Ali BADEMCİ
Bir taraftan Milli Eğitim Şûrası, diğer taraftan Cumhurbaşkanı ve Başbakan, ülke gündemini bambaşka mecralara çekerek bir takım koca kafaları üç asır önceki edebiyat lehçesi olarak kullanılan Osmanlıcayı, sanki böyle bir lisan varmış gibi, “mezar taşı “ ve ” ecdat” edebiyatı ve sömürüsü ile kandırma gibi bir ölçüsüzlüğe kadar götürülerken, ne yazık ki, bazı insanları da inkâr çizgisine sürüklemiştir. Cumhuriyet’ten beri bu tartışmalar İslâmcı-Milliyetçi-Cumhuriyetçi gibi üç ana düşünce gurubu tarafından konuşulurken şimdi Milliyetçiler ve İslâmcılar olarak ikiye düşmüştür.
Açık, açık konuşalım; hiç lâfı döndürmeye gerek yoktur. Tamamen Cumhurbaşkanı ve İktidara dayalı İslâmcılar, Devlet Başkanı’nın da mensup olduğu İmam-Hatip ve İlâhiyat menşelidir. Tabiî ki, bu hususta genelleme yapmak hatalıdır. Mutlaka İlâhiyatçılar ve İmam Hatiplilerden her konuda milliyetçiler gibi düşünenler vardır. İşin ilmini ve derinliğini bilen Milliyetçi tarihçi ve Türkologlar, tabii olarak“Osmanlıca” adı ile bir dil olmadığını çok iyi bilmektedirler. Bunlara göre Osmanlı’nın haşmet devrinde, edebi lehçe ve yazışma dili olarak kullanılmıştır ve katiyen milletle alâkası yoktur. Hatta Türk olmayan Rum-Ermeni-Arap-Arnavut-Boşnak gibi unsurlar dahi, iletişim lisanı olarak Türk Halkı’nın kullandığı Türkçeyi biliyorlardı. Tıpkı Türk unsurlar gibi Arap ve Fars menşeli ağdalı yazım dilini ancak bizim gibi sözlükle çözüyorlardı. XVII. yüzyıldan itibaren, devlet küçülürken, özellikle Tanzimat ortamında gelişen yeni edebiyatla söz konusu Osmanlıca tamamen saf dışı kalmıştır. Bugünkü Osmanlıca tartışmalarını ilim adamı tarihçi ve Türkologlarımız “Alfabe” olarak anlatmaktadır. Bu husus, ilme dayalı milliyetçilerin düşüncesidir. Harf İnkılâbı’nı yapan devlet adamlarımız da bu şekilde düşünmüştür. O zaman bile itiraz edenlerin düşüncesi, eski Osmanlıca değil, mevcut yeni, yani “edebiyatı-cedide” Türkçesi’dir. Buna örnek olarak M. Âkif ve İstiklâl Marşımızı verebiliriz. Milliyetçilerden hiç kimse Hıfzı Velded’in Nutuk uydurukçasını tasvip etmemiştir ve Nutuk da, o devir Türkçesi’nin çok güzel bir örneğidir. Cumhuriyet ve sonrası TDK’nun başlattığı Dil’de yenileşme hareketleri, hiçbir şekilde milliyetçilerin görüşü olmayıp başta edebiyat tarihçimiz Nihat Sami Banarlı olmak üzere, aklı başında bütün Türkologlar tarafından çürütülmüştür. Bu sebeple Milliyetçiler, olmayan Osmanlıca ve uyduruk Türkçe dil operasyonuna şiddetle karşıdırlar.
İslâmcılara gelince, bunlar ne yapmak istediğini ve ne yaptıklarını elbette bilmiyorlar. TV’de gördüm; adam fetva veriyor, ”Mâ’da Arapçadır neden bilmiyoruz” diyor. Hâlbuki halkımız Türk telâffuzu ile “Mada” şeklinde ve ”Başka” anlamında kullandıkları gibi, Araplar bile Türk aksanında söylüyor. Fakat bizimkiler işi çığırından çıkararak “Kuran Arapçası”ndan bahsediyorlar. Var mı böyle bir şey, Araplara sorunuz ki, hangisi anlayabiliyor? Onlar bile böyle bir heves içinde değilken, bizim beyni gelişmemiş Arap farelerinin ne istediğini anlamak mümkün değildir. Kuran’ı Kerim’in tercümesi bile tutulmayıp bugün 30’a yakın tefsirle aydınlatılmaya çalışılırken, “esiresiz-üstünsüz-şeddesiz” Osmanlı harfleri ile hangi babayiğit Kuran okuyup mezar taşı ve kitabe çözecek? Bugün Latin alfabesi ile yazılı mezar taşlarında ne var yani! ”Besmele – Fatiha – Rahmet”! yani bütün amaç bu mu? Evet, öğrenmenin mahsuru yok; fakat iş böyle değildir!
Türkiye’de akademilerin yeteri kadar Osmanlıca eğitimcisi yetiştirmesi en azından kısa vadede mümkün değildir. Peki, bu dersleri kim verecek? Cevabı basit; İmam-Hatipliler ve İlâhiyat menşeliler. Çoğunluk olarak bunların siyasi düşüncelerini belirtmeye ve uzun uzun açıklamaya gerek yok. 2013 rakamlarına göre, ülkemizde altmış bin derslikte, lisede 2 milyon öğrenci okuduğu biliniyor. Her eğitimciye iki yüz öğrenci düşse, on bin İmam-Hatipli ve İlahiyat menşeli öğretmene ihtiyaç vardır. Elbette bunlar, AKP’li militarize guruplardan seçilecektir. Her militan otuz öğrenci kazansa üç yüz bin kişilik bir İmam-Hatip ordusu oluşacaktır. Hadi devletten bunları temizleyin de göreyim sizi!
Hoşçakalın.