
Ergun KAFTANCI
AKP, basın özgürlüğünden yana olmadığını 13 yıllık iktidarı süresinde belki yüz kez gösterdi. Bugün bile basın kuruluşlarının ve gazetecilerin üzerinde yoğun bir baskı var.
Malûm, seçim hükûmeti AKP ağırlıklı; üç vekil dışında bakan yapılan tüm isimler AKP yandaşı. Hemen hepsi, AKP’ye ilişkin siyasal tercih sahibi olarak koltuğa oturtuldu. Aralarında, anlayışının dozu düşük isim yok…
Demek ki iktidarda AKP var demek yanlış değil!
Yandaş basının kışkırtması ve ihbarı sonucu Doğan Medya Grubu‘nun amiral gemisi Hürriyet‘i gözlerine kestirdiler. Aydın Doğan‘a onun üzerinden yumruk atmaya çalışıyorlar…
13 yıldan beri uluslararası basın kuruluşları da ülkemizdeki baskıya ve basın özgürlüğüne vurulan darbelere karşı çıkıyor, uyarılar yapıyor….
Ama bizde o uyarıları dikkate alacak iktidar yok, olmadı da…
Bir ülkenin basını özgür değilse o ülkede demokrasi yok demektir. Demokrasinin olduğu yerde hukukun üstünlüğü, her türlü hak ve özgürlük olur.
Bizdeki son durumu CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu çok açık bir ifadeyle değerlendirdi:
–Medyayı terör örgütü, bazı yazarları da terörist diye suçluyorlar. Bunlara terör nedir diye sormak lazım. Bu değerlendirmeye bakarak askerimizi ve polisimizi şehit edenlere ve bölücü örgüte ne diyeceğiz…
Evet, ne diyeceğiz…
Yandaş olmayan medya ve oralarda çalışan gazeteciler, yazarlar ve yöneticiler teröristse PKK çetesi ve katilleri ne!?
Terörü ve teröristi önce kucaklama yoluyla, sonra da silahla yok edemeyince işin kolayına kaçtılar, bu kavramları sulandırmayı yeğlediler.
Her iki kavramı da yeniden tanımlamak gerekiyor.
* * *
SURİYELİLER akın akın yollara düştü…
Çoluk çocuk kapağı Avrupa ülkelerine atmaya çalışıyor.
Deniz yolunu tercih edenler var; bu yol ölüm yolu oldu, çoğu mülteci boğulup gidiyor. Kurtarılanlar yeniden kamplara dönüyor.
Avrupa’ya sığınmak isteyen sadece Suriyeliler değil…
Afganlar, Pakistanlılar, Bangladeşliler, Hindular, Afrikalılar da Avrupa hayaliyle yola çıkıyor.
Mültecilerin çoğunluğu Müslüman ama gözleri Hıristiyan ülkelerinde. “Demokrasi, özgürlükler, hukuk, adalet, refah o ülkelerde var” diyor ve nasıl biteceğini bilemedikleri bu serüvene çoğu, gözü kapalı olarak çıkıyor…
……………………………..
Bu serüven sayesinde, bize sığınmış Suriyeli sayısında azalma var gibi…
Ancak büyük kentlerimizin sokakları, parkları, kaldırımları hâlâ Suriyeli’den geçilmiyor…
Bunlar için şimdiye kadar milyarlar harcadık, hâlâ da harcıyoruz.
Kamplarda kalanlara üç öğün yemek veriyoruz, ceplerine harçlık koyuyoruz. Yetinmiyorlar; bir kısmı dilencilik yapıyor, bir kısmı da ucuz işçi statüsünü kabullenip çalışmak zorunda kalıyor.
Onlar iş bulunca bizimkiler işsiz kalıyor…
Kısır döngü!
……………………………..
Almanya bir milyon mülteciyi alacağını açıkladı…
Hans ne yapacak bu kadar mülteciyi diye araştırmışlar, ortaya aynı gerçek çıkmış, ucuz iş gücü…
21. Yüzyıl’da emek sömürüsü…
* * *
ÖĞRETMEN olarak atanamayanlar polis olmayı seçiyor…
Şehit edilen genç polislerimizin önemli bir bölümü üniversite mezunu. Ülkede işsizlik tırmanınca polis olmayı seçmişler. Öğretmenken polisliği seçenler, ciddi bir eğitim görmeden Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde görevlendirilmiş.
