Slovenya’nın Başına Buyruk Hareket Etmesi
Avusturya’nın etkinlik alanında bulunan Slovenya; federal devleti kaale almaksızın, Almanya ile sıkı bir mali-ekonomik-siyasi ilişkiye girdi.
Slovenya’nın, Almanya ardından İtalya ve Avusturya ile mali-ekonomik ilişkiye girmesi; federe devletler içinde en zengin devlet konumuna gelmesine neden olurken, federal devlete de bir borç yükü getirdi. Ancak; bu durum, dış ödemede kaynak sıkıntısı çeken federal devlet tarafından ise fazlaca dikkate alınmadı.
Slovenya’nın Diğer Federe Devletlere Örnek Olması
Slovenya’nın, Alman-Avusturya-İtalyan banka ve şirketlerden kredi kullanması; mali alanda diğer federe devletlere örnek olmasına, mali alanda diğer federe devletlere örnek olması da; diğer federe devletlerin, uluslararası mali piyasada, kredi arayışına girmesine neden oldu.
Federal Devlet Bütçe ve Dış Ödeme Dengesinin Bozulması
Federe devletlerin, uluslararası bankalardan fütursuzca kısa vadeli kredi kullanması ve kontrolsüz harcamalara gitmesi; federal devletin bütçe disiplininin bozulmasına, dış borçların da hızla artmasına yol açtı.
Mali İflas
1987’ye gelindiğinde, Yugoslavya; dünyanın en borçlu ülkeleri arasına girdi, dış borcunu da ödeyemez bir hale geldi.
IMF Dayatması
IMF,dış borcunu ödeyemez hale gelen Yugoslavya’dan; sıkı para ve maliye politikasını uygulamasını, serbest piyasaya geçiş için de gerekli kararları almasını istedi.
IMF’nin şart koştuğu, “Şok Tedavi” adı verilen, sıkı para-maliye politikası ile serbest piyasaya geçiş kararları; ülke ekonomisinin alt üst olmasına, bırakınız federe devletlerarasında, federe devletlerin farklı bölgelerinde bile gelir dağılımı uçurumunun oluşmasına, sosyal güvenlik sisteminin çöküşüne, halkın hoşnutsuzluğunun da zirveye ulaşmasına neden oldu.
Brady Ödeme Planını Kabul Emesi
1989’da, Yugoslavya; Meksika, Brezilya, Arjantin, Venezuela, Kolombiya, Şili, Peru, Ekvator, Bolivya, Uruguay, Nijerya, Tunus, Fildişi Sahili ve Filipinler ile birlikte “Brady Ödeme Planına” imza attı.
Dış borcunun üçte birinden kurtulmasına karşılık; IMF ve Dünya Bankası ile ABD’nin kıskacına girdi, kamu şirketleri-doğal kaynakları ve ihracatını rehin olarak vermek zorunda kaldı.
Kırılma Noktası
Yugoslavya; Brady Ödeme Planıyla mali ve ekonomik sıkıntıdan bir ölçüde olsa, kurtulmuştu ki; bu sefer de, idari yönetimde ortaya çıkan bir sıkıntı ile karşı karşıya kaldı.
Sırbistan’ın ağırlığını ortaya koyması ile yapılan Anayasa değişikliği sonucunda, Kosova ve Voyvodina’nın; özerkliğinin kaldırılması, Karadağ yönetiminde; değişikliğe gidilmesi, diğer federe devletler tarafından, hoş karşılanmadı. Hele Sırbistan ve Karadağ’ın merkezi yönetimi dayatması ise; diğer federe devletlerin, ciddi tepkisine neden oldu.
İlk Ayrılığın Başlangıcı
1990’da, Slovenya; kendi kaderini tayin etme hakkına dayanarak, Meclis’inde aldığı bir karar ve halk oylaması ile bağımsızlığını ilan etti.
Bağımsızlık ilanından iki gün geçmeden; burada, Hırvat Ante Markoviç komutasında konuşlanmış olan Yugoslav Halk Ordusu yönetime el koydu.
