
Hüseyin HATIL
Bir Bayramı daha idrak ediyoruz(!)
“Kutlu olsun” diyorsanız; buyurun, kutlu olsun!
Vatana kurban olmuş Mehmetlerin, Al bayrağa sarılı tabutları geçiyor önümüzden;
Her bayram şehitliklerde, gül yapraklarının üzerinde çiğ damlası gibi düşen gözyaşlarıyla, evlatlarının mezarlarında bayramlaşan analar-babalar-evdeşler… Ve baba nedir bilmeden yetimliğin burcunda bayrak olan, bocuk gözlerinden hüzün akan evlatlar…
Eşkıyanın kâbus gibi çöktüğü şehirlerde, bayram namazına giderken bir kahpe kurşuna kurban gideceğini düşünen ve “bari evlatlarım zarar görmesin” diyerek çocuklarını bayram namazına götüremeyen memleket sevdalısı babalar…
Adaletin örselendiği bu coğrafyada, liyakatin siyasete kurban edilişine, haksız sürgünlere, itibarsızlaştırmaya ve her türlü hukuksuzluğa karşı mücadele azmi tükenmese de, gönül aynasının kırıklarını onaramayan yürekler…
Toplumsal güvenin tükenişte olduğu, aile kavramının içinin boşaltıldığı, küreselleşme adı altında şahsi ikbal ve menfaatin “babana bile güvenme” diyerek ruhları darmadağın ettiği çağda, “hakkı tutup kaldırmayı” yaşama sebebi sayan er kişiler…
Daha çok silah satabilme adına el kadar bebekleri öldürmekten çekinmeyen emperyalizm canavarının pençesinde, yurdundan yuvasından sürgün edilen kandaşlar…
Özyurdunda, namazı-orucu- bayramı yasaklanan soydaşlar…
Bayramın resmidir bu.
Bu resmi büyüttükçe; kederi, gözyaşını, acıyı daha da derinden hisseder, kılcal damarlarınıza kadar hüznü yaşarsınız. Ve yaşayabiliyorsanız insansınız…
Bayram bu(!). “Kutlu olsun” diyorsanız, Bayramınız kutlu olsun…