Ali Bademci
Bir zamanlar el-ele kol-kola oldukları AKP iktidarı, 14 Aralık günü Gülen Cemaati’nin üzerine iyice çullanmış ve bu işe kendisine en fazla zararı dokunan Medya’dan başlamıştır. Elbette muamele ve görüntüler demokrasi havariliği yapan iktidarın alkışlanmasını gerektirmiyor. Şahsen bizler istesek de, böyle bir şeyi yapamayız ve millet olarak fıtratımızda bulunan “Mağdurun yanında olma” huyumuzdan da vazgeçemeyiz. Herhalde dünyada en kötü şey insanların insan tarafından ezilmesi, maddî ve manevî işkenceye tabi tutulmasıdır. Bu yönü ile cemaate uygulanan manevi işkenceyi, elbette demokrasi ve insanlık ile izah bağdaştırmak mümkün değildir. AKP İktidarı, 25 Aralık 2013 hırsızlık ve yolsuzluk olayının ifşa edilmesiniCemaat’ten bildiği için onun yıldönümünde, elbette bir rövanş ve intikam peşindedir. Zaten muhalefet de bu yönden bastırmaktadır.
Gerçekten cemaat üzerine bir operasyona sebep bulamayan iktidar, daha evvel “Tahşiyeci” diye tutuklayıp epeyce bir süre de içeride tuttuğu “Molla Mehmet Doğan adlı Nurcu Kürtçü Hoca Grubu”nun şikâyeti üzerine böyle bir yola başvurmuş ve maalesef bir senaryoyu bahane olarak ortaya sürmüştür. Sanki evvelki grup tutuklandığı zaman kendileri değil de, “Cemaat” iktidardaymış gibi, varsa bir yanlışlığı güyâ bu yaz-boz tahtası olan güdümlü yargı ile çözecekmiş. Ekrem Dumanlı’nın serbest bırakılıp Hidayet Karaca’nın tutuklanması da bize böyle bir yoldan gittiklerini gösteriyor.
12 Eylül’den evvel, üniversitelerde kan gövdeyi götürdüğü zaman, bugün çeşitli gruplara dağılan ve her biri bir cemaat olan İslamcılar, ”Daha cihad zamanı gelmemiştir” diyerek dini tamamen ortadan kaldırmaya çalışan ateistlerle kavgaya tutuşan zavallı Anadolu çocuklarının yanlarında yer almadıkları gibi, yan çizmeyi de ihmal etmemişlerdir. Bu yüzden 12 Eylül yargılamalarından liderliği zamanında bilmem kaç kilo altın biriktirenErbakan Hoca serbest bırakılmış fakat Alparslan Türkeş daha yıllarca eziyet çekmişti. Üstelik Türkeş’in kapısına öyle cibilliyetsiz nöbetçiler dikmişlerdi ki, lavaboya götürüşlerinde bile ona hakaret ediyorlardı. Böyle bir ifadeyi bu satırların yazarı bir ziyaret sırasında bizzat Türkeş Bey’den dinlemiştir. Ülkücülere karşı uygulanan vahşet yıllarca sürdü; sanırım hâlâ içeride bulunan olduğu gibi, dışarıdakiler de normal haya dönmüş değillerdir.
12 Eylül’den bugüne kadar hiçbir İslâmcı, hiçbir Cemaat mensubu, bir neslin mahvedilişini ağzına bile almadı. Yani ülkücülere uygulanan bu jenosit çok mu demokratikti? Maalesef işin sosyal boyutunu ele alan ve anlatan yok ki, yeni nesiller bu işi anlasın! Herkes kendine göre güdümlü bir şeyler yazmış, meselenim doğrusuna parmak basan olmamış! Yazan delikanlıların da, aklı o kadar ermiştir; buna söyleyecek şey yoktur! Lâkin şimdi yedi günlük gözaltının felsefesinin yapılması karşısında insan, cidden cemiyetin ve kurumların ikiyüzlülüğüne kızmadan geçemiyor! Ben geçen yıl yazdım; elbette eline silâh almamak ölçü ise ben de almamıştım; fakat 96 gün gözaltında kaldım ve çıkarken de uyuz olmuştum, sağ olsun dostlarımız tedavi ettirdiler. O küçük kitapçıkta ezilmişliğin, horlanmanın, işkencenin, bir neslin yok edilmesinin sosyal boyutlarını ortaya koymuştum. Fakat bugün İslâmcı olarak tanıdığımız bir takım soysuzların Cemaat eliyle yayınlanan Atatürk ve Cumhuriyetdüşmanlığı muhtevî yayınlar yüzbinler satarken, bizim kitabımız ülkücü camianın dışına çıkmadı. Ben o insanlarla şeref duyuyorum; Allah beni onların safına koyduğu için hamd ediyorum. Adam gibi Milliyetçi-Vatanperver-Türkçü-Turancı-İslâmcı ve Ümmetçiyiz. Özellikle son umdelerin gerçek sahibi Amerikan-Avrupa-Vehhabî artıkları değil ülkücülerdir. Ülkücülerin böyle düşünen Cemaatçilerle elbette bir meselesi olamaz ve her zaman onların yanındadırlar.