Avrupa Birliği Baskısı
Yugoslav Halk Ordusu; müdahaleden 10 gün sonra, Avrupa Birliği’nin araya girmesi ve başkomutandan gelen emir üzerine, ciddi bir çatışma yaşamadan Slovenya’dan ayrıldı.
Ordu’nun İtibarsızlaştırılması
Hırvat komutan Ante Markoviç; provokatif bir eylem ortaya koymak ve yolsuzluk ile suçlandı, suçlamalar; başkomutana kadar uzayıp gitti.
Hırvat komutan Ante Markoviç’ten, başkomutana kadar uzayıp giden suçlamalar; Ordu’daki hiyerarşinin alt üst olmasına, Ordu’daki hiyerarşinin alt üst olması; ayrışma ve kopmalara, ayrışma ve kopmalar da; Yugoslav Halk Ordusu’nun, halk nezdindeki itibarını ve güvenini kaybetmesine yol açtı.
Bağımsız Slovenya
Slovenya; ciddi bir savaş yaşamadan, kavgasız-gürültüsüz bir ortamda bağımsızlığını elde etti. Bunun ise üç nedeni vardı.
Birincisi; Slovenya, diğer federe devletlere oranla daha homojen bir toplum yapısına sahipti.
İkincisi; Hırvatistan, Slovenya lehine açık bir direniş sergiledi. Sırbistan’ın; Hırvatistan topraklarına girmeden de ciddi bir müdahale yapması mümkün değildi.
Üçüncü ise; Avrupa Birliği ve özellikle Almanya’nın, Sırbistan’a verdiği önemli sözler vardı.
Avrupa Birliği’nin Teşvik ve Taahhütleri
Batı, Hırvatistan ve Sırbistan’a; önemli vaatlerde bulundu, garantiler verdi, bu da; Hırvatistan ve Sırbistan’ı cesaretlendirdi.
Yugoslavya’nın parçalanmış halini gösteren haritalar, Sırbistan lideri Slobodan Miloseviç’in; Lahey Mahkemesi’nde yaptığı, ancak; basına pek yansımayan, savunması da bunu gösteriyor.
Haritalarda ne vardı?
Haritalarda, Sırbistan-Kosova-Karadağ-Makedonya ve Bosna-Hersek; “Yeni Yugoslavya” toprakları içinde görünürken, Slovenya ve Hırvatistan ise; bağımsız birer devlet olarak görülüyordu. Yeni Yugoslavya’da ise; Sırpların egemen olduğu, üniter bir devlet olacaktı.
Hesabın Şaşması ve Oyun İçinde Oyun
1991’de; Sırbistan, “Dönüşümlü Başkanlık Sistemi’nin” bir gereği olarak; başkan olan, Hırvat Stipe Mesiç’in; başkanlığını tanımadığını ilan etti. Bunun nedeni ise; Stipe Mesiç’in, Hırvatistan’ın; Almanya desteğinde, düzenli bir ordu kurma girişimine ses çıkarmaması idi.
İç Savaşın Başlaması ve Sona Ermesi
Yine aynı yılda; Sırp Krajina Özerk Bölgesi’nin, Hırvatistan’dan ayrılarak, Sırbistan’a katılacağını ilan etmesi; buna, Hırvat Silahlı Kuvvetleri’nin müdahale etmesi ise bardağı taşıran son damla oldu.
Yugoslavya iç savaşı; 1991’de fiilen başladı, aralıklarla; Hırvat-Sırp, Sırp-Boşnak-Hırvat, Sırp-Arnavut, Makedon-Arnavut çatışması şeklinde cereyan ederek, 2008’de; Kosova’nın, bağımsızlığını ilan etmesi ile son buldu.
Kimsenin Beklemediği Sonuçlar
Yugoslavya topraklarında; Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Bosna Hersek, Karadağ, Makedonya ve Kosova olmak üzere, 7 bağımsız devlet doğdu.
Yugoslavya’nın dağılma süreci sona erdi mi?