Deveye sormuşlar, “Neden boynun eğri” diye, “Nerem doğru ki” diye yanıt vermiş…
Bizimki de o misal; doğru yaptığımız bir iş yok. Öğretmenliğin yerine polisliği seçen gençleri eğitime tâbi tutmadan neden terörün ortasına atıyoruz aklım almıyor.
Şehit olsunlar diye mi?
* * *
İŞSİZLİK yüzde 10.6…
Genç işsiz sayısı yüzde 17.7
Türkiye’de şu anda tam 433 bin yurttaş iş arıyor.
Gerçek işsiz yurttaş sayısı 6 milyona dayandı…
İşsizliğe bir çözüm söz konusu değil; başımızdaki AKP ağırlıklı seçim hükümetinin sorunları çözmeye ne niyeti, ne gücü var. İşsizliği de ortadan kaldırması ihtimali yok.
Ekonomi birçok yerinden kırıldığı için özel sektör de sıkıntıya düştü. Sanayi kuruluşları ve birçok şirket işçi almıyor, aksine işçi çıkarmayı düşünüyor…
* * *
ŞİMDİ moda, gazeteleri ve gazetecileri suçlama modası…
Oysa kimsenin suçlandığı filan yok…
Ama yandaş muhbirler ihbar edip duruyor; muhalif gazeteler ve gazeteciler sözde terörün müsebbibi olarak Erdoğan’ı ve etrafını gösteriyormuş…
Yok öyle bir şey; kimse kimseye terörist demiyor…
Erdoğan hariç…
Asıl o, terörist diye gazeteleri ve gazetecileri işaret ediyor.
…………………………………
“Terörün tırmanmasının müsebbibi biz değiliz” diyorlar…
Varsayalım ki değiller…
Ama ekonominin kırılgan hale gelmesinin, hukukun askıya alınmasının, yargı kurumlarının kuşatılmasının, demokratik hak ve özgürlüklerin polis izniyle kullanılır hale gelmesinin, komşularla hasmane tutum takınılmasının müsebbibi AKP iktidarı, Erdoğan ve Davutoğlu ile onun kadroları değil mi!!?
Bütün bu yapılan yamuk işler, terörün tırmanması dedemin suçu mu; yattığı yerden kalkıp bunları o mu yaptı; o, yani adamlığıyla şöhret bulmuş şehit Servet Bey ya da onun babası, insanlığıyla tanınan büyük dedemiz din âlimi Şerif Efendi mi!?
Olanın bitenin müsebbibi elbet de bu ülkeyi 13 yıl yöneten başlarında Erdoğan’ın olduğu siyasal kadrolardır, bürokratlardır, yalaka valiler, kaymakamlar, korkak emniyet müdürleridir.
Terörü tırmandıranlar da bunlardır…
Ona buna terörist yaftası yapıştırmaktan ve iftirada bulunmaktan vazgeçmeyenlerin bu ülkede zerre kadar değeri kalmadı!
* * *
SEÇİM yaklaşıyor; partilere devlet yardımı bu defa söz konusu değil…
Her parti kesesinden harcayacak…
En avantajlı parti AKP; kıyak yaptığı müteahhitler yine el altından partiyi paraya boğacak…
Bir de örtülü ödenek olanağı var…
Erdoğan ile Davutoğlu‘nun ellerinin altındaki bu ödenek de sadre şifa olabilir…
Bugüne kadar örtülü ödeneklerden bir milyar liradan fazla harcama yapılmış; daha kim bilir ne kadar harcayacaklar…
Eskilerin “Tahsisat-ı mesture” dedikleri ödeneğin adı üstünde; “Gizli hizmet giderleri” kaleminde harcanması lazım.
Bu, parti propagandasında harcanamaz anlamındadır…
Gizli olduğu için bu amaçla harcanıp harcanmadığını bilemiyoruz. Sormak lâzım, AKP değirmeninin suyu nereden geliyor; üyelerden ve yandaşlardan mı, yoksa…
“Yoksa”sı ne?
Örtülü ödenekten mi!?
…………………………………
Merhum Turgut Özal, dünya şampiyonu Naim Süleymanoğlu halterde Türkiye adına yarışsın diye örtülüden tam 1 milyon 70 bin doları Bulgar Dışişleri Bakanı Hristo Meranzov kanalıyla diktatör Jivkov‘a yollamıştı.
Bunu da açıklamıştı…
Çünkü örtülü ödenek ancak “Gizli Hizmetler Giderleri” kaleminden harcanabiliyordu…
Bugün o ödenek ne amaçla harcanıyor açıklayan yok…
Özal, Erdoğan‘dan da, Davutoğlu‘ndan da şeffaf bir siyasetçiydi…