Biliyor musunuz, bilmiyorum, ama Zaman Genel Yayın Yönetmeni ve son operasyonların kahramanı Ekrem Dumanlı, bizlerin gençlik çağında çocuk yaşlarda bir ülkücüydü. Bu sebeple 16 yaşında yüzünde tüy bitmemiş birçok ülkücü gibi 12 Eylülcülerin hışmına uğradı ve sanırım bir yıldan fazla da tutuklu kalarak işkence gördü. Şimdi Ekrem söylesin “İşkence” o muydu, bugünkü mü? 1980’den sonra birçok ülkücü, selameti Allah’a teslimiyette görerek Gülen hareketi yanında yer aldı; biz bunların hiç birine yeni yollarının kötü olmadığını söylemedik. Şimdi de hala orada yüzlerce ülkücü vardır. Bunları da hiçbir zaman kendimizden ayrı tutmayız. Hocaefendi hakkında da, ülkücüler daima ihtiyatlıdır ve siyaset müessesesi de tavırlı değildir.
Bütün bunlara karşılık, söyle bakalım Ekrem; Zaman’da ülkücüler ile ilgili ne yaptınız? Hepsinin hayatı ve mücadelesi, M. Akif’in “Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi!” gibi mübarek insanlardır. Samanyolu’nda böyle eğilim gördük mü? MHP’ye düşman olup da, kilini tarağını toplayıp Zaman sütunlarına gidenleri ne okuruz ne de tasvip ederiz! Kitaplarımıza ehemmiyet veriliyor, güzel çalışmalar neşrediyorsunuz, bunları inkâr etmek elbette nankörlüktür! Lâkin iktidarın borazanı dediğiniz TRT’de bizler bunları yapıyoruz ve çağrıldığımızda müdahale edilmeden düşüncülerimizi rahatlıkla anlatıyoruz. Bakınız kardeşim, bu derece katı bir dinî kafa ile meselenin altından kalkamazsınız; bizim kültür hayatımızda böyle bir yayın politikası görülmemiştir ki, bazen mütareke basınını andırıyorsunuz. Elbet yapacağınız işi bizlerden daha iyi biliyorsunuz! Ama eziliyorsunuz, biz buna üzülüyoruz. Belki daha ağır ve kötü günleriniz de olacaktır. Ele silâh almamak da marifet değildir; bakınız beceremediğim için ben de almadım; lâkin dâvâ arkadaşlarımızın silâhlarının teşhirinde zevkle o karede yer aldım. Şahsen, hareketimizin sizin gibi çocuk yaşta öne çıkanlarından, kaatil diye horlananlara kadar hepsi avare gönlümün kahramanlarıdır! Ya şehitlerimiz! Sizler o dünyayı yaşadınız mı? İşkencede canını kaybeden, okula giderken öldürülen ülkücü öğretmen-memur-öğrenci-esnaf ve köylünün dünyasına girdiniz mi? Erkek olan bize yapsın da görelim! Biz “İlay-ı kelimetullah” için mücadele etmiyor muyuz? Bize bulaşana dünyayı zindan ederiz, zindan! Arzı başına yıkarız! Gerekirse silâh da kuşanır dâvâmızı böyle savunuruz! İşte biz böyle Müslüman, öyle İslamcıyız! Ecdadımız gibiyiz! Alparslan’ın “Tertemiz Müslümanlarıyız”! Var mı bizimle uğraşacak yiğit!
Muhabbetle.