
Dr. A. Yılmaz Soyyer
Ben geçmişte Türkmen Ocakları’nda, günümüzde ise Cemevleri’nde odaklanmış kültürel zümreye Alevîlik isimlendirmesi yerine târihî adlandırma olan Kızılbaşlığı bir kavram olarak kullanmak niyetindeyim. Ağu İçen Ocağı, Garip Musa Ocağı, Hıdır Abdal Ocağı, Kara Pirbad Ocağı, Koca Leşker Ocağı, Seyyid Baba Ocağı, Sultan Sinemil Ocağı ve benzeri “ocak” tâbirinin kullanıldığı yapılanmaların tamamı Türkistan denilen Oğuz’un ve Kıpçak’ın harman olduğu, bu günse gerek Ruslar gerekse Batılı emperyalistler tarafından ismi Ortaasya’ya çevrilen geniş sahadan gelmişlerdir. Tamamı Anadolu’ya geldiklerinde Türkçe konuşmaktaydılar, bugün Tunceli civarında bulunan bazı ocak çevreleri Kürtçe konuşmaya başlamışlarsa da âyinlerini hâlâ Türkçe yapmaktadırlar. Bu bölgede mevcut bulunan mezar taşlarındaki Türkmen sembolleri de onların Türklüklerinin göstergelerindendir.
Kızılbaş Türkmen Ocakları çevresinde kümelenen ahâlî inanç olarak vahdet-i vücud temelli tasavvuf îmânının içerisinde değerlendirilir. Müslümanlıklarının esaslarını büyük ölçüde Horasan dolaylarında varlıklarını sürdürmüş olan Emevî zulmünden kaçarak Türk bölgesine sığınan ehl-i beyt kanalıyla kazanmışlardır. Horasan bölgesinde ehl-i beyt mensuplarıyla birlikte Türkmen alp-erenler de aynı ortamı paylaşmaktadır. Bu birlikte hemhâl oluş zamanla Alevî karakterli, yâni ehl-i beyt sevgi ve saygısının en üst seviyede algılandığı bir vahdet-i vücudcu îmânı topyekûn kabullenmeyle sonuçlanmıştır.
Türk Müslümanlığı Kızılbaş ocakların dışındaki kümelenişlerinde de hep Alevî karakterlidir. Bu da milletimizin İslâma geçişteki Horasan mühründen dolayıdır. 16. Yüzyıla gelinceye kadar Anadolu Türklüğü ehl-i beyt sevgisinin ön planda tutulduğu bir Müslümanlığın takipçisidir. Bu durumun değişmesinde iki muhteşem Türk savaşçısı I.Selim ve Şah İsmâil’in siyâsî iktidar kavgalarının rolü öncü durumdadır. Bu savaş Anadolu’nun ve Rumeli’nin karakterini değiştirmiştir sözü bile mübalağalı olmaz. Bununla birlikte Sünnî akide içerisinde yer alan Kadirilik, Mevlevîlik, Halvetîlik gibi tarikatler de ehl-i beyt âşığı olmaları bakımından Alevî yâni Hz. Ali taraftarıdırlar. Hatta cumhuriyete kadar bütün Türkler böyledir. Cumhuriyet döneminde Mısır El-Ezher medresesi kaynaklı köktendinci akımlar memleketimizi Emevî İslam’ı denilebilecek, şekle önem veren, özü algılayamayan bir islamla tanıştırmışlardır.
Bugün mücadele Aleviler (Kızılbaşlar) ile Sünniler arasında değildir, savaş dini, sakal, takke, çarşaftan ibaret zanneden Emevî İslamla Türk Müslümanlığı arasındadır.