Ali BADEMCİ
Elbette o zamanın devlet kurallarına göre Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gitmesini onaylayacak son makam saltanat makamıdır. Vahideddin de öyle yapmıştır ve devlet teşkilâtının uygun gördüğü kararı tasvip etmiştir. Buna söyleyecek birşey yok! Fakat esas mesele Milli Mücadele’nin teşkilâtlanması değil, işgalcilerin, bilhassa İttihadçılar’ın tasvip etmediği davranışlarını önlemektir. İşin doğrusu budur; dünya da böyle yazıyor ve bu kararı vermiştir! Hiç okumuyor musunuz? Vahidedin Mustafa Kemal’i göndermiş de devleti kurtarmış, o zaman kendisi neden kaçmıştır? O adam 17 Kasım 1922 sabahı İstanbul’u terkederken vatan kurtulmuştu. 16 Mayıs 1926 İtalya’da ölen Vahidedin vatanından ayrı yaşadığı üç buçuk yılda neden böyle önemli bir ifşaata yer vermedi? Veremez çünkü kaçışının izah edilir tarafı yoktur! Sürgün sözcüğü sonradan uydurulmuştur, o sürgün değil kaçmaktır! Saltanat ve devletin ayrılması gibi çıkışlar kaçış için bahane olamaz! Hilâfet ise bu tarihten bir buçuk yıl sonra artık hükümsüz olduğu ve Halife kaçtığı için kaldırılmıştır. Kimsenin kimseyi kandırmaya hakkı yoktur! Ciddi eserleri okuyup hakikati bilmek gerekiyor!
Bugün 19 Mayıs; kendini bitirmiş ve yıkılmış bir imparatorluğun yerine millî bir devlet için Milli Mücâdele’ye ilk adımın atıldığı zamanın seneyi devriyesi! Az bir zaman değil, o günler bir asra yakın gerilerde kalmıştır. Doğru tahlil yapıp da dersler çıkarabiliyor muyuz? Ne arar? O mandacı, sözüm ona saltanatçı zihniyet, yâni mütareke basını şimdilerde hortlamış! Efendim son sultan Vahideddin Samsun’da Milli Mücadele’yi başlatmış! Nasıl başlatmış? Mustafa Kemal’i Anadolu’ya o göndermiş! Yani demiş ki git Anadolu’yu ayaklandır, yeni bir devlet kur, saltanatı kaldır, cumhuriyet ilân et vs. Peki bu senaryoda Sultan’ın yeri nerede? İngiliz gemisine binip ülkeni terket ve bir daha da gelme, gurbet ellerinde öl! Siz, hiç böyle saçma bir tarih kurgusu gördünüz mü? Hele hele Türk hakanları gibi tahta sıkı sıkıya yapışan, canından fazla tahtını düşünen bir devlet geleneğinde böyle karaktersiz bir eğilim var mı? Dünya tarihinde bulabilir misiniz? Kimi kandırıyorsunuz? Böyle bir şeye ancak ahmak ideoloji bezirganları, tam teslimiyetçi, düşünme yeteneğinden yoksun, bir güruh ancak ihtimal verebilir! Halbuki ne olmuş ne de olması mümkündür; zırvaları ancak muhayyel amaçları için ancak tekrar edebilen, öyle hedeflere kilitlenen gafiller ve onları yönlendiren bir avuç hainler ancak inanabilir!
