Bülent Vedat AYDEMİR
93 HARBİ VE PANSLAVİZM
Balkanlar’da yaşayan Ortodoks dinine bağlı Osmanlı vatandaşları (Rum, Bulgar, Sırp, Ermeni ve Romen) üzerindeki etkisini arttırmak isteyen Ruslar, 1856 Paris antlaşmasında yer alan Hıristiyan Ortodoks’lara ait hükümlerin uygulanması için baskıda bulunmaya başladı ve yine aynı antlaşmadaki Karadeniz’de tersane ve savaş gemisi bulundurmama hükmünü tanımayacağını açıkladı.
Bu sırada İngiltere, Rusya’nın Osmanlılara savaş ilan etmesini önlemek amacıyla Londra Konferansı’nın toplanmasına önayak oldu. Osmanlı Devleti, Rusya ordusunun terhis edilmesi ve Rusya’nın Osmanlı Devleti iç işlerine karışmasının engellenmesi talebinde ısrar ederek Londra protokolünü uygulamayı reddetti.
Protokolün reddini savaş sebebi sayan Rusya, Nisan 1877’de Balkanlarda Eflak ve Boğdan’a, Doğuda ise Ardahan’a saldırarak Osmanlı Devletine savaş ilan etti.
Yaklaşık on beş ay süren savaşlarda Osmanlı orduları ağır yenilgi aldı. Doğuda Kars ve Erzurum’u işgal eden Rus orduları Balkanlarda da hızla ilerlediler. 20 Ocak 1878’de Edirne düştü. Ruslar Silivri’yi de alarak Ayastefanos’a (Yeşilköy) kadar ilerlediler. Osmanlılar barış istemek zorunda kaldılar. Osmanlılara karşı ağır koşullar içeren Ayastefanos Antlaşması imzalandı.
Ancak bu antlaşma ile Rusların bölgede tamamen hâkim bir konuma gelmesi Batılı devletleri telaşlandırdı. Zira Rusların, Bulgaristan yolu ile sıcak denizlere inmeleri, İngilizlerin Hindistan siyasetine tehdit oluşturacaktı.
Osmanlılar bu tepkilerden yararlanarak Kıbrıs’ın idaresini İngiltere’ye bırakmak koşuluyla Berlin’de yeni bir antlaşma (Berlin Antlaşması) imzaladılar. Bu antlaşma ile Ayastefanos ( Yeşilköy) antlaşmasını ağır şartları hafifletilmişti.
PANSLAVİZM
19.Yüzyıl başlarında Rusya dışında yaşayan Slavlar arasında kültürel bir hareket olarak başlayan Panslavizm, 1854-1856 Kırım savaşından sonra Rusya’nın öncülüğünde bütün Slavların birleşmesi şeklinde siyasi bir harekete dönüşmüştür.
Panslavizm’in nihai hedefi önce Osmanlı Devleti’nin yıkılması sonra Rusya’nın himayesinde başkenti İstanbul olan bir Rus-Slav İmparatorluğu kurulmasıdır.
Rusya’da geniş çevrelerce desteklenen Panslavizm hareketi, Balkanların Osmanlı egemenliğinden çıkmasında önemli rol oynamıştır.
Aslında Panslavizm hareketinin başlangıcı Çar I. Petro zamanına kadar iner. Açık ve sıcak denizlere inmeyi Rusya’nın temel politikası haline getiren I. Petro, Osmanlı egemenliğindeki Ortodoks Rum ve Slavlarla ilgilenmek suretiyle PANORTODOKS bir politika izlemiştir. II. Katerina tarafından da etkin bir şekilde izlenen bu politika sonucu Rusya, Küçük kaynarca antlaşmasıyla Osmanlı Ortodokslarını koruma iddiasında bulunmuştur. Böylece Ruslar Osmanlı Devleti’nin içişlerine müdahale hakkını kendinde görmüş ve parçalama planları yapmışlardır. Daha sonraki Rus devlet adamları da bu politikayı aynen devam ettirmişlerdir.
1858 yılında Moskova’da kurulan “ Moskova Slav yardım komitesi” nin amacı Özellikle Osmanlı topraklarında yaşayan Slavlara yardım etmekti.
Komite başından itibaren aktif bir şekilde çalışmaya başlamış ve Panslavizm’in hedefleri için farklı kesimlerle işbirliği yapmıştır. Özellikle Bulgarlar üzerinde yoğunlaşan komite, kilise ile yakın ilişki kurmuştur. Bunun sonucunda hem Moskova’daki, hem de Moskova dışındaki kilise ileri gelenleri harekete etkin bir şekilde destek vermişlerdir.
RUS, BULGAR VE ERMENİ KATLİAMLARI:
Savaş başladığında Doğu Rumeli ve Bulgaristan’da, bir milyon beş yüz bin civarında Türk ve Müslüman yaşamaktaydı. Savaş süresince bir milyon‘ dan fazla Türk ve diğer Müslümanlar topraklarından atılmıştı.
İlk işleri savunmasız sivil Türkleri öldürmek olan ve Ruslar tarafından silahlandırılan Bulgarlar, Türkleri yok etmek ve kaçmalarını sağlamak için her türlü akıl dışı yöntemi acımasızca kullandılar. Sivil halkın katledilmesini ve yağmalanmasını savaş aracı olarak kullandılar. Ana gayeleri, Türkler geriye döndüklerinde hiçbir şeylerinin kalmamasını sağlamaktı.
