Ali BADEMCİ
Hemen hemen 300 seneden beri, Hristiyan kaynaklı mahfiller, Türklüğü ortadan kaldırmak için çok çetin bir savaş vermektedirler. Türlük ile bütünleşmiş olan İslâm’a aynı ölçülerde saldırılarda bulunulduğunu sanmıyoruz. Çünkü Türklük ne kadar zayıflatılırsa İslâmiyet de o derece çöküyor; bu bakımdan siyaset mühendisleri, katiyen işin bu yönü ile pek ilgilenmiyorlar. Elbette Şiî ve Sünnî, Türk Milleti’nin tamamına yakın ekseriyeti bugün İslâm çemberinin içindedir ve iki eksende de aşırılığı temsil etmektedirler. İşte Sünnî ve Gulât-ı Şia’ya mensup Türkler, gözlerimiz önünde durmaktadır.
Maalesef kullanılmakta; Sünnilerde derin bir gaflet ve vurdumduymazlık vardır. Bunun sebebi, Sünnî Türk Dünyası’nın, bilhassa günümüzde ısrarla batıya yönelmesi ve siyaset mühendislerine kolay malzeme teşkil etmesidir. Mustafa Kemal’in uyanık ideolojisi, gün geçtikçe ehemmiyetini kaybediyor ve Sünnî İslâmiyet, Afganistan örneğinde olduğu gibi fundamentalizme yöneliyor. Arap İslâm hareketine katılan Anadolu militanları da, henüz küçük de olsa bir örnektir.
Yıllardır inandırıldığımız şekilde, Şiî Türk Müslümanlığı’nda Siyasi İslâm ve köktendincilik özentisi yoktur. Hiç kimse Anadolu içinde ve dışında bulunan 75 milyon kadar Şiî Müslüman Türk’ün köktendinci olduğunu söyleyemez. Anadolu’daki Marksist Şiîlerde de Sovyetler çöktükten sonra Türklük lehine muazzam bir uyanış vardır. Hatta Anadolu Aleviliği’nin Marksistlik yüzünden horlandığının “Şeyh” ve “Dedeler” bile farkındadır. Bugün Anadolu’da hiçbir Alevi’nin reçeteyi dış görüşlerde aradığını söyleyemezsiniz. Sanki başlı başına bir ideoloji olan “Bektaşilik”, kendi içinde uzun Osmanlı tecrübelerinden sonra meseleyi halletmiştir. Çünkü Anadolu ve yakın Alevi dünyasında hiçbir şekilde Sünnîler ile onlar arasında tarih boyunca bir mesele oluşmamıştır. Aleviler daima ve birçok zamanda devletin çarpık zihniyeti ile fikri-fiili mücadeleye girmişlerdir. Devletin, bürokrasi dışında Alevi hareketine karşı halktan hiçbir şekilde ve hiçbir zaman taban ve destek görmediğini çok iyi biliyoruz. En azından uzun yılların tahriklerinin bu işi beceremediği ortadadır.
Türkler, uzun tarihleri boyunca münasebette bulundukları Çinlilerin dışında hiçbir milletten şikâyet etmemişlerdir. Çünkü Çinliler, asırlarca süren ve meşhur “Sed”le bile engelleyemedikleri Türk hâkimiyetini, ancak kültür yabancılaşması ile çözmüşlerdir. Elbette XX. yüzyıla tek müstakil Türk Devleti ile giren Türklük, Anadolu dışında büyük baskılara uğramıştır. Bu baskıları iyi tetkik ederseniz ancak kültür yabancılaşmasının Türkiye’de olduğu gibi kısmen başarıldığını görürsünüz. Fakat “Ulu Çınar” her yerde ayaktadır ve günden güne kuru dallar yeşermeye, kökler taban tutmaya başlamıştır. Böyle bir kültürü nasıl ortadan kaldırabilirsiniz? İşte ancak bugün olduğu gibi biraz dejenere edersiniz, o kadar! Fakat mutlaka her şey aslına rücu edecektir ve bunu önleyecek hiçbir güç olmadığı gibi teknolojik tedbirler de havada kalmaya mahkûmdur. Kürt veya Arap İbrahim Tatlıses, kültürümüzün ana unsuru “Bayatiler” ile meşhur olmuştur. Benzerleri de “Sanatçı” unvanını böyle almışlardır. Kendi dillerini kullandılar; ama ille de “Bayati” zevkli olmadığı gibi yarı yarıya Türkçedir. Bu bakımdan şimdi rahmetli olmuş çağımız Türkolog’larından Paul Roux, Türklerin cazibesi, gözü kara oluşlarından, savaşçılıklarından değil, dillerinden ve kültürlerinden gelir, demektedir.
Sağlıcakla kalın.