Ergun KAFTANCI
SOSYETE haberleri ilgimi çekmez…
Asistanım Melike hatırlattı, “Arada bakarsanız yazılacak çok ilginç konulara rastlarsınız” dedi…
Kızı kıracak değilim ya, “Sen bak, ilginç gördüklerini bana söyle” dedim…
……………………
Garip bir ülkeyiz…
Kısa yoldan şöhret olmaya çalışan insanımız pek çok...
Adları duyulsun diye yapmadıklarını bırakmıyorlar…
Garip bir ülkeyiz…
Kısa yoldan şöhret olmaya çalışan insanımız pek çok...
Adları duyulsun diye yapmadıklarını bırakmıyorlar…
Kullandıkları alanlar ise magazin gazeteleri ya da gazetelerin magazin sayfaları…
Gazetecilerle, özellikle de magazin ve sosyete yazarlarıyla dostluk kuruyorlar. O yazarlar da ilişki kurdukları kimseleri şöhrete taşımak için ne mümkünse yapıyor, yazıyor, çiziyorlar…
Gazetecilerle, özellikle de magazin ve sosyete yazarlarıyla dostluk kuruyorlar. O yazarlar da ilişki kurdukları kimseleri şöhrete taşımak için ne mümkünse yapıyor, yazıyor, çiziyorlar…
…………………..
Hak etmediği halde toplumun üstüne çıkıp sosyal açıdan kendisine farklı alanlar yaratan tipler için eskiler “Kâzib şöhret” derlerdi…
Bizdeki magazinciler -Şimdi bana çok kızacaklar- en hak etmeyeni bile öve öve şöhret haline getiriyor, yani kâzib şöhret yapıyorlar…
…………………..
Şöhretli bir ana babanın kızı da şöhretli olmak istemez mi?
Melike anlattı; sosyete hayatı, anasının ya da babasının şöhretine sığınıp şöhret olmuş isimlerle doluymuş…
Asistanım diye söylemiyorum, Melike ciddi, titiz ve dikkatli biridir, her lâfına inanırım… Üşenmedi, öylelerinin isimlerini de sıraladı, gel de kıza inanma…
…………………
Şöhretli ailenin biricik kızı bir gece davetinde, görev yapan gazetecileri karşısında görünce utanmış…
Ama hemen poz üstüne poz vermiş…
Cilveye bakın…
…………………
Giydiği dekolte elbiseden, dolayısıyla yarı çıplak halinden utanmıyor ama gazetecileri görünce onlardan utanıyor…
Hayret ki hayret!
…………………
Şöhret, kişiyi insanlıktan çıkarıyor desem, değil; öyle şöhretler var ki sosyal hayatlarının mahremiyetini saklıyor ve tevazudan ayrılmıyor…
Bir toplumun ahlâk anlayışını salt sosyeteye bakarak değerlendirmek insanı yanılgıya sürükler.
Böyle bir değerlendirmeyi magazin sayfalarına bakarak yapmamak lâzım…
SİRK SOYTARISI GİBİ
MİLLİ Takımımızın İspanya maçında giydiği forma tepkilere neden oldu…
Üstümüz turkuvazdı…
Altımız siyah…
Çoraplarımız da kırmızı…
Oysa formalarımızda hâkim renk kırmızı beyazdır; turkuaz nereden çıktı, ya siyah don…
………………….
Tayyip Erdoğan o rengi seviyor diye Federasyon turkuaz rengi seçmiş. Siyah dona gelince, rakibimizin forma bütünlüğünde şortları koyu mavi, yani lâciverte yakın. Sırp hakem yapmış yapacağını, oyuncular karışır demiş ve turkuaz şort giymemize izin vermemiş.
Biz de af buyrun, sirk soytarısı gibi çıkmışız sahaya…
Olay bu…
Yıldırım Demirören‘in başkanlığı da bu kadar…
Fatih Terim‘in futbol direktörlüğü (!) de…
Durum ortada; karara itiraz etmemişiz -Etseydik şaşardım– milli gururumuzu da düşünmemişiz -Düşünseydik de şaşardım-!
ANAYASAYA UYMAK LÂZIM
DEMOKRATİK parlamenter sistemde ülkeyi kim yönetir…
Yürütme erki…
Pekiyi, Yasama erki ne yapar…
Adı üstünde, yasaları yapar, Yürütme de o yasaları uygular…
……………………
Cumhurbaşkanı bu iki erkin yerini alamaz….
Onun görevi, anayasayla saptanmıştır, dışına çıkamaz. Çıkarsa, anayasa bir değer ifade etmemiş olur…
Bir cumhurbaşkanının her konuya müdahil olması, talimat vermesi, yapılacak işleri işaret etmesi makamın asli görevlerinden değildir.
……………………
Erdoğan, Taksim Gezisi’ne tarihi Taksim Kışlası‘nın mutlaka yapılacağını söyledi…
Yapılmalı mıdır, yapılmamalı mıdır bilemiyorum. O alan park olarak muhafaza edilirse daha şık bir meydana sahip oluruz düşüncesindeyim…
Tarihi kışladan önce sırf adından dolayı metruk hale getirilen Atatürk Kültür Merkezi restore edilmeli ve hizmete açılmalı…
……………………
Taksim Kışlası‘na gelince…
Yapılmasına yapılsın da kışlada altı dükkân, üstü otel filan gibi rant getiren bölümler bulunmasın; bina müze niteliği ve özelliği dışına taşmasın…
BİR SÖZ
NEREDEN geldiğini unutmaman için arkana dönüp bakman gerekir