Bölgedeki Türk izini silmek isteyen Ruslar işgal ettikleri yerleri yakıp yıkarak insanları katlettiler, Bulgar’lar ise Hayvan sürülerini, taşınabilir malları gasp ettiler, evleri ve işyerlerini soyup soğana çevirdiler. Camileri umuma açık helâ haline getirdiler. Bir zamanlar Türklere ait olan bu yerler artık Bulgarların olmuştu. Edirne’nin düşmesinde sonra dahi Rus askerleri haftalarca Türk mahallelerini yağmaladılar.
Savaş bittikten sonra Varna’da 230.000, Burgaz’da 20.000, Rodop dağlarında 100.000, Gümülcine’de 50,000 ve İstanbul’da 200,000 göçmen yığılmıştı. Yollarına devam edemeyen birçok mülteci de bulundukları yerlerde kalmışlardı. Bunlar daha sonra Osmanlı Devleti tarafından tahliye edildiler
Rus ve Bulgarların katlettiğinden daha fazla mülteci tifo, tifüs, çiçek, kolera ve dizanteri yüzünden toplandıkları yerlerde hayatlarını kaybettiler.
Avrupa kamuoyunun Osmanlı lehine dönmesi üzerine temkinli davranmaya başlayan Ruslar, Türkleri Bulgaristan’dan sürme görevini Bulgarlara bırakmışlardı.
Antlaşmadan sonra Bulgaristan’ın tamamına yardımcıları Bulgar olan Rus valiler atanmıştı. Geri dönmeye çalışan Türklerin çoğu yollarda devamlı surette Bulgar çetelerin hücumuna uğradılar.
Rus’lar, Balkanlarda olduğu gibi Doğu Anadolu’da da Ermeni’leri tahrik etmişlerdi. Ardahan, Kars ve Erzurum’u işgal eden on binlerce Rus askeri ve Ermeni çeteleri şehirleri yağmaladılar, teslim olan Türk askerleriyle birlikte binlerce sivili katlettiler. Rus’lar yaralıları katletme işini Ermeniler dostlarıyla birlikte gerçekleştirdiler.
Kafkaslardaki Çeçen’leri ve Çerkez’leri de yenilgiye uğratan Ruslar, Yunanistan, Bulgaristan ve Doğu Anadolu’da uyguladığı yöntemin aynısını bu bölgelerde de uygulamış yaklaşık 1.200.000 Kafkasyalı Müslüman’ı Osmanlı topraklarına göçe zorlamışlardı. 400.000 göçmen hastalıklar yüzünden yollarda ölmüş ancak 800,000 Müslüman Kafkas deniz ve kara yoluyla Osmanlı topraklarına sığınabilmişlerdi.
Ruslar hedeflerine ulaşmışlardı. Gerek Balkanlarda gerekse de Kafkaslarda Müslüman nüfus bir hayli azalmış aynı zamanda isyancı hareketler Rusların desteğiyle daha da güçlenmişlerdi.
KÜRTLERİN DURUMU
Ruslar 1806 ve 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşlarında Osmanlı Kürtleri ile temasa geçtiler. Kürtlere, savaşta tarafsız kaldıkları takdirde maddi menfaatler sağlayacakları vaadinde bulundulr. Ancak herhangi bir sonuç alamadılar.
Ruslar, 1853-1856 Kırım savaşında önce yeniden Kürtlerle ilgilenmeye başladılar. Kürtlerin büyük bir çoğunluğu işbirliği teklifini savaşın başlangıcında reddettiler. Savaş devam ederken, Osmanlı’nın zayıf kaldığı yerlerde mal, mülk ve arazilerini kaybetme kokusuna kapılan bazı Kürt aşiretleri Ruslarla işbirliğine girerek onlara bağlılıklarını bildirdiler. Bu aşiretler Ruslar tarafından çeşitli hediyelerle taltif edildiler.
Rus Korumasını kabul eden aşiret liderleri, diğer Kürtleri de ikna edebilmek için, Rus askerleriyle birlikte propagandaya başladılar. Rusların Türklerle savaştığını, bölge Kürtlerine karşı herhangi bir düşmanlık beslemediklerini, Kürtlerin Rus korumasını kabul etmeleri halinde can, mal, mülk ve arazilerinin güvenliklerinin emniyet altına alınacağını anlatmaya başladılar.
Rusların Erivan müfrezesi komutanının gözetiminde sürdürülen bu çalışmalar kısmen etkisini gösteriyordu. Özellikle Osmanlı hâkimiyetinin de tam olarak tesis edilemediği Dersim yöresi aşiretleri üzerinde yoğun çalışmalar yapmaya başlamışlardı.
1877-1878 savaşında bazı Kürt aşiret reisleri Rus komutanı Melikov’a elçiler göndererek itaatlerini bildirerek kendilerine verilecek emre hazır olduklarını beyan ettiler. Melikov, bu Kürt elçilere çeşitli hediyeler vererek yapmaları gereken hususlarda talimat vermiştir. Bu talimata göre; Rus harekâtı başladığında Kürt aşiretlerinden oluşan süvariler Rus tarafına geçeceklerdi.
Muharebenin neticesinde Osmanlı devleti Rusya karşısında mağlup olarak Doğuda Kars, Ardahan ve Batum’u Ruslara terk etmek zorunda kalmıştır. Bu mağlubiyetin ardından, devletin doğuda otoritesinin zayıflaması, yine savaşın getirdiği bir takım huzursuzluklarla isyanlar baş göstermiştir.