Ali BADEMCİ
Milli Mücâdele’nin bitiş tarihi bellidir, Başkumandanlık Muharebesi: 30 Ağustos 1922. İstanbul ve Ege’nin boşaltılması! En büyük ihanet iddiası ise Milli Mücadele’nin danışıklı döğüş olduğu şeklindeki saçmalıktır. Milli Mücâdele elbette bir “Subay” savaşı olarak başlamış fakat “Halk Hareketi” olarak sonuçlanmıştır Kafalarında “Şike” barındıranlar Sakarya’yı “Parya” olarak göstermek isteyenlerdir. Tevfik Çavdar’ın “Ankara’nın Taşı, Gözlerimin Yaşı” hatırlatması ise Cumhuriyette İmparatorluk şuurunun devâmı olarak okunmalıdır. (Tevfik Çavdar, Milli Mücadelede Sayılarla Vaziyeti Umumiye).
.
MİLLÎ MÜCÂDELENİN DOĞRU OKUNMASI
2019 Millî Mücâdele’nin başlamasının 100.yıldönümü; bu konuda devlet etkinliklerinin olacağını, gösterimlerinde bulunulacağını, programlar hazırlanıp sunulacağını tahmin ediyoruz. Elbette doğru olanı budur; yeni nesillerin işin ruhunu anlaması için bu husus bilhassa çok önemlidir. Aslında Millî Mücâdele’nin başlangıcını Filistin Cephesi’nin çöküşü ve Yıldırım Ordularının bugünkü Anadolu’ya ayak basmasından itibaren, yani Kasım 1918’den itibaren almak ve bu tarihi başlangıç kabul etmek zorundayız.(.S.Selek, Anadolu İhtilali).Meseleyi “Halk”dan başlatmak gerekiyorsa; yani işe bir halk ayaklanması deniliyorsa bu şarttır ve doğru olanı da budur. “Kemalizm”in şu “Bandırma Vapuru”nda ne biçim bir takıntısı varsa, saltanat sevdalılarının “Vahidedin” hikâyeleri de tarih oluşturma ve konuşmanın pek dışındadır. Tabiî olarak “Bandırma Vapuru” ve varsa “Saray”ın teşebbüslerini yok saymıyoruz. Lâkin bu işin suyu çıkmış ve nesillerin hafızalarında düzgün bir literatür oluşmadığı gibi, bir kamplaşma ortaya çıkmıştır. İki görüşte müstakil olarak incelendiğinde tarih yazımı ortaya koyabilecek gerçek görüşler ortaya çıkmamıştır.
Milli Mücadele’yi 19 Mayıs 1919 ile başlatırsak Türkiye’nin bugünkü Suriye’de arayışlarını îzah edemeyiz. Eğer Güney ve Güneydoğu “Cetvel” sınırlarını kabullenirsek, Irak ve devlet politikası olan sınır güvenliğimizin de anlatımı pek zorlaşır! Netice itibariyle TSK. Mustafa Kemal’in güney sınırlarımızdan “Yeni Anadolu”ya ayak bastığı çizgi üzerindedir ve son İdlip mutabakatı ile daha aşağılara inme imkânını bulmuştur. Muhtemel “Fırat’ın Doğusu Operasyonu” ise tıpkı Suriye gibi Irak’ta da Türkiye ve TSK’ya derinlik kazandıracaktır. Anlayacağınız ne yaparsak yapalım her şey tabiî mecrasına oturmaktadır; bizi doğru hedeflere geçmiş yüzyılda izinden ayrılmadığımız “Batı” algılarına sırt dönmemiz ve kendimize gelmemiz kurtaracaktır. Çünkü anti Kemalist Cephenin ileri sürdüğü Anadolu’yu yönlendiren bir “batı” görüşü hiç zaman olmamıştır. Batının tavsiyesi bellidir ve istiklal değil “Manda” yönetimidir.(Halide Edip, Türk’ün Ateşle İmtihanı.). Düşünce olarak “İzmir Ekolü”den sayılması gereken Adıvar’ın o meşhur “Sultanahmed Mitingi” ile ne yapmak istediği belli olmadığı için, bilâhare kendini Ankara’da bulmuştur da, neden sonunda kaçmayı tercih etmiştir?
