Ali BADEMCİ
Türk Dünyası için hamaseti bir kenara bırakıp önce kendimize bakalım muasır dünyayı taklit değil kendimize göre bir uyum için hazır mıyız? Bu işi önce âlimlerin kavraması gerekiyor; hazır olduklarını nasıl söyleriz; “Sosyoloji” geçen asırda komünizme çalışıyordu, şimdi de küresel ideolojilerin emrinde! Devleti sağlamlaştırma görevini yüklenmesi gereken sosyoloji bizde hâlâ ayrıştırma peşinde! Tarih hamaset, siyaset şikelerle dolu! Belli bir ilerleme var, sanayileşme çok kötü değil! Fakat son yirmi yılda devlet dağınık, yeni yeni bir şeyler öğrenmeye başladılar! İster yeterli ister yetersiz olsun başka çaremiz de yok, çünkü mevcutların dışında devlete talip olan yok! Bu şartlarda kötü deyimini de fazla kullanmaktan imtina etmek gerekiyor; ne yapalım ki kötünün iyisi deyip iyinin kötüsüne razı olmayacak, mutlaka iyinin de iyisini yakalamaya çalışacağız.
TÜRK VE TÜRKİYE UFKU
Türkiye her şeyden evvel “Türk Dünyası” adlı gizemli dünyanın büyük simetrisidir; bunu kavramadıktan ve ölçü olarak almadıktan sonra tarih ve siyaset hiçbir şey ifâde etmez. O sebeble dünya siyaset tarihinde en çok adı geçen mefhûm “Türk” adıdır. An ve zaman olarak bizler belki çok farkında değiliz; lâkin bu ismin zikredilmediği ne bir ideoloji, ne jeopolitik, ne küreselleşme gibi yeni ve modern söylemlerin izahı mümkün değildir. Kadim Asya, Avrupa; dünyanın merkezi, insanlığın başlangıcı, dinlere göre kıyamet coğrafyası Orta Doğu’yu “Hinterland” olarak değerlendiren ilmin ana mefhumu da elbette Türklük ve Türkiye’dir. Medeniyet dediğimiz bir evvelki insanlık bu coğrafyada hayat bulmuş, hâlâ yeni dünya bu coğrafya üzerinden şekillenmektedir. Bu coğrafyayı her ilim adamı, her siyaset, her doktrin, kısaca her düşünce “Türk Coğrafyası” olarak görmek zorundadır. Bu zorunluluk dairesinde bizleri bugün için tedirgin eden her sorunun cevabını bulmanız mümkündür; yeter ki düşünmesini bilelim!
Türkiye ve Türk insanı bilgilenmenin neresindedir; bütün tarihi olayların, sebeb ve sonuçların yüklü bulunduğu medeniyetimizin ne derece farkındayız; işte bütün mesele budur! İslâmın devamlılığını Türksüz nasıl açıklayabilirsiniz; aksi düşüncedeseyseniz tarih ve hakikatle kavga etmek zorundasınız! Hristiyanlık’tan mı bahsedeceksiniz; iki din ve iki düşünce yumağı arasındaki rekabeti Anadolu’yu başkent yapan Türkler yaratmadı mı? X. asır İslâmiyet’in XII. asır da Hristiyanlığın âdeta zamanını tamamladığı bir dönemdir; Abbasi İnkilâbı İslâm’ı, Haçlı Savaşları da Hristiyanlığı bir blok olarak günümüze taşımıştır. Bu iki olayı tarih sayfalarından silin de bakalım dünyada din kalıyor mu? O sebeble mübarek “Ramazan” ayında daha çok kullandığımız şu “Şereflenme” meselesini iyice düşünmemiz gerekmiyor mu?
Savaş aynı zamanda insanlık tarihidir; Türkler’in doğudan batıya müteaddit yürüşlerini düşünün ve bir anlık tarih sayfalarından kaldırın da geride kalanları seyredin! Belki de insanlar hiç savaşmayacak ve bugünkü medeniyete kavuşamayacaktı! Çünkü her modernizm, ilerleme, sanayileşme savaşlarla ilgilidir! Dolayısiyle savaşların amacının istenildiği kadar insanların kendi kendilerini koruması olarak görün aynı zamanda medeniyetin lokomotifi değil midir? Esasında “Savaş” zaman güncel ve diri bir mefhumdur! “Savaş” mefhumunu “Tarih” olarak görür ve öyle değerlendirirseniz mutlaka sınıfta kalırsınız! “Savaşlar” daima insanlığın ufkunu açmış ve milliyetlerin teşekkülünü sağlamıştır; tek milliyetli bir dünya ve insanlık düşünmek mümkün mü? Elbette geçek olan fiziksel ırk değil sosyolojik “Milliyet”tir; ki “Milliyet”in biyolojik ırk teorisi ile hiçbir alâkası yoktur! Milliyetleri biyoloji değil ancak sosyoloji açıklayabilir! Bu gerçeği en iyi “Türk” olgusunda görebiliriz, çoğu zaman milletimiz değişik milliyetler olarak tezahür etmiştir; işte bu durum da sadece bizleri değil ilim adamlarını da şaşırtmıştır! O sebeble “Türkler Dünya Milletidir” denilmiştir ve denilmeye de devam edecektir!