Hadi hadi susun bakalım? Müsaade edin de Mustafa Kemal konuşsun! Yıllardır kapağını kaldırmadığınız Nutuk! Bu bir parti bildirisi değildir; onu okumadan devlet adamlığı koltuğuna oturursanız işte böyle komik duruma düşersiniz! Nutuk tarihtir, ideologyadır, İslâmdır ve İslâmın kurtuluşudur, Milli Mücadele’dir, varlığın ve saltanatın ta kendisi, bir milletin yok edilemeyeceğinin kısa tarihidir! Elbette Osmanlı büyük bir devlet ve imparatorluktu; fakat 93 Harbi (1877-78) artık işin sonunu getirmişti; onun için “Hasta Adam” dediler! Yani yanlış mı? Doğruyu II. Abdülhamid gördü ve herşeyden evvel modern askerî okullar kurdu! Çanakkale’yi hiç görüp incelediniz mi? Tabyaların tamamının tesisi bu devreye aittir ve isimleri de o günleri hatırlatmaktadır! O sebeble hangi savaşın dışında kalacaktınız da devletinizi üç beş fedakâr başkalarına peşkeş çekecekti! Bunlar köhne ve artık bitmiş düşüncelerdir, eskimiştir ve 31 Mart gibi pis kokuyor! I. Cihan Savaşı tam olarak “Göksultan”ın kurgusuna uygun olarak 93 Harbi’nin rövanşı ve subay savaşıdır! İşte Mustafa Kemal bu acı hakikati cephe cephe dolaşarak çok yakından gördü! Dikkat eder misiniz, hiçbir silâh arkadaşı veya komutanı hakkında menfi fikirleri yoktur! Bugünkü güruh gibi ne İttihat Terakki’de, ne jurnalciler arasında dans etmemiştir! Kendi kuşağı gibi askerlikten başka şey düşünmemiştir! Siyaset mi? Tabii ki uğraşacak; çünkü o devirde en aydın insanımız askerlerdi ve siyaseti askerî bürokrasi yapıyordu! Bir takım insanlar II. Abdülhamid’in kapısında jurnalci, güya İttihatçılar’ın emrinde mücahid, lâkin Cumhuriyete düşman karanlık adamlar! Geçin bunları geçin! Sonunda demirledikleri yer İstanbul işgâlindeki teslimiyet ve mütareke basını değil mi?
Mustafa Kemal kendiliğinden mi Samsun’a çıktı? Elbette böyle bir şey yok! İstanbul’un işgali ile devlet ortadan kaldırılmış fakat bürokrasi ve göstermelik hükümet yerinde duruyordu! Elbette aralarından Mustafa Kemal’i çıkaran bu insanlar dünyayı ve ülkeyi daha iyi görüyorlardı! İşgaciler Anadolu’nun kaynadığını pekâla biliyorlardı! Samsun ve ötesini coğrafya olarak düşünün; İttihat Terakki’nin en fazla önem verdiği, yetişkin insanları ve orduların çoğunu bu yöne transfer ettiği Orta ve Doğu Anadolu! Kaybettiğimiz savaşta da devletin sıklet merkezi ve beyni buradaydı! Bozulmamış, manda kabul etmeyen; Kafkas Ordusu’nun büyük düşünen, büyük işler yapan ve yapmaya çalışan güçler de bu alanda duruyordu! Acı tatlı hatıraları ile Ermeni’yi en iyi bilenler, Dağıstan-Bakü-Tebriz’i görüp de dönenler daha bu er meydanında idi! İttihad Terakki milliyet düşmanı değildi; Karadeniz’i tetkik etmeden bunların tarihi yazamazsınız! Şimdi bile kıyı şeridini gezip görün! Binlerce Yahya Kaptan ve Topal Osmanlar’ı tanıyın!
Elbette o zamanın devlet kurallarına göre Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gitmesini onaylayacak son makam saltanat makamıdır. Vahideddin de öyle yapmıştır ve devlet teşkilâtının uygun gördüğü kararı tasvip etmiştir. Buna söyleyecek birşey yok! Fakat esas mesele Milli Mücadele’nin teşkilâtlanması değil, işgalcilerin, bilhassa İttihadçılar’ın tasvip etmediği davranışlarını önlemektir. İşin doğrusu budur; dünya da böyle yazıyor ve bu kararı vermiştir! Hiç okumuyor musunuz? Vahidedin Mustafa Kemal’i göndermiş de devleti kurtarmış, o zaman kendisi neden kaçmıştır? O adam 17 Kasım 1922 sabahı İstanbul’u terkederken vatan kurtulmuştu. 16 Mayıs 1926’da İtalya’da ölen Vahidedin vatanından ayrı yaşadığı üç buçuk yılda neden böyle önemli bir ifşaata yer vermedi? Veremez çünkü kaçışının izah edilir tarafı yoktur! Sürgün sözcüğü sonradan uydurulmuştur, o sürgün değil kaçmaktır! Saltanat ve devletin ayrılması gibi çıkışlar kaçış için bahane olamaz! Hilâfet ise bu tarihten bir buçuk yıl sonra artık hükümsüz olduğu ve Halife kaçtığı için kaldırılmıştır. Kimsenin kimseyi kandırmaya hakkı yoktur! Ciddi eserleri okuyup hakikati bilmek gerekiyor!
Muhabbetle.