
Ali BADEMCİ
Bazı şeyleri anlamak gerçekten mümkün değil; AKP’nin daha baştan beri yanlış ve köktendinciliğe yönelen İslâmcı politikalarının doğru olmadığını vurgulu biçimde ortaya koyanlardanım. Alevileri her şeyden evvel Anadolu’da önemli bir Türk kültür unsuru olduğu için pek severim; hatta “Her Türk biraz Alevi meşreptir” deyişine cânı gönülden inanırım; fakat “Her Türk biraz akılsız mı?” sorusuna “Evet” cevabı veremem. Çünkü böyle bir şey çok ağır sorumluluk olur; hiçbir Türk akılsız değildir; üstelik çok akıllı ve bu hususu rahatsızlık derecesinde benimsediği için hep “Akıldane-Akıl veren” konumda bulunduğunu kabul ederim.
Bizler 12 Eylül zindanlarında bilmediğimiz bazı şeyleri öğrendik sanıyorduk; bunlardan önemli olan husus evvelce birbirimizi boğazladığımız marksistlerin “Kötü Türkler” olmadığı hususudur; en azından vatanseverlik duygularında onlarla birleştiğimizi sanıyorduk! Kendileri anlayıp kabul etmese de Aleviler’le eskiden beri milliyetçilerin ve adam gibi müslümanların hiçbir meselesi olmamıştır. Bazı kopuklukların onların marksist inançları ve doğmalarından ileri geldiğini de iyice biliriz.
Kürtler için de durum aynıdır; milliyetçiler yıllarca bunların Türk olduklarını savunmuşlardır; bu husus en azından 1000 yıllık beraberlik için kültürel olarak doğrudur. Ne yapalım militarist görüşlerin ve beynelmilel çalışmaların bu iyi niyeti engellediğini gördük ve bir daha da böyle akılsızlık yapmadık. Gerçekte Türkiye’deki Kürt, Orta Asya’daki Türk’den Anadolu insanına daha yakın ve kendinden olan bir unsurdur. Komşu ülkelerde ne Araplar ne Farslar Kürt adını bile kabul etmezler! Halbuki Anadolu’da böyle değildir ve bir sürü şaka ile karışık kültür tezahürleri de vardır. Bu tezahürler kesinlikle düşmanca değildir. Bu sebeble gelinen noktayı en azından Türk halkı hak etmemiştir. Siyaset hata yapabilir, fakat maşeri vicdan dediğimiz insan gönlüne hata yaptıramazsınız. İşte Kürt işi budur.!
Ne yapalım canları sağolsun; madem ki militarist mücadele ile netice alınacağına inanıyorlar eninde sonunda mesele buraya dayanmıştır. Bu tercihi yapan bizzat Kürt siyasetinin marksist yüzüdür; yoksa Kürt insanı bu işi marksist Türkler gibi katiyyen çare olarak görmüyorlar. 12 Eylül 1980’in üzerinden 35 yıl geçti; marksist veya olmayan Türk Sosyalizmi hangi ad altında olursa olsun ya CHP’li veya örgütsel bazı oluşum içerisindeydiler. Bunların çoğu da siyasi Kürtçülüğü kabul etmiyordu; ancak Öcalan’ın marksist eğilimlerine şöyle kıyıdan bucaktan göz kırpıyordu.
Geçmişte sol hareket içinde bulunmuş Aleviler de aynı durumdaydı; ne olduysa son seçimlerde değişti ve MLSPB genel adı altında Türk marksistler kendilerini önce siyasi sonra da silâhlı Kürk hareketi içine buldular. DHKP’nin önceden beri bir Kürt yüzü vardı; şimdi iyice ortaya çıktı. Hatta MLSPB ile DHKPC ile arada hiçbir şey kalmadı. Biz hasbelkader hayatta olan 12 Eylül’ü yaşamış mağdurlar bu işin sosyal ve siyasi boyutlarını gayet iyi biliyoruz. Hiç kimse heybeden atmıyor! Siyaset istediği kadar havanda su döğsün milliyetçilerin hafızalarında bu bilgi ve oluşumlar gayet taze olarak durmaktadır; yani öyle sanıldığı gibi “Türk akılsız değildir!”
Elbette müzmin AKP düşmanlığının en büyük cephesi CHP ve MHP içindedir; fakat bunlar farklı zemine oturmuşlardır. CHP-Marksist ve Alevi aydınlar bu ayrılığın farkında olmadığı için epeyce bir süre MHP’ye methiyeler yazdılar; fakat netice olarak evvelce CHP’ye oy verdikleri halde son seçimlerde birden HDP’yi kucakladılar. MHP siyaseten şu “Çözüm Süreci”ne çok açıklama getirmeden karşı olduğunu ifade ediyor ve siyaseten bu işin “Dağılma Süreci” olduğunu söylüyordu; ki gelinen noktada bu görüşlerinde ne kadar haklı oldukları ortaya çıkmıştır. Zaten MHP’nin bu haklı görüşlerine aklı başında Kürtler’den de tenkid gelmemişti. Yani detaylandırılmamasına rağmen mesele anlaşılıyordu. Fakat CHP ve Aleviler’in AKP’ye karşı böyle bir uyarı görüşleri bulunmuyordu. Bilhassa ana muhalefet olarak CHP cephesi ve organları karanlık duruşunu muhafaza ediyordu.
Elbette son 13 yıllık AKP iktidarlarına karşı Kılıçdaroğlu’nun deyimi ile %60’lık bir karşıt blok seçim sonrası en iyi mesajdır. AKP bu mesajı aldı ve milletin öfkesini bir anda milliyetçiliğe tahvil etti. Zaten başka çare de kalmamıştı. Bizler bu sütunlarda silâhlı hareketlere karşı silâhla mukabele etmekten başka yol olmadığını ısrarlı biçimde savunmuşuzdur. Devlet ve Hükümet bu silahlı güçlere karşı mücadele tarzını iç ve dış kamuoyuna karşı çok güzel bir tarza ortaya koydu. Şimdi Güney Doğu Anadolu ve buranın ayrılmaz bir parçası olan, fakat yanlış olarak “Kuzey Suriye” diye adlandırılan bölgede düşmanımız bellidir ve ilân edilmiştir: DEAŞ-PKK-DHKPC! Türk marksistlerinin içinde toplandığı son örgüt ayrılıkçı hareket içine silahlı olarak tam girmemiştir; Figen Yüksekdağ örneğinde olduğu gibi henüz siyaset yapıyor ve çemberi genişletmeye uğraşıyorlar. Aleviler henüz işin lâfında, iğneli sözleri ile korumalık yapıyorlar.
Şunu anlıyoruz ki, silâhlı mücadeleden önce marksistleri ve Alevileri, daha siyaset safhasında iken kesinlikle ayrılıcı hareketten soyutlamak gerekiyor. Böylece PKK’yı PKK seviyesine indirmek evvelden beri devam eden, bir ara nihayet bulan hareketi mutlaka küçültür. Yani “Her Türk biraz akılsızdır” sözünün önünü almak gerekiyor. Aleviler’e PKK’nın IŞİD mücadelesi belki güzel görülüyor ama, bu adamların bu işe gücü yetmez; ancak Türk askerini vurup-vurup kaçarlar.
Hoşçakalın.