Ali Bademci
Bizim ülkede aydın olmak, bir realite olarak öyle olmaktan ziyâde bir özentiden ibarettir. Bakıyorsunuz adam koltuğunun altına Yaşar Kemâl ve Orhan Pamuk romanlarını almış, bir tomar da gazete ve dergi kucaklamış böbürlene böbürlene yürüyor! Mesela sanatçı dediğimiz artistler böyledir; geçmişte katiyen eğitimleri olmazdı, Türkçeleri de bozuk, lâkin boy bos yerinde! Bunlar memleket meseleleri hakkında hiçbir şey bilmezler; “Gürcü” göçmeni iken “Kürtçülük” yaparlar; gerçekten Kürt ise kabadayılığa özenir tetiğe bastığı gibi zavallı hâkimi öldürürler! Bunlar hep aydındır! Aşık Gülahmed eğitimli nefesi düzgün adam olduğu halde “Ozan” sayılmaz, çünkü ozan olmak için komünist olmak gerekiyor! Halil Atılgan doktora yapmış bir “Halk Ozanı”ama ne yazık ki o da “Ozan” olamaz çünkü devletin yanında milletinin terennümlerini ortaya koyar, “Bozan” olmadığı için o da aydın olamaz!
Aydın olmak için ömründe bir kere mürekkep yalamamış bizim “Hemiteli Kör Kemâl” olmak lâzım; ille onu sevmek ve teranelerini okumak gerekli! Hakkın rahmetine kavuşmuş, bakalım kaç gün medyada hünerlerini seyredip dinleyeceğiz! Hikâyelerini sevmedim; ama “İnce Memed-Yer Demir Gök Bakır” adlı romanlarını ikişer defa okudum. Adamın üslûbunda bir değişiklik var mı diye geçen yıl “Tek Kanatlı Bir Kuş” adlı romanını da okudum; fakat “Kör Kemal” hâlâ 1950’lerin “İnce Memed”ini aşamamış; ehh işte bunun adı çağdaş romancılık! Yaşar Kemâl’de “Kemâl Tahir” tadı yok; Nazım Hikmet şiirlerindeki hasretle karışık heyecanı da hissedemezsiniz; bunlar onun ekolüdür. Bizim Aytaç Durak değişik görünmeyi ve popülerliği sevdiği için devri iktidarında Yürüyüş Parkuru’na kocaman bir direk üzerine devasa bir tabelâ dikmişti, üzerinde “Yaşar Kemal” yazıyor. Bir gün yürüyüşte “Ben bundan bir şey anlamadım” demez mi? Yanındaki müdürü de kulağıma eğilerek, ”Allah aşkına bir maaşımı vereyim de bir gece şunu kaldırttırın” dedi. İşte çok şişen balon bu! Yaşar Kemal’i kıskanan yok ama okuyup tanıyan da yok birader! Elbette güzel yazılar edebiyattır, Kemâl’ın edebiyatı nerede? 149 dile çevrilmiş de Türk edebiyatçıları farkında değil! Bu nasıl iş?
Yaşar Kemal’e Allah iyi ömür vermiş; sebebini de ancak kendisi bilir! Lakin onun gençliğinde yirmi kilometre doğu tepelerinde Düziçi’nde bir “Köy Enstitüsü” vardı; ben de 1961’de buradan kovuldum; hoca ve idarecilerin hepsi “Sovyetçi” idi. Yaşar Kemal gençliğinde bir iş tutmamış, buralar “Düziçi Sovyet Karakolu”ndan çok etkilenmişlerdir, işte o da bunlardan biridir. Bizim ilkokulda bir başöğretmen vardı; köy imamının kızına abayı yakmış da namaza başlamış; kız başkasına gelin gidince namazı bırakmış ve ”On yıl Molla Muhammed’in ardında namaz kıldım yine kızını başkasına verdi.” demiş. Kafa bu kafa ya ara sıra derse gelir, ”Allah’ı gören var mı” diye sorardı; beni çok döğmüştür âilem DP’li olduğu için!
Yaşar Kemal’in Hemite köyü bugünlerde bin nüfuslu bir Türkmen beldesi! Ama Kemal sıradan bir Sovyetçi olarak geldiği Adana’dan sonra popülerlik yılların birden Kürt oluverdi; doğru mu yanlış mı bilen yok! Eski zamanlarda bu köylerde ancak çobanlar ve köy tellalları Kürt olurdu; hâlbuki fukara edebiyatı romancılığının temeli olan Yaşar Kemal ve âilesi Andırın’a yaylaya giderlermiş! Çukurova’da Kürt olup da yaylaya gidene pek rastlamazsınız; ya Urfa’ya gider peynir, Bitlis’e gider tütün veya Ağrı’ya gidenler bal getirirlerdi! Şimdi de Hemite’de Yaşar Kemâl’den sonra gelen belki bir iki Kürt âile ya vardır yahud da yoktur.
TV’de Osman Baydemir Kürt “sanatçı- romancı” diye anlatmakla bitiremiyor. Dün de silâh bırakma çağrısı yapılmış, konuşula konuşula artık Kürt olmak da aydın olmanın ölçüsü sayılabilir. Yine de Kürtler “aşağılanıyoruz” diyorlar, bu duygulardan ne şekilde kurtulacaklarını cidden anlamak mümkün değil! Sanırız ki bir “Süreç” daha gerekiyor, haydin “Sürece”! Erzurum’dan bir mesaj aldım, “Türk olduğumuzu gündeme getirmek için kendimi ipe çekeceğim.” diyor! İşte size yeni; fakat silâhsız, tehditsiz bir kendine dön süreci, bakalım kaç yıl sürer!
Muhabbetle efendim.