Ergun KAFTANCI
YOLSUZLUK ve rüşvetle ilgili Adli Tıp Raporu‘nun ilk iki sayfasının kayıp olduğu, Komisyon’un milletvekillerine yolladığı karara ilişkin rapor sayesinde ortaya çıktı.
İşte size delil karartma…
Delil dediğimiz nesne böyle karartılıyor, ortadan kaldırılarak…
Araştırma Komisyonu’nun “Belgeleri imha” girişimi de bir delil karartmadır.
Suçtur!
Buna Adalet Bakanı’nın “Asıl, imha edilemezse suç işlenmiş olur” görüşüyle karşı çıkması, ülkede nasıl bir hukuk anlayışının kol gezdiğini gösteriyor!
* * *
MESELA Almanya’da, ya da Fransa’da, İngiltere’de, Belçika’da vekillerin ve bakanların, yolsuzluk yapan ve rüşvet yiyen, eşini ve evlâtlarını da haram yemeye mahkûm ederek günaha giren bir vekilin destekçisi olduklarına hiç tanık oldunuz mu?
Yolsuzluk yapanlara ve rüşvet yiyenlere parti başkanı, adalet bakanı, başbakan, cumhurbaşkanı, kral, kraliçe gibi insanların arka çıktığını hiç duydunuz mu!?
Sanıkların “Yapmadılar, suçsuzlar” diyerek savunmalarını adalet bakanlarının yaptığını, araştırma komisyonlarının ise haklarındaki delilleri karartarak hırsızları akladıklarını hiç işittiniz mi!?
Yargı kurumlarının, siyasal iradeye merbut kılınmak suretiyle yolsuzluk ve rüşvetten sanık olanları yasalara rağmen koruyup kollayacağını hiç aklınıza getirdiniz mi!?
Halimiz işte böyle…
Oysa ilerlemiş batılı demokrasilerde bunlara binde bir değil, milyonda bir tanık olamazsınız ama muz cumhuriyetlerinde hepsini görebilirsiniz…
Zira yolsuzluk ve rüşvet, muz cumhuriyetlerini yaşatan en önemli mayadır.
* * *
İKTİDARA oy veren seçmenler, yolsuzluk ve rüşvetten sanık olanların nasıl korunup kollandığını göremiyorlar mı?
Onlara göre dört bakan hakkındaki iddiaların aslı astarı yok mu?
O paralar, ayakkabı kutuları, para sayma makineleri, çakma olmadığı ABD’de yapılan incelemeler sonucu ortaya çıkan telefon konuşmaları, kol saatleri, çikolata kutuları, kısa sürede oluşan devasa servetler, rüşvet trafiğinin içinden hiç eksik olmayan isimler, kurulan servet edinme amaçlı vakıflar, hepsi uydurma mı?
Bunların hiçbiri yaşanmadı mı?
Ülke gülistan mı?
17 Aralık ile 25 Aralık günleri demek ki adı geçen suçların işlendiği tarihler değil, iktidarı alaşağı etmek için planlanmış darbe günleridir…
Öyle mi efendiler!?
İyi, güzel, âlâ…
Pekiii, zanlıların komisyona getirilen haklarındaki delillere, ifadelere, yasalara ve beyanlara rağmen aklanmaları nedir; asıl darbe o değil mi?
Ahlâkı hedef alan her saldırı gibi, etik olmayan ve bir tür afla şekillenen komisyon kararı da düpedüz bir sivil darbedir…
* * *
BU iktidarı beğenenleri ve iyi, doğru, güzel işler yaptığını savunanları, ona güvenenleri, birlik ve beraberlik için uğraştığına inananları, gücüne kuvvetine güvenenleri davet ediyorum..
Buyursunlar, Şırnak, Cizre, Silopi, Hakkari, Yüksekova ve benzeri il ve İlçelerimize doğru araçlarıyla yola çıkıp ziyaretle o yöreyi bir kolaçan etsinler…
Terör yandaşları tarafınden yolları kesilmeden, kimlikleri kontrol edilmeden, araçları aranmadan ve başları ağrımadan gidip dönsünler bakalım…
Askere, polise ve jandarmaya yolladığımız selamları da yerlerine ulaştırsalar da görsek…
Sizinkini bilmem ama AKP’liler gibi, benim de maçam bütün bunları yapmak için sıkmıyor!
* * *
TAYYİP Bey’in 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlamasını, kendi adıma söyleyim, kabul etmiyorum.
Yüzlerce gazeteci işsizken sahte gülücükler yapmak karakterimize ters…
Meslektaşlarımızın çoğu AKP’yi ve Beyefendi’yi eleştirdiği için işlerinden atıldı, kurumlarından uzaklaştırıldı…
Havuz medyasının dışında kalan kurumlarda çalışan gazetecileri işaret ederek “Bunları istemiyorum” diyen bizatihi Tayyip Bey; beyefendi o tarihlerde hem iktidar partisinin, hem hükûmetin başı. 23 Nisan’da başbakanlık koltuğuna oturtulan kız çocuğumuza “Artık başbakan sensin, astığın astık, kestiğin kestik” diye gaz veren zat-ı muhterem de o…
Tayyip Bey bu mantıkla başını yemediği gazeteci bırakmadı…
Patronlara “Bunların parasını sen veriyorsun, verme, at başından”
talimatı veren birinin böyle bir tabloyu yarattıktan sonra meslek günümü kutlamasını hazmedemiyorum…
Çalışan gazeteciler günüymüş; çalışan gazeteci bıraktı mı ki kutlama yapıyor…
Her adımı ve her lâfı protokoler, yani içten ve samimi değil!
Batsın öyle kutlama!