Eğer Millî Mücâdele bir halk hareketi ise -ki öyledir- bunu bugünkü görüşlerle sağlam temellere oturtamayız. Erzurum-Sivas-Ankara’nın görünen yüzü ve yazılanlar bu hareketin hiç de bir “halk hareketi” olmadığını ortaya koymaktadır. Dünya ve Türk âleminde muasır halk hareketleri ile karşılaştırdığımız zaman hiç de üzerinde konuşulacak sonuçlar ortaya çıkmamaktadır. Bir “Bolşevik İhtilâlini” düşününüz ki onun bile bir halk hareketi olup olmadığı hâlâ tartışılmaktadır, fakat Şubat 1917(Menşevik) hareketi bir halk hareketidir. Çok öğünülen “Sarıklılar” ve “Tarikatlar”ın çoban olan Anadolu’da hiç de karşılığı yoktur; çünkü hararet derecesinde “Nakşilik”e mensup hiçbir çoban gösteremezsiniz! Fakat “Menemen” ve “Şeyh Sait İsyanı”nda bu canavarın dişleri neredeyse son yılda kazanılanları havaya uçurmuştu; elbette 15 Temmuz 2016 da bu işin tabiî bir devamı hatta sonucudur.
Kendisi Selânikli olan Halide Edip “Manda” görüş ve inançları ile Selânik İzmir’i ile tenakuz hâlindedir. Bu sebeble insan hareketi çok zayıf ve ağır olan Anadolu yerine İzmirliler’in parasının Millî Mücâdele’nin finansörü olduğu genellikle kabul edilmiş bir görüştür. Elbette Mustafa Kemal’in Latife ile evlenmesi ve Selânikli damadı olması bu açıdan çok önemlidir. Gazi’nin neden ayrıldığı, hatta çocuk yapmaması cidden ilginçtir. O sebeble Atatürk’ün hayatında çok ihtiyaç olduğu hâlde bir “Varlık Kanunu” çıkmaması ve zihniyetin ülkeden ABD’ye göçmemesinin önemli sebebidir. Çünkü tek başına İsrail bağımsızlığı “Amerikan Yahudi Lobisi” teşkilinin yegâne sebebi değildir. O zamanın şartlarında çoğu Türkiye’de olan Yahudi sermayedarların “Devleti Aliyye” yerine İsrail’i daha çok önemsediklerini kimse söyleyemez. Türkiye’den haksız kazanç sağlayan Yahudi sermayesinin kaçması 11 Kasım 1942 tarih,4305 sayılı kanundur ve bunun şerefi Milli Şef’e aittir. Bir kuruş vergi ödemeden İsrail ve ABD’ye kaçanlardan büyük yekununun DP devrinde çıkarılan Af Kanunu ile gerçekleştiğini elbette biliyoruz.(Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi). İlginçtir ki ülkede yatıp kalkıp İsmet Paşa’ya lanet okuyanlar siyonistler değil anti siyonistlerdir.
Millî Mücâdele’nin bitiş tarihi bellidir, Başkumandanlık Muharebesi: 30 Ağustos 1922. İstanbul ve Ege’nin boşaltılması! En büyük ihanet iddiası ise Milli Mücadele’nin danışıklı döğüş olduğu şeklindeki saçmalıktır. Milli Mücâdele elbette bir “Subay” savaşı olarak başlamış fakat “Halk Hareketi” olarak sonuçlanmıştır Kafalarında “Şike” barındıranlar Sakarya’yı “Parya” olarak göstermek isteyenlerdir. Tevfik Çavdar’ın “Ankara’nın Taşı, Gözlerimin Yaşı” hatırlatması ise Cumhuriyette İmparatorluk şuurunun devâmı olarak okunmalıdır.(Tevfik Çavdar, Milli Mücadelede Sayılarla Vaziyeti Umumiye).
Esen kalın.