Ali Bademci
MHP devâsa bir aile, ülkücülük ulu bir çınar, ülkücüler bir umut! İşte yarış zamanı, neden ortaya çıkmıyorsunuz? Bizim bahçe daha meyvelenmedi mi? Ülke yanıyor, mülkünüz paylaşılıyor, yetmezse müşteri aranıyor? Siz neredesiniz ay güzeller? “Dede Korkut” okumayan var mı? Bir milletin kendini yaratmasının başka örneğini gördünüz mü? Canım, ömrüm, hayatımın mânâsı “Gazıkurd”; delikli taşın nasıl da sallanıyor? Dünyanın dengesi, kahpenin korkulu rüyası, işbirlikçinin oyunbozanı! Siz gerçekten “Bozkurt”u efsâne mi sayarsınız! Ergenekon hikâye midir?
Ey yüce ruh, kara kahraman “Şamanım”; sihire de, büyüye de ihtiyacımız var! Göktanrı’dan izin aldım, iz takip ederim; gönül attım, gönül ararım; gönlüme bastığım aşka koşarım! Azerbaycan’da “Bayati”, Kerkük’te “Hoyrat”, Anadolu’da “Mani”, Suriye Dağları’nda “Barak’ım! Ben Oğuz Ahmet’im Yesi’de yaşarım; sinirlendim İlyas oldum; akıllandım Hacı Bektaş, ilim peşinde Mevlâna’yım ! Döne, döner dururum; “Gel! Yine gel, ne olursan ol gel!” Yüce ruh; bunların hepsi aynı değil mi? Canımı sıkma “İmâm-ı Âzam” olur sizi imtihan ederim!
Dedem Korkut, başbuğum Oğuz, Tuna’ya gider Atilâolurum, dünyanın neslini bozarım; Kağan Bilge olur “Taş” dikerim, üstüne ırkımı yazarım! Mahmut olur “Dil” yaparım, Çingiz olursam dünyayı yakarım, Temür olursam kellelerden kule çekerim! Ben “Uğuzum” Uğuz! Canım ister Kostantiniye’yi fetheder, Peygamberin terini koklarım! Çağ değiştirir, Fatih olurum, vallahi kimseyi tanımaz “Yavuz” olur “Halifeyim” derim! Kime ne; “Ehli Beyt”i sever, “Ehli Etrak” olurum! Arap’a da, Farisi’ye de dini ilâhiyi ben öğretirim, ben! Hallac-ı Mansur’um ben; ama ”Ne Arabi’yem, ne Farsi’yem, ne Hindu’yem; Galaci’yem, Halaci’yem Türkî’yem.”
Ahh, her şey bir yana şu hamaset ne kadar güzel değil mi! Rüyadan hiç uyanmamak! Ama artık böyle olmuyor; siyaset ille de siyaset! Harp ve darp yok, şimdi bunun adı siyaset! Dedikodu hastalık, şikâyet maluliyet! Bizim kırk yıllık çınarımız; her zaman gölgesi var, güneşi var, suyu var; ama budanmamış ağaç! Gövde nerede, birikim nerede, ehliyet nerede, gür dallar nerede? İşte gövde, işte siyaset! Bakın seçim var; geçim zamanı değil! Bilge adamlar çıkmalı ki, kuru dallar ayıklansın ve gövde gövdeliğini göstersin! Neden, bilmem ama ben bu Türkiye seçimlerini çok önemsiyorum! Kendini yeterli gören, iki bin lirayı da toparlayan abayı giyerek meydana çıksın! Tercih artsın!
Herkes de bir korku var: Sıraya konmayız, demokrasi kalleş, elbette bu düzenin iyi ile kötüyü, sağlam ile çürüğü ayırt etme kabiliyeti yoktur! Ne yapalım oyunun kurallarını başkaları koyuyorsa, yiğitlik er meydanına kalıyor!’ Şike var mı? Olsun sen görevini yap ve bu rahatlıkla uyu! Yere düşse de altın pas tutmaz, her zaman parıldar! “Sen de ol” rahatsızlık ve kolaycılıktır. Doğrusu “sen ol” dur.