Ne yazık ki sosyalizasyonun boyutlarını ölçecek bir âlet bulunmuyor; sosyalizasyonun ayarını insan düşüncesi yapıyorsa ancak bu ayarları kavramakla mesahayı ve toplumlar üzerindeki etkileri hesaplayabiliriz İşte bu beyin ve düşünce imtihanında kendi yerimizi iyi tesbit eder ve mukabil tedbirler üretirsek yeni savaş usullerinden kendimizi koruduğumuz gibi bu silâhları kullanmasını da öğrenir, “Bilgi” çağını da yakalamış oluruz! Başka bir şekilde bulunduğumuz caoğrafyada kendimizi korumamız ve Türk dünyası ile coğrafyasına aydınlatıcı olmamız mümkün değildir. İnanın ki bu bir hamaset ifâdesi değildir; dünyada herkes biliyor ki “Türksüz” senaryolar dünyanın gerçek sonudur! Kürre-i arzda “Türk Feneri” sönerse birçok şey yok olacaktır! Korkmadan söyleyin “İslâmiyet” kalır mı? İnanın ki dünyanın elektronik motor devrinde Türksüz dünyada İslâm bisiklet hâline düşer! İçi boş söylemlerle bir yere varamazsınız; çünkü “Din” ne ilerlemenin ne de gerilemenin ölçüsü değildir; onunla ne kadar oynarsanız o kadar bozarsınız; tamire uğraşırsın da bir şey yapamazsınız; çağırdığınız yabancı ustalar da makineyi tamamen bozarlar da bir daha tamir edemezsiniz!
Her icada cehâletimiz “Gavur İşi” demiştir; işte “Post Modernizm-Küreselleme” de böyle bir icad ve başta Müslümanların kapısını kırarcasına zorluyor! Peki neden bunlara “Gavur İşi” deyip de geçmiyorsunuz? Gavur işi diye diye “Teknoloji”ye alternatif yaratabildiniz mi, güle oynaya herkes mucidinden fazla kullanıyor! Artık karikatürlerle kutsallarımıza küfrün anlamı kalmamıştır; çünkü böyle bir erozyon teşekkül etmiş evlerimize, günlük hayatımıza kadar girmiştir! Hemen hemen “Milli”olan bir şeyimiz kalmamıştır! Devlet hayatımız da öyledir; lâkin hudutlarımız devlet adamlarımızın bir hayli gözünü açtı! “Milli Yazılım” ve “Yerli Silâhlar” muazzam bir atılımdır, ki gün geçtikçe önemi biraz daha kavranıyor! İşte teknoloji kullanmak buna denir de, ya sosyal hayatımız! Kendimizi yabancılaşmak ve böylece yok olmaktan nasıl ve ne zaman kurtaracağız! Geçen yüzyıllarda “Yazılım” ithal ediyor ve milli güvenliğimizin emrine veriyorduk, şimdi de kültür hayatımızda kopyala yapıştır yolunu kullanarak âdeta “Kültür” ithal ediyoruz! “Dizicilik”de başarılı olabilirsin, öyle diyor, öyle hava basıyorlar! Aynı filimi güvenlik meselesinde de görmüştük ki, uçurumdan dönmeye çalışıyoruz! Acaba bu kültür ithali de öyle mi? İyisi mi TV’lere bakın siz karar verin!
Türk Dünyası için hamaseti bir kenara bırakıp önce kendimize bakalım muasır dünyayı taklit değil kendimize göre bir uyum için hazır mıyız? Bu işi önce âlimlerin kavraması gerekiyor; hazır olduklarını nasıl söyleriz; “Sosyoloji” geçen asırda komünizme çalışıyordu, şimdi de küresel ideolojilerin emrinde! Devleti sağlamlaştırma görevini yüklenmesi gereken sosyoloji bizde hâlâ ayrıştırma peşinde! Tarih hamaset, siyaset şikelerle dolu! Belli bir ilerleme var, sanayileşme çok kötü değil! Fakat son yirmi yılda devlet dağınık, yeni yeni bir şeyler öğrenmeye başladılar! İster yeterli ister yetersiz olsun başka çaremiz de yok, çünkü mevcutların dışında devlete talip olan yok! Bu şartlarda kötü deyimini de fazla kullanmaktan imtina etmek gerekiyor; ne yapalım ki kötünün iyisi deyip iyinin kötüsüne razı olmayacak, mutlaka iyinin de iyisini yakalamaya çalışacağız.
Hoşçakalın.