Sırbistan’ın, Macarların yaşadığı; “Voyvodina Özerk Bölgesi” ve Müslümanların yaşadığı; “Sancak Özerk Bölgesi” ile olan sorunları devam ediyor. Bunun için, “Yugoslavya’nın; dağılma sürecinin sona erdiğini” söylemek, bugün için de doğru olmuyor.
İç Savaşın Ağır Faturası
Yugoslavya iç savaşı; büyük can ve mal kaybına sebep oldu, ülkenin; alt yapı, maliye ve ekonomisinde onarılmaz gedikler açtı.
Bağımsız hale gelen birçok devletin; halen, mali ve ekonomik sıkıntılar yaşaması; bu neden ile yıllar boyu uygulama alanı bulan ekonomik yapının darmadağın olması ile ilgilidir.
İç savaşta, en çok zarar gören ise; Boşnaklar oldu, katliama maruz kaldılar, topraklarının bir kısmını da kaybettiler.
Neden?
Bosna Hersek; homojen bir toplum yapısına sahip değildi, Sırbistan ve Hırvatistan’ın yayılma alanı içinde kaldı, Boşnaklara güçlü destek veren bir ülke de olmadı.
Kısaca; iki arada, bir derede kaldılar. Hal böyle olunca; hem Hırvatların, hem de Sırpların katliamına uğradılar. Zaten tarihte de hep böyle oldu.
Çıkarılacak Dersler
Birinci ders; doğal olarak, milletler; tarihi gelişim ve değişim sonucu doğar ve devleti kurar, ya da; devlet, milleti inşa eder.
İkinci ders, bir ülkede; birden fazla millet olmaz, olursa; birden fazla, devlet doğar. Bunun için, millet; üst kimliği, etnik ve mezhebi gruplar ise alt kimliği ifade eder.
Üçüncü ders, devletin egemen olmadığı bir yerde; legal ya da illegal, başka bir devlet; ortaya çıkar. Atalarımızın, “Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe” demesinin nedeni de budur.
Dördüncü ders; birden fazla milletten, tek millet inşa edilemez.
Beşinci ders, federal devletten; üniter devlete geçilemez, üniter devletten; federal devlete geçilir.
Altıncı ders; birden fazla millet ve federe devlet ile “ tek millet ve tek devlet ” oluşturulamaz. Zira ne iki, ne de; üç parçadan, bir bütün çıkmaz, bu; aynı zamanda, eşyanın tabiatına da aykırıdır.
“Oluşturulur” diyenler var…
Josip Broz Tito’nun; Marksist ideologları ile liberal-muhafazakâr İspanya Kralı Juan Carlos da böyle düşündü, ancak; düşündüklerinin tam tersi, bir durum gerçekleşti. Tito ise; acı bir tecrübeden sonra, “en büyük hatamdı” diyor.
ABD örneğini verenler var…
ABD’de, kurucu ulus; Beyaz-Anglosakson-Protestanlardır. İspanik ve Afroamerikan nüfustaki artışın; ABD’ni yönetenleri düşündürmesi de buna dayanır. ABD vatandaşlık kimliğinin bağlayıcılığı ise; ABD’nin süper güç olması ile ilgilidir, süper devlet özelliğini kaybetmesi ile de; bu, bir anlam ifade etmez. Avusturya ve Osmanlı’da da böyle oldu.
Marksistler, küreselciler, dinciler savunuyor…
Marksistlerin; etnik ve mezhebi gruplardan yola çıkarak, toplumsal bütünlüğü sağlama; oradan da “proleter dünya devleti ile proleter milleti” inşa etmeye giden bir ütopyası var. Ancak; bu strateji ve hedef, bir hayalden öteye gidemedi.
Stalin; “dil-ideoloji-coğrafya-vatandaşlık”, Mao; “kültür”, Enver Hoca da “soy” temeline dayalı, bir milleti inşa etmeye çalıştı, bunun dışında; farklı bir devlet yapısı ile yönetim şeklini de ortaya koydu.
Küreselcilerin; büyük milletleri küçük-küçük parçalara ayırma, daha sonra da; küresel patronların egemen olduğu, “tek dünya devleti ve tek milleti” oluşturma gibi bir hedefi var.
