Bülent Vedat Aydemir
Referandum süreci başladığında “Devletin Bekası” söz konusuydu.
Şimdi, “Uzun Adam’ın/”Reis”in bekasına dönüştü.
Liderler birbirlerini yalancılıkla suçlamaya başladılar.
Bizlerde “yalanlarla yaşamaya” başladık!
****
Mevki hırsı ile bir yere ulaşmak isteyenler dedikodu yapmaktan çekinmezler.
Dedikodular yalanları getirir.
Yalan ise insanlar arasında hem birliği hem de dirliği bozar.
Mevki hırsı ile dolu kişiler güçsüz anlarında, mevkileri elinden gitmesin diye kolayca yalan söylerler.
Bu insanlar için yalan güçsüzlüğün güç karşısındaki silahıdır.
****
Bu referandum sürecinde, bölge milletvekilinin liderliğinde oluşturulan bir heyet, Anayasa değişikliğini anlatmak ve vatandaşları “EVET” oyu vermeye ikna etmek için bir köye gitmişler.
Kısa tanışmalardan sonra heyet başkanı sıfatıyla milletvekili Anayasa değişikliğinin neler getireceğini anlatmaya başlamış.
” Cek ” li ” cak ” lı anlatırken gözü, köşede başı öne eğik, elinde tespih, salavat getiren ak sakallı bir ihtiyara takılmış.
Kaşarlı politikacı konuşmasını bitirdikten sonra aksakallı ihtiyara seslenerek ” nasılsın emmi”? ” Ne var, ne yok ” demiş.
Amma ihtiyarın aldırdığı yokmuş.
Politikacı ısrar etmiş ve ” dediklerimle ilgili bir diyeceğin var mı emmi?” demiş.
İhtiyar başını hafifçe kaldırmış ve politikacıya bakarak. ” Sen konuşurken yıllar öncesinde olan bir hadise aklıma geldi, onu düşünüyordum.” demiş.
Politikacı “ hele bir anlat emmi biz de bilelim” demiş.
Aksakallı ihtiyar başlamış anlatmaya.
” Yıllar önce bizim köyde üç candan arkadaş vardı. Köyde bunlara üç kafadarlar denirdi.
Bu üç kafadardan birinin gözleri, diğerinin iki kolu, üçüncüsünün ise iki ayağı yoktu.
Bir gün bu üç kafadar gölde ördek avlamaya karar vermişlerdi.
Tüfek almak için tüfekçiye gittiler.
Tüfekçi masaya üç tüfek koymuştu.
Bu tüfeklerden birinin namlusu, diğerinin tetiği, öbürünün de dipçiği yoktu.
Bizimkiler namlusu olmayan tüfeği satın alıp yola koyuldular.
Göle varınca bakmışlar ki gölde üç ördek var.
Ördekler den birisi ölü, birisi yaralı, diğeri ise canlı imiş.
Üç kafadardan gözleri olmayan adam namlusu olmayan tüfekle nişan alarak ölü ördeği vurmuş!
İki bacağı olmayan adam göle atlamış!
Yüzerek vurulan ölü ördeği alıp gelmiş!
İki kolu olmayan adam ördeği almış ve ördeği pişirmek için bir yer aramaya başlamışlar.
İleride üç kulübe görmüşler.
Kulübelerden birinin damı, birinin penceresi, birinin de duvarları yokmuş.
Üç kafadar duvarları olmayan kulübeye girmişler.
Ördeği temizlemişler ve pişirmek için bir şeyler aramaya başlamışlar.
Köşede üç tencere varmış.
Tencerelerden birinin kapağı yok, birinin kulpu yok, diğerinin de dibi yokmuş. Üç kafadar dipsiz tencerede ördeği bir güzel pişirmişler ve afiyetle yemişler. ” demiş.
Hikâyesinin bittiğini ifade edercesine başını sallamaya başlamış
“Yaaaa, işte böyle”
Bizim kaşarlı politikacı ” bre emmi” demiş.
Bu işte bir gariplik yok mu?
Aksakallı emmi ” ne gibi?” diye sormuş.
Politikacı ” Yahu” diyerek, “hiç namlusu olmayan tüfek olur mu?
Hadi bunu anladık ” gözü olmayan adam nasıl nişan alır ?”
Hadi bunu da anladık ” gölde diri ördek varken niye ölmüş ördeği vuruyor?” “Bacakları olmayan adam gölde nasıl yüzer? ”
” Üstelik kolsuz adam ördeği nasıl taşır.”
Dahası da var. ” Hiç duvarsız kulübe olur mu?
” Birde üstüne üstlük dipsiz tencerede ördeği pişiriyorlar” dedikten sonra çok bilmiş bir vaziyette sağına, soluna bakınarak kendisini tasdikleyecek birilerini aramış ve sinirli bir ses tonu ile ” Bre emmi bu işte bir yalan yanlış olmasın ” demiş.
Saf saf duran ihtiyar yavaşça ayağa kalkmış, Alaycı bir bakışla karşı yamaçtaki köyü göstererek
” BAK BEYİM, SENİNKİ DE YALAAAAN, BENİMKİ DE YALAAAAAAN. HADİ SEN ŞU KARŞI KÖYE GİT BİRAZDA ORADA OYALAN ”