Ali BADEMCİ
SMS:0542.311.1564
Barthold hâlâ, büyük ve aşılması zor bir Rus tarihçisidir. Gumilev ve Kuznetsov’un çalışmaları ve Türk kültür tarihine yaklaşımları hemen hemen B. Ögel ile aynı üsluptadır. Bizde ham ve yetersiz kalan yeni çalışmalardır; bunu da bugünkü akademi kafası ile zor çözeriz. Şahsen Rus kaynaklarının temeline kader incelenmesi ve bizi uyutan siyasi söylemlerden vazgeçilmesi gerekiyor. Çin kaynaklarını tetkik eden âlimlerimizin de biraz daha sinologluktan uzaklaşarak olayları tarihçi gibi görmeleri ve Eberhard’in yolunda gitmelerini ısrarla savunuyoruz.
İşin kolayını bulmuşuz; Çarlar gitmiş de Türkistan’a hâkim olan Bolşevikler Türk kabile ve kavimlerini “Millet”e tahvil etmişler! Allahaşkına bu kadar sıradan görüşün yıllarca nasıl arkasından gittiğimizi, şimdi geriye baktığımız zaman şaşırıyor ve ne söyleyeceğimizi bilemiyoruz! Sanki şimdiki adlarla devlet olan Türk boyları eskiden yokmuş gibi! Hattâ lehçeler bile gökten zembille inmiştir! Elbette gerek Çarlık ve gerekse Bolşevikler döneminde Türkistan’da hakim olan Ruslar başta kültür olmak üzere birçok şeyi tahrib ettiler! Bugün bu devletlerin idare mekanizmalarında her şeyden evvel Rusça’yı sökmek mümkün değildir. Milât öncesi asırlarından beri esasında Çinliler’in yaptığı iş de böyleydi! Sonradan adına “Kültür Emperyalizmi” denildi ama gerçekte bu iş bir “Etnik Savaş”dı. Dikkatlice bakarsanız çok değişen bir şey yok! Her emperyal zihniyet böyle bir şeyi yapmak zorundaydı; bu şartlar altında Ruslar’ın yaptığı haddin çok altındadır. Düşünebiliyor musunuz, “Olima” bugünkü Türkistan’da bir hanım ismidir ve ilk bakışta Rus fonetiğini andırmaktadır; halbuki aslı Arapça “Âlime”in Fars veya Türk fonetiğine uyarlanmış, elmadan gelen “Âlıma”dır. Bugün beş Türk cumhuriyetinin uluslararası bilgisayar alt yapısı tamamen Rusça’dır; önemli olan istilâh ve isimler ile devlet idaresinde bu durumdan kurtulmaktadır. Nasıl olsa Türkistan’da lehçe farklılıkları rağmen Türk kavimleri birbiri hatta Batı Türkçesi konuşan bizlerle kolay anlaşabilmektedir ve bu durum bizler için sadece birkaç günümüzü alır. Türkçe değişmemiştir ve Doğu-batı Türkçesi yüzyıllar öncesi gibi ayaktadır. Bu işin kabile etnisitesi ile de çok ilgisi yoktur; çünkü Doğu lehçelerinde bizlerin çok az anlayabileceği Türkçe Türkmenistan Türkçesidir; Kazak-Kırgız-Özbek ve Uygur Türkçesine daha aşinayız!
XVIII. yüzyıldan itibaren batıda ilk Türkoloji ve Türk tarih çalışmaları Fransa’da başladı; ancak Türk yazıtlarını Danimarka’lı Thomsen tam olarak olmasa bile büyük ölçüde çözdü. Halbuki bu çalışmalar batıdan çok daha önce Rus devlet bünyesinde Radloff tarafından başlamıştı! Radlof elbette önceki Çin kaynaklarından faydalanmıştı! Yazıtlar, kurucusu bir Türk olan Çin Tang Hanedanı dönemine aitti; dolayısiyle o zamanın yazılı kaynakları taranarak ancak Yazıtlar bugünkü hâle getirilebildi! Rus dönemini iyice tetkik edersek Çinliler’den farklı bir yol izlemediklerini görürüz; hatta bugünkü Uygurlar’ın durumunu göz önüne alırsak, Ruslar’ı daha ehven görmek mümkündür. Bugün nasıl Çin yazılı kaynaklarını hesaba almadan eski Türkler hakkında tarih yazamıyorsak, Rus döneminin üstüne çizgi çekerek son 200 yıllık Türkistan tarihini de açıklığa kavuşturamayız. Elbette Türkler devasa Asya coğrafyasında tarih yaratmışlar, ancak Yazıtlar’a kadar pek az yazılı kaynak bırakmışlardır. Bunları da ancak Bizans-Gürcü ve Ermeni tarihçilerden öğreniyoruz. Yazıtları izleyen Kaşgarlı Divanı ve Hacib’in Kudadgubilik’i Türklüğün şaheserleşme devri ürünlüleridir.
Bugün Rusça bilmeden ve sayısız çalışmaları tetkik etmeden adam akıllı bir Türkistan tarihi vücuda getiremeyiz. Çin-Rus-Ermeni-Gürcü ve batının kilise kayıtları, Türkler’de belki de lüzumundan fazla bir kavim ve kabilecik duvarı olduğunu ispatlamaktadır. Bunu ne Çinliler ne de Ruslar icad etmemiştir. Özellikle Ötüken’de Göktürkler devri sayısız kabilelerin ortaya çıktığını görüyoruz; ki, bu durumdan Çinliler de Kaşgarlı da ısrarla bahsetmektedir. Düşünebiliyor musunuz ki Türkler İslâmi devre adım atarken Türgişler bile Kara ve Sarı diye önce kısma sonra da kendi aralarında yüzlerce kabilelere ayrılıyorlardı! Aynı devir Tölesler için de bu durumu ortaya koyabildiğimiz gibi, Karluklar’ı tâkib eden Karahanlılar’ın bile onlardan ayrılan çok tarafları bulunmaktadır.
Ruslar’ın Türkistan Türklüğünü kabilelere ayırdığı ve sonra da yuttuğu palavradan başka birşey değildir. Bir kere Türklüğün yutulmadığı meydandadır ve tarihin değişik dönemlerinde Çinliler’in denediği bu yol şartlar ne olursa olsun başarıya ulaşmamıştır. Fransız âlimlerinin yaptığı tarih ve dil çalışmaları artık eskimiştir ve yanlışlıklar bir bir ortaya çıkmaktadır. Satır aralarında mahsurlu tarafları anlayabilir ve ayıklayabilirsek şu anda en muteber çalışmaları Ruslar’ın yaptığı sonucuna varırız. Barthold hâlâ, büyük ve aşılması zor bir Rus tarihçisidir. Gumilev ve Kuznetsov’ın çalışmaları ve Türk kültür tarihine yaklaşımları hemen hemen B. Ögel ile aynı üsluptadır. Bizde ham ve yetersiz kalan yeni çalışmalardır; bunu da bugünkü akademi kafası ile zor çözeriz. Şahsen Rus kaynaklarının temeline kader incelenmesi ve bizi uyutan siyasi söylemlerden vazgeçilmesi gerekiyor. Çin kaynaklarını tetkik eden âlimlerimizin de biraz daha sinologluktan uzaklaşarak olayları tarihçi gibi görmeleri ve Eberhard’in yolunda gitmelerini ısrarla savunuyoruz.
Muhabbetle.