müslümanlar halinden memnun, kirli veya sünnet sakalını sıvazlıyor; parası olmadığı için traş olamayanlar da, keramet sakalda diye “hele biz de deneyelim” diyorlar!
Hakikatten ne olacak hâlimiz? Aha gene seçimler geldi; şehir sokakları çöplüğe dönecek, gerilim biraz daha artacak, netice değişmeyecek “bul karayı al parayı”hesabı madalyanın iki tarafı da aynı sonucu gösterecek! Aslında milleti yormanın da çok anlamı yok; “Meclis bir uzatma kararı alsın da bu iktidar devam etsin”dense kimseler bir şey demeyecek! Çünkü gerek siyasi gerekse sosyal muhalefet, işin özü ile uğraşmıyor. Söyledikleri afaki şeyler olduğu gibi, hem tekrardan ibaret hem de, doğrulanması mümkün olmayan polemiklerden oluşuyor. On yılı aşkın bir zamandan beri ülkede bir şeyler değişiyor ve yeni bir takım düşünceler ikame ediliyor. Bunların ciddi biçimde mercek altına alındığı ve incelendiği hiçbir şekilde söylenemez. Milletin masum başörtüsü inancından başlanarak genişletilen yelpazede hemen hemen parmak atılmadık iş kalmadığı gibi, yaralar kaşına kaşına çıbana döndürülmüştür. İşte üzerinde durulmayan görülmeyen budur. ABD’nin İslâm dünyasına dayattığı “Siyasi İslâm”, Arap ayrılıkçılardan kopyalanarak ülke üzerine ve insanına yapıştırılmak isteniyor. Türkiye bir Suudi-Katar-Birleşik Arap Emirlikleri gibi görülmek isteniyor. Çünkü böyle bir yapı ile konuşmak, anlaşmak çok kolaydır. Teferruat ve büyük harcamalar gerektirmiyor; bir adamın iki dudağı arasından çıkacak “Okey” lafı ile iş bitebiliyor. Demokrasinin teferruatı ve çok sesliliği ülke üzerinde hesap yapan, değişik elbiseler biçen insanların elbette işlerine gelmiyor. I. Dünya Savaşı’nda Haşimiler Osmanlı’ya karşı ter döktü, fakat malı Vehhabî-Suudiler götürdü! Zavallı Haşimiler şimdi Ürdün çöllerinde gece yıldızları sayıyor, gündüz teşbih çekiyorlar. Bin yıl İslam Dünyası’nda Hristiyanların işini Türkler bozdu; şimdi sanki tarihin intikamı alınıyormuş gibi bu ülkede rahatlıkla Türküm diyemiyorsunuz? Yani bundan daha kötü bir durum tahayyül etmek mümkün mü? Zaten tarih boyunca Hristiyanlar bu milleti Türk diye nitelendirmeyip hepMüslümanlar olarak adlandırdılar. Tabii olarak bizler bundan alınmadık ama şimdi işin içyüzünü daha iyi anlayabiliyoruz. İki taş arasında sıkışmışız!
Türk olduğumuzu söylersek Müslüman’ı-Gayri Müslim’i “etniste yapmayın” diyor. Müslümanız desek bin bir mezhep-anlayış-tarikat gibi hususları anlayamıyor ve sınıfta kalıyoruz! Netice olarak, kabile Müslümanlıkları bile tartışılırken biz, bin yıllık medeniyetimiz ve kültürümüz olan, ”Türk Müslümanlığı” deyimini katiyen kullanamıyoruz ve hemen “kâfir” damgasını yiyoruz. Ne yapalım, Araplaşalım mı bari? Buna da şimdi ortaya çıkan Molla Muhammed izin vermez! Çünkü o da Kürt Müslümanlığı diyormuş! Doğrusu şaşırmamak mümkün değildir! Eski dinimize dönelim desek, o da mümkün değil, milletin yüzü hep Kâbe’ye dönük!
İşin şakası bir yana en iyisi Cengiz veya Timur olmak! Görsünler, öğrensinler bakalım savaş ne imiş? Keşke bu dünyayı onlardan kurtarmasaydık da, bu duruma düşmeseydik! İşler kötü gidiyor? Fakat ille de Türk ve Müslüman olarak kalmaya devam edecek, bu topraklar üzerinde böyle yaşayacağız? Ölümden öte yol var mı?
Muhabbetle.