H. Nurcan YAZICI
Bütün iktidarların amacı ve hevesi aynıdır; “iktidar gücünü” uzun zaman elde tutabilmek ve koltukta kalmak. Bu amaç için ciddi bir toplum mühendisliği çalışması yürütürler. Önceki iktidarları başarısız göstererek, hatta yok sayarak varmak istedikleri nokta ise daha ciddi, yeniden kendileriyle başlayan bir ülke tarihi yazmak…
Mevcut durumla, yaşatılan korkularla, bizim bu tarihin içinde olamama şansımız var mı peki? Yok elbette!
Zaman zaman yanlışlara taraf kaldığımız, bu tarihe destek olduğumuz durumlar bile oluyor…
Vatandaşın, bunca siyasi kirlilikte “aldatılanla aldananın” iç içe olduğu bir ülkede, üstelik birde, hayatını idame ettirme mücadelesi verirken, neyin yanlış, neyin doğru olduğunu sorgulayabilmesi mümkün mü? Hele ki iktidarın ‘korkular üzerine’ yaptığı siyasete rağmen…
……
Taraftarlarını aynı cephede tutmanın en etkin yollarındandır, ‘karşı’ oluşturmak, yeni ve sürekli olacak şekilde düşmanlıklar üretmek…Yine çok bilindik bir siyaset; toplumsal değerleri tartışmaya açarak,kutsalların savunulması konusunda “halka vazife” çıkarmak.
Açıklamaya çalıştığım sorun iki taraflı;
-Durumdan vazife çıkaranların, güç taraftarlığı ile edindikleri öz güvenle, kendi gibi düşünmeyen herkesi öteki, hatta düşman görmeye başlaması.
-Bir kadını kıyafetinden dolayı düşman ilan edenin, hadsizleşerek işi şiddete kadar vardırması…
Bu da, (tecavüz, taciz, gasp, Trafik, işsizlik, Fetö mağduru, adaletsizlik ve terör) korkularıyla yaşamaya çalışan halkımıza yeni korkular üretilmesi, demokrasinin içten içe zehirlenmesi, insanların yaşam alanlarının git gide daraltılması anlamına gelmektedir.
Hepimiz biliyoruz ki Maslak’ta belediye otobüsünde, Ayşegül Terzi’ye şort giydiği gerekçesiyle saldırıp tekmeleyen Abdullah Ç.’nin yarattığı olay, sadece yaşayanın, (genç kızımızın) dünyasında kalmayacaktır. Olay, topluma yeni korkular olarak yansırken, insanlar, özellikle de kadınlar, sosyal alanlarda kendilerini daha fazla güvensiz hissedeceklerdir.
Adamı “kadının şortu” üzerinden ya da “o gün ki ruh hali” diyerek savunmaya kalkanlara (erkeklere), kadın olarak iki lafım var.
Parklarda, alışveriş merkezlerinde, sokaklarda, lokantalarda, kafelerde, kentin her alanında rahatlıkla şort, şalvar, tayt giyerek dolaşan, yakası bağrı beline kadar açık, oturma edebinden yoksun olan erkekler için de bir mesajınız, yapacağınız bir şey var mı acaba, onu da bilmek isterim?..
Kısacası bu sapık ADAM, yarın ortaya çıkacak başka sapıkların cüretini kırmak ve art niyetlilere gözdağı vermek adına, en ağır cezayla çarptırmalıdır.
NEDEN Mİ?
Bilindik bir hikâye;
“İngiliz yargıç, gece yarısı parktan geçen kızı korkutan adama, 7 yıl, 7 gün hapis verince, şaşıran gazeteciler sormuşlar: “adam kıza elini bile süremedi. Kaçan kızın çığlıklarına yetişenler de adamı yakaladılar. Bu 7 yıl, 7 gün çok değil mi?”
Yargıcın yanıtı hukuk tarihine geçecek düzeydedir: “kızı korkutmanın karşılığı 7 gündür. 7 yıl, ingiliz kızlarının gece yarısı parkta dolaşma özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır.”
Mesele genç kızlarımızın yüreğine düşen endişe… Mesele, kişiliğinizin, birey olma hakkınızın, kendinizi güvende hissetme duygunuzun ve özgürlüğünüzün birileri tarafından gasp edilmesi.
MESELE, OLAYIN YANSIYAN KISMI İLE TOPLUMA YENİ KORKULAR ÜRETİLMESİDİR.
Toplumda bulaşıcı, en çabuk yayılan duygulardır, korku ve şiddet… Gün gelir iyileştirici, yatıştırıcı çözümler bile üretemezsiniz… En zorudur çünkü toplum duygularını yönetmek.
Dolayısıyla İKTİDARIN, kurduğu ihbar sistemiyle, kanlı sahneleri tekrar tekrar izleterek, korkularla taraftar edinme ve ülke yönetme sevdasından bir an evvel vazgeçmesi, insanların kendilerini daha güvende hissedeceği, toplumda hoşgörü ve saygının hâkim kılınacağını örnek bir siyaset yürütmesi gerekmektedir.
Öyle günler yaşıyoruz ki, vatandaş derdini ifade etmekten, nefes almaktan bile korkuyor, benden söylemesi.
Bu arada aklıma bir şiir takıldı, hem ne şiir.. bilenler iyi bilir.. “Nerde benim Ural – Altay dağlarım…”
Ve ekliyorum; nerede bizim büyük medeniyetimiz, eşsiz hoşgörümüz, destanlara konu olmuş insan kalitemiz.. Anadolu hoşgörüsünü anlamak ümidiyle, esen kalınız…