Ali Bademci
Fransız âlimi Rox, “Türkmen’in câzibesi dilinden gelir” diyor; ama, asâbiyetini, yani sinirlerini de unutmamak gerekir. Bir de derler ki “Türkmen’de kin din gibidir”! Bunlara inanır mısınız bilmiyorum ama, Amerikalılar insan genetiğini bunun için inceliyorlar. Belli bir yaşa geldi mi Türkmen’de “Kolestrol” başlar; önceleri çok hayvansal yağ tüketildiği söylenirdi; şimdiler de uzmanlar “Aman yağlı yeyin ve tereyağından şaşmayın.” tavsiyesinde bulunuyorlar. Biz çocukken analarımız kilden küplere kuyruk yağı ve kavurma doldururlar, hem et hem de yağ yerine bunlar kullanılırdı; Akdeniz çocuğu olduğumuz için zeytin boldu, bundan da analarımız defne yağı katarak sabun pişirirdi. Bu yaşa geldiğimizde öğrendik ki, Türkmen kolestrolü yüksek bir kavim imiş! Uzmanlar faydalı ve zararlı olmak üzere iki kan yağı tesbit etmişler ki, faydalı (HDL) 50 mg/DL, zararlı (LDL) 125 mg /DL olması lâzımmış. Faydalı kolestrol 30’un altına inerse kalb krizi riski varmış; ki bu serserilik derecesinde sinirli olmak ile sonuçlanırmış. Ehh şu hikâyeye bakın, normal beslenen , yani bir köy Türkmen’in nâdiren bu değeri 35 olurmuş! Herhalde Rox bugünlere kadar yaşasaydı bu sinir işini de şu tatlı dil işine mutlaka ilâve ederdi.
Şaka bir yana Türkmen’de bu asâbiyet ve sabırsızlık bir karakter unsuru olarak vardır. Mânilere, bozlaklara, hoyratlara bakın çığırışlarda bile “İsyân” duyguları vardır; son yıllardaki “Arabesk” de Allah aşkına bu değil mi? Diyeceksiniz ki kökü “Batınî” olan Alevîlikle bu işin ne ilgisi vardır ? Selçuklu “Babailiği”ne bakın bu işi aynada görür gibi göreceksiniz; “Şahkulu” da böyledir; fakat “ İlyas benim şeyhimdir, mürşidimdir ” diyen Hacı Bektaş Veli böyle değildir! Modern ve ilmî çalışmalar bu büyük sosyal hareketlerin din kaynaklı olmadığını gösteriyor; Hz.Ali olmasaydı yine “Babailik” olacaktı kanaati Türkmen sosyolojisinin son durağıdır. Yıllarca bizi kandırdılar da, lâkin aldatamadılar ve haklarımız birbirine düşmedi! İréne Melikof, âlim ve Türkmen;”Uyur İdik Uyardılar” diyor; yalan mı? 1968 sonrası öğrenci olaylarına iştirak eden ve çeşitli sol fraksiyonların içinde yer alan Alevî gençlerle İlyas hareketinin çok farkı var mıdır? Olaylar vukuu anında belli olmuyordu; ama şimdi artık gün gibi aşîkâr değil mi? Amerikan VI.Filosu’na saldıran solcu gençlere zamanın “Babaisi” diyemez miyiz? Bu hareketlere devleti kontrolü altında bulunduranlar karşı koymuşsa sünnînin ne kabahatı vardır? Sünnî’ye kızarak mataryalist olmak ne derece manalıdır? 12 Eylül zindanlarında uyandık; lâkin kendi arkadaşlarına ihânet eden samanlık solcuları şimdi yine ihânete devam ediyor! Bu işin sağı solu kalmış mı!
Kaç yıldan beri “Rahleciler” çıkmış da, uyduruk bir paketle “Alevî Meselesi”ni halledeceklermiş! Hangi meseleyi ? Yıllardan beri Marksistler oynadı, Avrupalılar oynadı, şimdi de Amerikalılar oynuyor? Neden görmüyoruz! Ömür boyu bunu mu çekeceğiz? Devletin acısı milletten çıkmaz; hangi Alevî Cemevi yapmak istemiş de hangi sünni engel olmuştur? Bu ülkede câmileri vatandaş yapıyor, devlet bir süre sonra görevli tâyin ediyor; Osmanlı devrinde görevlilerin bedelini halk ödüyordu! O zaman mı şimdi mi sünnîlik hortladı? Alevî halk “Cemevi” yapmak istiyorsa “Rahleciler” hariç bizim sünnî insanlarımız onlara yardıma hazırdır! Tabii olarak İslâmla geçinenler değil; gerçekten müslüman olanlar! İşte Alevî açılımı budur! Amerikan kuklacılığı, Avrupa tahrikçiliği, siyasi İslâm ianecileri değil, milletin, Türk Milleti’nin engin hafızası açılım ve çözümdür!
Ne derseniz deyin MHP bu gerçekler karşısında suçlu gibi duruyor; CHP şaşkın ve kararsız; hatta kafası karışık,siyasi islâmın “Dersim” aldatmacasına inanır görülüyor! Arap cilâlı, Selefî ciltli sarı kitap ve kara ampul açılım falan yapamaz ! Alevîyi kandırıyorlar, Türkmeni uyutuyorlar, Kürdü tahrik ediyorlar! CHP ve MHP öyle bir seçim beyannamesi oluşturmalı ki Alevî de Kürt de parmaklarını ısırsın! Peki bu iş zor mu? diyorsanız hayır hayır pek kolaydır; siyasi islâmın takiyyesi ve misyoneri varsa Türk müslümanın yok mu? Kürtler bu işte mahirdir ve dindardır, âlimleri bulunmaz mı? Bu işin ayıbı ve kayıbı yok “Aynı mahallede yaşıyoruz ve kuralları biz tesbit edeceğiz” derseniz size kim ne diyebilir? Arap Müslümanı değiliz; neden Allah’ın savcılığını ve kulun avukatlığını yapan siyaset cambazlarına bedel ödeyelim!
Haydi Atatürkçüler, yaklaşın ülkücüler, bakalım hangi millet sizin arkanızdan gelmeyecek? Omurgasız, sömürgen ve sürüngenlerin içinden bir çıkın! Şöyle bir kendinize gelin! Bir salâvat getirin, ferahlayın; kirli su ile bir daha yıkanmayın; itin kokladığı eti yemeyin! Birleşik Arap-Hıristiyan itifakının rap-rap sesleri kapımızın önüne kadar dayanmış! Bunlar Şerif Hüseyin zamanında da böyle değil miydi? Mustafa Kemal ile saf tutanlar birbirinin mezhebini mi sormuştur?
Kurulan tuzaklar karşısında milletimizin her zamankinden çok birlik olmaya ihtiyacı vardır. Fesat ve kirli söylemlerle köprüyü aşmaya çalışıyor, kurtulmak için zaman ve fırsat vardır. Önemli olan bundan sonra sün’i parçalara bölünmemek; ancak böyle gemiyi kurtarabiliriz. Asgarî olarak herkes bulunduğu siperi terketmemelidir. Yine kandırılırsak yarınımızı kaybetmiş olacağız.
Sağlıcakla kalın.