Ali BADEMCİ
Bir rejim olarak “Cumhuriyet”i Fransız İhtilali meşhur etti ve toplumsal düzeye taşıdı. Öncesi elbette “Monarşi”dir; ilk Cumhuriyet Fransa’da 1792-1795 arasında kuruldu
CUMHURİYET
“Cumhuriyet” deyimi dünya düşünce tarihinin en eski istılahlârından biridir. Eski Yunan’dan itibaren var, o günden beri de tartışılmış ve hâlâ tartışıyoruz. Tartışma derken elbette siyasi yönünden bahsetmiyoruz, önemli olan düşünsel yani felsefî yönüdür. Bizim aydınlar bu tartışmalardan çok nemalanmış değil, kuru gürültü ile işi götürüyoruz. Geçen asrın Alman bilim insanlarından Hannah Arendt (1906-1976) diyor ki,”Cumhuriyet insanlar tarafından yönetilen bir rejim değil, kamusal özgürlüğü yaşatmak, yasa ve kurumlara dayalı bir örgütlenme modelidir. Anayasa ise kamusal tartışmalarla sınırları ve içeriği sürekli müzakere edilen politik bir tartışma ve çekişme alanıdır.” (Tercüme: Devrim Sezer, Siyaset Felsefesi Tarihi, Doğu-Batı, İstanbul 2013, s.632-633). Bu önemli tesbitten ne anlıyoruz, siz biraz düşünedurun!
“Cumhuriyet” deyimi Türkçemize Arapça “Cumhur” kelimesinden geçmiştir; ki halk, ahali, büyük kalabalık anlamına geliyor. Fakat “Cumhuriyet” genel olarak millet-halk-ulus egemenliğine dayanan bir devlet biçimi olarak tarif edilegelmiştir. Tabiî olarak sistem toplum temeline dayandırıldığı için işin içine demokrasi, yani halk idaresi ve seçimler gelmektedir. Yani yetki halk ve onun işareti olan seçimlerle verilmektedir Fransızlar “La Republique”, İngilizler “The Republic” diyor, kullanım şekilleri elbette Latince “Res Publica” olup, kamuya ait olan, kamu malı anlamına gelir. “Cumhuriyet kelimesi eski Yunan’da “Ta Koinonia” şeklinde, başlangıçta şehir hazinesi, kamu fonu anlamında kullanılırken, daha sonraları “ortak menfaat” anlamında kullanılmıştır.(Akademi müfredatı)
Bakınız Siyaset tarihçimiz, hocam Fahir Armaoğlu ne diyor: ”XVI. yüzyılda eserlerinde cumhuriyeti bugünkü kullanımı dışında kullanarak devleti kastetmişlerdir. Machiavelli 1537’de yayımladığı “Hükümdar” adlı eserinde cumhuriyeti, devlet başkanının seçimle işbaşına geldiği ve hükümdarlığın asla veraset yoluyla geçmediği bir sistem olarak tanımlamıştır. Rousseau ve Kant cumhuriyetçi devlet, yürütme fonksiyonunu keyfi değil, kanuna uygun olarak yapan devlet olarak tanımlarken, Montesquieu “Kanunların Ruhu” adlı eserinde, sosyal, siyasal ve dinî kurumları, mutlakiyetçi monarşinin prestijini sarsacak şekilde tahlile tabi tutmuştur. Montesquieu mutlak monarşi yerine meşruti monarşiyi savunmuştur. Rousseau ise “İçtimai Mukavele” adlı eserinde, insanlar için bir doğa hâli mevcut olmuş olduğunu ve bu hâlin insanlar için bir mutluluk ve erdem hâli olduğunu söyleyerek, üyeleri arasında siyasal eşitliğin bulunduğu bir toplumun, yani demokrasinin savunmasını yapmıştır.(Fahir Armaoğlu,19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Ankara, 1997, s. 34-35.)
Bir rejim olarak “Cumghuriyet”i Framsız İhtilali meşhur etti ve toplumsal düzeye taşıdı. Öncesi elbette “Monarsi”dir; ilk Cumhuriyet Fransa’da 1792-1795 arasında kuruldu.( Ergün Aybars, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1, İzmir, 1984, s. 19.) Cumhuriyetin çeşitleri bundan sonra ortaya çıktı, bugün çok çeşitli 18. Mart Üniversitesi, Atatürk İlke ve İnkılapları Bölümü Okutmanı) ders kitabında şunları yazar:”Bir devlet biçimi olan cumhuriyetin çeşitlerini saptayabilmek için her şeyden önce seçimin kimler tarafından yapıldığı önemlidir. Eğer egemenlik hakkını kullananları, toplumun çok küçük bir kesimi belirliyor ise “oligarşik cumhuriyetten”; egemenlik hakkını kullananları halkın çoğunluğu belirliyor ise “halka dayalı cumhuriyetten” söz edilebilir. Gerçek bir cumhuriyet için seçimin çok geniş halk katılımı ile yapılması gerekli; fakat yeterli değildir. Eğer halk seçimi özgür bir biçimde yapabiliyorsa, o toplumda temsil edilen belli başlı düşünce akımlarının yandaşları siyasi partiler kurup halkın karşısına çıkabiliyorlarsa, o zaman demokrasinin de içinde bulunduğu bir cumhuriyet söz konusudur; ama bir cumhuriyette yurttaşlar belli kişilere oy vermek zorunda iseler, siyasal çoğunluk yoksa veya seçimlere yansımıyorsa demokrasinin niteliklerini taşımayan bir cumhuriyet vardır.”(http: //turkoloji.cu.edu.tr /ATATURK/arastirmalar /sakire_polat_ cum huriyet_olgusunun_gelisimi.pdf..).
Önemli bir isim Ahmet Mumcu’ya da bakalım:”Bunun yanında halk ile hükümdarın, egemenliği belli ölçülerde paylaştığı “meşruti monarşiler” vardır. Bu tür rejimde halk hükümdarın egemenlik hakkına saygı duymakta ama kendi dilediği siyasi partiyi ülkeyi yönetmek için özgürce seçebilmektedir. Her türlü insan hakkı güvencesi ve siyasal katılım olanakları sağlanmıştır. İngiltere ve Belçika’daki monarşiler tam anlamıyla birer demokrasi sayılabilir; ama cumhuriyet değildirler; Çünkü hükümdar egemenliğinin sahibi olarak, kurumsal da sayılsa “son sözü” söylemek yetkisine sahiptir. Kısaca: Cumhuriyet, en genel anlamda egemenliği kullananların seçimle belirlendiği bir sistemdir. Monarşide ise egemenlik bir hanedan üyesine aittir. Ama demokratik olmayan cumhuriyetler olduğu gibi demokratik monarşiler de vardır.Yani her demokrasi cumhuriyet; her cumhuriyet de demokrasi değildir.” (Ahmet Mumcu, Atatürk İlke ve İnkılâp Tarihi Eskişehir, 1997. 2, s. 474-477.)
Hadi düşünmeye ve üretmeye!
Hoşçakalın.