MHP’de aday listeleri oluşuyor; bunları defa’atle yazdım, yağcılığa alışanlar çok kızıyor; varsın kızsın; çürük meyve dalından tez düşer ve hiçbir işe yaramaz! Boşuna şöyle böyle diye şikâyet etmeyin, size ne? Yarışa herkes girer ama pehlivanlık yiğitlik işidir! Kilonu bulup da güreş tutacaksın! Kendini ne hor, ne de büyük göreceksin! Yiğitlikte bir cephe olmalısın! Geri durduğunuz için artık yiğit çıkmıyor, nabza göre şerbet vermek kolaycılıktır; geçmişte destanlar böyle yazılmadı! Her aba giyen pehlivan olur mu? Elbet yüreksizi de vardır, üçkâğıtçısı da bulunacak, hattâ meydanda yüzü kızaran hırsız da göreceksin! Köşede bucakta seni satanları da göreceksin; bunlara işaret koyun işaret! Bugünkü demokrasicilik oyunu bu olduğu için artık faziletli tarafı da kalmamıştır! Tapan misali sündürebildiğin kadar sündür, ne başı belli ne de sonu! Ama lâstiği bıraktın mı eski haline döner, işte “Erdem” buradadır!
Dostlarım mesaj atıyor; bunlar bizlere göre genç insanlar! “Ben de adayım “diyor! Ne kadar güzel bi-zatihî tanıdığımız az diye heyecana iştirak edemiyoruz! Benim kara bahtımın yiğitleri otuz seneyi dolduramamış, daha bir yılları var, aday olamıyor ve yarışa katılamıyorlar! Şu, bu sene de geçseydi dolduracaklardı da ortaya çıkacaklardı! Herkesin kahramanı kendine kıymetli! Bu özdeyişleri “İşkence” kitapçığında yazmıştım! Bu kahramanları ne kadar da soran da oldu! Tıp bitirmiş Elbistanlı Ayşe “Aman hocam vallahi dolmuşta okudum ve milliyetçiliği buradan öğrendim” diye fakîre cesâret verdi.
Sahi ne okuyorsunuz? Az okuyorsunuz az! Yazılarıma bakıyorum da çok emek ettiğim az, on beş dakikada yazılanlar çok okunuyor! Elbet bunlar bize bir ufuk işaret ediyor, ama biz kuru partici değiliz, her şeyin fikir ve donanımla olacağı kanaatindeyiz. Hatay’da neden Lütfi Kaşıkçı’yı alkışladık; tanımıyorum ama temeli çok sağlam; MHP’de böyle yönetici görmek istiyoruz; Ocak Başkanı Naci de Hatay için bir kıymettir. Bazı tanımayan dostlar “Muhalifsiniz” diyor! Neye, ne için, ne zaman? Alınmaya gerek yok “Dost mutlaka doğru söyler”. 1973 seçimlerinde Adana-Hatay-Mersin’in bütün köylerini gezdim; notlarım, incelemelerim, saha çalışması boyutlarındadır. Şimdi arşiv malzemesi ile karşılaştırıyorum! Bakın nasıl bir Hatay Türkmenleri yazacağım!
Siyasetsiz Türk Milliyetçiliğinin zafer kazanacağına inanmıyorum. Yıkıcı, bozguncu muhalefete gerek yoktur; bakınız evvelki referandumda kandırılan arkadaşlarımıza rağmen merkezi irade emrine uyarak “Hayır” dedik! Yine meseleleri böyle hal yoluna koyacağız! Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki rezilliği bir daha yaşamak isteyenlerden olmayalım! Hataylı MHP seçmeni; duyarlı insanım¸ neden “Ali Dibo”ya rey verdiniz? Hiç Allah’tan korkmadınız mı? İslâm kılıfı içindeki kokmuş dolmayı neden millete yutturdunuz! Alevî değilim ama var olsun Hatay Alevileri, aslan gibi partilerini terk etmediler ve yakın hemşerim, köylüm Lütfi Savaş’ı seçtiler! Taş olsun, hatta sahte Müslüman’ın “Kafir” dediği olsun yeter ki “Cumhuriyetçi-Atatürkçü” olsun. Herkesin inancı kendine; Tanrı’nın savcıya kulunun avukata ihtiyacı yoktur! Haydi Ülkücüler, Cumhuriyetçiler, Atatürkçüler şimdi hesap ve hesaplaşma zamanı!
Muhabbetle.