Dincilerin ise; önce federal, daha sonra da konfederal; bir devlet yapısında, ümmeti bir araya getirme ve bütünleştirme gibi bir hedefi bulunuyor.
İslam; “toplumsal ayrışmayı önler, bütünleşmeyi sağlar” diyorlar…
Yedinci ders; din, aynı kültüre sahip toplumda; kültürü nesilden nesile aktarır, yaygınlaşmasını ve yerleşmesini sağlayarak toplumsal bütünlüğe hizmet eder, farklı kültüre sahip toplumda ise; bütünlük sağlamaz, mezhep yönü ile de ayrışmaya yol açar.
Din, Irak’ta; Sünni Arap-Kürt ve Türkmenleri bir araya getiremedi, mezhebi yönü ile de Suriye ve Irak’ta; Nusayri-Şii-Sünni-Selefi gibi, bir ayrışmaya yol açtı.
İspanya’da, aynı din ve mezhebe sahip; İspanyol, Katalan, Bask ve Galisileri bütünleştiremedi. Aynı şeyi; Yugoslavya’daki, Katolik; Sloven ve Hırvatlar, Ortodoks; Sırp, Karadağ ve Makedonlar için de söyleyebiliriz.
Sekizinci ders; birden fazla millet ve federe devlet, yeni milletler ile federe devletleri üretir.
Dokuzuncu ders; anayasada, sık-sık değişikliğe gitmek; sistemsizliği, sistemsizlik de; yolsuzluk ve adaletsizliği doğurur.
Yugoslav siyasetçiler; en basit bir sosyal sorunu bile, anayasa değişikliği ile çözmeye çalıştı. Bu; anayasayı, “yazboz tahtasına” döndürürken sistemsizliği doğurdu.
Sistemin temel dayanaklarından biri olan Yugoslavya Komünist Partisi’ni, çıkarlarına alet etmeleri ise; yargının doğru dürüst karar alamamasına, bu da; yolsuzluk ve adaletsizliğe yol açtı.
Onuncu ders; Yargı-Ordu ve Polisin itibarsızlaştırılması, bunların; görevini yapamaz hale gelmesine, çöküşüne ve toplum huzurunun bozulmasına neden olur.
Örneğin, Avrupa’nın 4. büyük Yugoslav Halk Ordusu; inanılmaz bir şekilde, bir anda darmadağın oldu.
On birinci ders; gelişmekte olan ülkelerde, federal devlet; kontrolsüz borçlanma ve harcamaya açık kapı bırakır, bu da; ülkeyi, mali iflasa sürükler.
Yugoslavya’da; federe devletlerin, kontrolsüz borçlanma ve harcaması; ülkeyi, mali iflasa götürdü. Bu da; ülkeyi, küresel güçlerin at oynattığı bir ülke haline getirdi.
“Görsel medya, önemli bir rol oynadı” diyorlar…
Yabancı ve yerli görsel medya, bir yandan; alt kimlikleri öne çıkaran ve tarafları kızıştıran, diğer yandan da; marjinal olmayı teşvik eden, “bencil-bireyci-ilkesiz-ilgisiz-samimiyetsiz-sorumsuz bir insan profili oluşturmaya çalışan” yayın programları ile toplumda etkili olmaya çalıştı.
Halkı, yalan-yanlış-abartılı haber ve filmlerle; hayaller dünyasına götürüp, birden karanlık bir dünyanın içine bıraktı, O’nu; düşünemez, ne yaptığını bilmeyen bir varlığa dönüştürdü.
1990’da, Sırbistan takımı Partizan taraftarlarının; Dinamo Zagrep maçı için, Zagrep’e gitmesi imkânsız hale gelmişti, aynı şey; Dinamo Zagrep taraftarları için de geçerli idi.
On ikinci ders; anayasada, köklü değişikliğe gidilerek, etnik ve mezhebi sorunlara çözüm getirilemez, çözüm; güvenlik-adalet-ekonomik-sosyal-kültürel politikalarda aranmalıdır.