Kenan EROĞLU
Odgurmuş: Monşer-Usta, sizi çok gergin ve de sinirli görüyorum. Bir problem mi var?
Monşer-Usta: Hem de ne problem. İnanamıyorum, asla inanamıyorum. Bunların hepsi (……..), neyse ağzımı bozmayayım. Bunların hepsi geri zekâlı.
Odgurmuş: Efendim bilmece gibi konuşuyorsunuz. Konu nedir anlayamadım.
Monşer-Usta: Hiç kimse kendine iyi demekle ve o sıfatı kendine yakıştırmakla iyi olmaz.
Hiç kimse de birileri kötü diyor diye kötü olmaz.
İyi insanlar vardır, kötü insanlar vardır. Bu iyi ya da kötü insanları bu insanların dışındakiler değerlendirir.
Hele de siyaset meydanına soyunanlar için en önemli ölçü halktır vatandaştır. Siz ne kadar kendinize iyi derseniz deyim. Bir başkası da size ne kadar kötü derse desin, bunların hiçbirinin kıymeti harbiyesi yoktur. Yarın seçim yapılır herkes neticeyi görür. İbrişim saçlarınız önünüze dökülür.
Odgurmuş: Monşer-Usta bu gün yine bilmece gibi konuştunuz, bir türlü ne demek istediğiniz anlaşılmıyor. Sanırım önümüzdeki seçimlerden bahsediyorsunuz.
Monşer-Usta: Böyle propaganda mı olur, böyle slogan mı olur. Hiçbir şeyi doğru dürüst yapamıyorlar,
Propagandanın şu en basit kurallarını dahi bilmeden kara-düzen meydan meydan geziyorlar.
Hâlbuki;
En küçük bir eksiği hatayı mutlak görecek, açıklayacak, mercek altına alacak ve bu hatayı daha da büyüterek sürekli halde tekrar halka aktaracaksınız.
Söylediğin ve iddia ettiğin şeyin gerçekle alakasının olup olmamasının hiçbir önemi yoktur. Nasıl olsa kitleler senin söylediğinin aslı olmasa dahi onu araştıracak ve gerçeği bulacak imkâna sahip değildir. Ve hatta lazım da değildir. Kitleler gerçeklerden çok duymak istediklerini ararlar.
Karşınızda bir kişi mi var, bir kurum mu var, bütçesine bakacak bu bütçeyi kesinlikle üçe beşe değil, alabildiğince katlayacak ve ”bu paralar nereye gidiyor, kim harcıyor, kimlerin cebine giriyor” diye haykıracaksın. O kurumda hiçbir olumsuzluk olmasa dahi ve o paraların kuruşu dahi çarçur edilmemiş olsa dahi sen iddianı ısrarla sürdüreceksin.
Odgurmuş: Siz neler söylüyorsunuz. Bu gibi bir kampanya olacak iş mi. Tüm seçim propagandasını yalan, yanlış ve olmadık iddialar üzerine kurmak bize göre bir olmadığı gibi, eğer siz hep böyle yapıyor ve bu şekilde öğütlüyorsanız size de bunu yakıştıramadım.
Monşer-Usta: Bu bir seçim-savaştır ve propaganda da her şey mubahtır. Karşıdan olmadık şeyler isteyeceksin. Ne olduğun, ne kadar oy sahibi olduğun belli olmadığı halde en büyük partiyi muhatap alacak onunla TV programları isteyeceksin. Bırak o seni muhatap alıp televizyona çıkmasın, sen ısrarla “tv’lere çıkmıyor”, “benden köşe bucak kaçıyor, benden korkuyor” diye bastıracaksın. O senden korkmasa ve senden kaçmasa bile sen bunu yapacaksın.
Bir takım iddialarda bulunurken dikkat et iddia ettiğin konuya nasıl olsa muhatapların sahip çıkmayacak ve her halükarda sana cevap veremeyeceklerdir. Sen vermedikleri cevaplar üzerinden saldırılarına devam edeceksin. Unutma çamur at izi kalsın.
Bak aklıma ne geldi dinle:
“İlerde bir leylek sürüsü var efendim. Konvoyumuzun önünü keseceklermiş gibi uçuyorlar.
Elbette bu da saraylıların bir oyunu, bizim önümüzü kesmek istiyorlar, keşke bisikletle gelseydik. Sor arkadaşlara yeteri kadar bisikletimiz var mı?
Üstadım o kadar bisikleti nereden alalım, sonra yoldayız nereden bulalım.
.. Aptal aptal konuşma, itekler atarım seni kürsüden aşağıya. Tabi o kadar bisiklet bulamazsınız tüm bisikletleri toplatmışlardır. Para ellerinde, pul ellerinde. Pul dedim de aklıma geldi. Paramız zaten pul olmuş hiçbir değeri kalmamış. Bak ABD’den alacağımız F35’ leri de vermiyorlar, neymiş paramız pul olmuş.”
Bak bu repliği de sana misal olarak verdim. Gerisini sen anla.
Seni hala muhatap almıyorlar mı?, seni ciddiye almıyorlar mı, o halde sen kendini muhatap aldıracaksın.
Seni muhatap almasını istediğin ve beklediğine cepheden saldıracaksın. Evine iki arabayla gidiyorsa “202 arabayla gidiyor” diyeceksin, Evine bir karpuz alıyorsa “50 karpuz alıyor” diyeceksin. Ardından da “nereye gidiyor bu karpuzlar, kimin parasıyla alınıyor bu karpuzlar. O karpuzlarda yetimlerin hakkı var, yedirmem yetimin hakkını”diyeceksin.
O kadar çok yükseklerden atacak o kadar büyük rakamlar telaffuz edeceksin ki bir zaman gelecek seni mutlaka muhatap alacaklardır. Sabırlı ol. Fakat seni muhatap almasalar bile bir süre sonra sen de o uçuk kaçık rakamlara inanacaksın. Senin için bu bile kardır.
Söylediğin, ortaya attığın rakamların miktarların hiçbir önemi yoktur.
Sen sallayacaksın, bırak onlar “öyle değil böyle” desinler. İşte o zaman anla ki artık muhatap alınıyorsun.
Odgurmuş: Siz bütün bunları bana mı söylüyorsunuz. Ben bu dediklerinizi asla yapamam.
Monşer-Usta: Elbette sana söylemiyorum. O meydan meydan gezenler var ya benim sözüm onlara. Ama şimdi sen denk geldin sana söylemiş oldum.